Namık ÇINAR
Ne vakit bir takım askersel sorunlar depreşecek olsa, problemlerin hâlli için akla ilk gelen derhâl profesyonel askerlik oluyor. Adetâ plâğın her zamanki çizik yeri gibi, tam orada takılıp kalınıyor.
Oysa herkesin çözüm niyetiyle ipine sarıldığı bu konu, “Ordu Sorunu”nun bir sebebi değil, sonucudur.
Silahlı Kuvvetlerin gelişmiş ülke ordularını aşan sayıda profesyoneli var zaten. Subay, astsubay, uzman ve sözleşmelilerden mürekkep ikiyüz bini geçkin bir profesyonel kadro, Avrupa ordularının her birinden daha fazla sayıda. Ama buna rağmen onlar profesyonel, bizimki ise değil.
Bunun bir nedeni de algılama farkıdır. Son otuz yılını sonuçsuz bir iç savaşla geçiren Türkiye toplumu, zorunlu askerlik yoluyla silah altına alınan eğitimsiz gençlerinin bu arbedede yok yere ölmelerine giderek vicdanı sızladığından, harbi bitirmeye kafa yormayı değil de, bu uğurda ölecek adamların hiç değilse askerlik mesleğini gönülleriyle seçip, hâttâ bunun için maaş da almalarını bir nebze olsun su götürür bularak, işte o profesyonelliği diline böylelikle dolamaya başlamıştır.
Hâlbuki profesyonel askerliğin bu yaklaşımlarla yakından uzaktan bir ilgisi yoktur. Bir ordu buradan giderek profesyonelleştirilemez.
Eğer mevcut her şey olduğu gibi yerli yerinde duruyorken profesyonellikten söz edilirse, 700-800 bin kişilik profesyonelmiş gibi görünen bir ordunuz olur, ama bu size gene de yetmez.
Çünkü bu ordu “eski savaş” kalıplarına göre kurulmuş bir silahlı kuvvet olmakla beraber, esasen o bile değildir. Bu ordu düşmanla savaşmak için değil, halkını “resmi bir ideolojik siyasal rejim”içinde tutmak üzere tasarlanmıştır. Askeri faaliyetlerinde görülen zayıflıklarının sebebi de buradan gelmektedir.
Hangi görüşte olurlarsa olsunlar, başlangıçta muhalefet etseler dahi, iktidara gelmiş olan siyasal partilerin mevcut düzene ayak uydurmalarının saiklerini bile buralarda aramak gerekir. İktidara kim gelirse gelsin, hangi program zikredilirse zikredilsin; bu ülkenin ordusu, memleketin siyasal semalarında seçeneksiz bir şekilde dalgalanan hep aynı ideolojik bayrağın çekilecek olduğu tek direktir. O yüzden, şimdilerdeki konjonktürel sessizlik hiç kimseyi yanıltmamalıdır.
“Profesyonel ordu” kavramı, sorunlar sıralamasında ilk telâffuz edilecek konu başlığı değildir. Ondan çok önce gelen hususlar vardır.
Ordunun “temelden reform” ihtiyacı, Türkiye’nin en devasa problemi olarak ortalık yerde durmaktadır. Bir türlü reformlardan geçirilemeyen bu ordu, Cumhuriyet’in doksan yıla damgasını vuran en önemli öğesi olarak, tüm eskimişliğiyle demokrasimizin, çağdaşlaşmamızın, özgürleşmemizin, hâl yoluna koyamadığımız Kürt sorunumuzun, anayasal geriliklerimizin, merkeziyetçiliğimizin, rejim problemlerimizin temel nedenidir. Asıl görevi olan “yurt savunması”ndaki muhtemel zafiyeti ise, sanki başa gelecek bir musibet vesilesiyle ancak iş işten geçince kafalara dank ederek anlaşılabilecekmiş gibi görünmektedir.
Bu yapı lâğvedilip yenisi kurulmadıkça hiçbir şey düzelmeyecektir.
Eğer hakiki değişimin başka yerlerde olduğu görülmez, meselenin öncelikli olarak profesyonelleşme olduğu sanılırsa; bu sefer de tüm personeli memurlaştırılmış daha da statik bir orduya geçilmiş olunur ki, şimdiki hâlini dahi aratır olup, artık sizi bu sorundan bir daha hiç kimse kurtaramaz.
O yüzden ordunun yeniden, “hangi görevler için ve nasıl dizayn edileceği” öncelikli olan hususlardır.
Ana gövdesini, alelâde piyade tüfeği taşıyan avcı erlerinin oluşturduğu bir ordu için profesyonellik lükstür. Ama hedef saptamalarından tutun da atmalarına kadar her bir şeyi bilgisayarlarla yapılabilen sofistike silahlara sahip; teknolojik bir keşif ve istihbarat, yüksek ateş gücü ve hareket kabiliyeti ile donanmış; uçarbirlik, yüzerbirlik, dağ ve komando dinamizmlerine bağışıklı, uzmanlaşmış bir orduda profesyonellik zaten kendiliğinden gerçekleşecektir.
Küresel güç ilişkilerinin, ülkesel imkân ve kabiliyetlerin ve Türkiye coğrafyasının askeri bakımdan yeniden yorumlanmasıyla elde edilecek “askeri anafikir ve yeni savunma konsepti”çerçevesinde vurulacak ilk kazmayla yeni ordunun temeli atılmalı, A’dan Z’ye her şey yeniden tanımlanmalıdır.
Nasıl bir savaşı öngörüyorsunuz? Muhtemel düşmanlarınızın askeri kapasiteleri ne düzeydedir? Topraklarınızı savunma ve düşmanı püskürtme harekâtlarınızın maddi koşulları hangi vasıfta ve ne miktarda kuvvetleri gerektirmektedir? Birlikleri oluşturmak için nasıl bir teşkilât yapısı ve o yapıyı hangi harp silah ve araçlarıyla teçhiz etmeyi plânlıyorsunuz? Teşkilâtlarını ve silahlarını belirlediğiniz birliklerinizin personel kadroları nasıl olsun istersiniz?
Bu ve daha nice ayrıntıyı “yeniden üretmeden” başka hiçbir konuya geçemezsiniz. Ancak bunlardan sonra “mevcut eski yapının acaba neresinden yararlanırım” diye düşünebilirsiniz.
İhtiyaçları mevcut yapıya uydurmaya kalkmayacaksınız. Bunu mevcut durumdan bağımsız olarak saptayıp, içinden sadece gereksinim duyduklarınızı alarak, bir anlamda “devrim” yapacaksınız. Aksi hâlde aynı teraneyi sürdürür durursunuz.
Siz bu değişimi yaparken, generallerin eli armut toplamayacak. Olanaklar gidiyor diye, tabii ki karşı çıkacaklar.
İlkin kamuoyu, sonra da hükümet olarak hiç birinizin böyle bir niyeti yok zaten. O yüzden korkmayın sakın, bunlar benim hüsnü kuruntularım.
Olacağına değil yani!
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.05.2022
24.03.2022
6.02.2016
30.05.2016
24.05.2016
13.05.2016
10.05.2016
8.02.2016
3.02.2016
29.04.2016