Orhan MİROĞLU
Yazının sonunda söyleyeceğimi, başında söyleyeyim. Rojava’da Kürtler’in hak ve statü sahibi olmasının yolu ne Moskova, ne Şam ne Washington’dan geçiyordu; Rojava’da hak ve statü sahibi olmanın yolu Ankara’dan geçiyordu.
Siyasi şartlar buna uygundu ve sanıldığı gibi, PYD’yi Esad’ın kucağına iten Türkiye’nin uyguladığı yanlış politikalar değil, İran’ın kendi bölgesel çıkarları için, PKK üzerinden PYD’ye dayattığı yol haritasıydı.
Özetle söylemek gerekirse, Esad’la işbirliği yapması için, PKK üzerinde başından beri zaten var olan siyasi nüfusunu yeni koşullarda kullanan İran ve Celal Talabani’den başkası değildi.
Bu nüfuslarını, arabulucular tarafları bir araya getirmek için kullandı ve Esad’la PYD arasında bir anlaşma imzalandı. Buna göre Esad PYD’ye Rojava’yı teslim edecek, PYD ise bunun karşılığında, Kürt halkını, Esad’a karşı başlayan sokak gösterilerinin içinden çekip çıkaracaktı. Taraflar anlaşmaya sadık kaldılar ve herkes üstüne düşeni yerine getirdi. Rojava, bölgeye iki bin kadar silahlı militanını sokan PYD’ye teslim edildi. Suriye Arap muhalefetiyle hareket eden Kürt muhalefeti ve liderleri baskılandılar, öldürüldüler ve tasfiye edildiler.
Çözüm süreci bu saatten sonra bambaşka bir mecraya girdi. HDP ve PKK çevrelerinden sık sık şunu duymaya başladık:
‘Çözümün yolu Rojava’dan geçer! Rojava’da çözüm olmazsa, Türkiye’de de olmaz..’
Halbuki, olaya Kürtlerin gerçek çıkarları ve kalıcı çözümün penceresinden bakıldığında, rasyonel siyaset, bu şartlarda Esad’la değil, Türkiye’yle işbirliği yapmayı gerektiriyordu.
Suriye ve Türkiye bugün bambaşka siyasi şartlara sahiptir ama PKK, bu şartları hesaba katmak yerine, aynılaştırdı. Kobani’yi nasıl yönetiyorsa, Nusaybin, Cizre ve Sur’u bu şekilde yönetebileceğine inandı. Kürt halkına kendi biçip, kendi diktiği bir deli gömleğini giydirmek istedi.
PKK zihniyeti, bugün Kürtler’e statü, hak hukuk derken, bir örgüte yani kendisine tanınacak bir statüyü anlıyor. Oysa, Kürtler’e statü istemek, ayrı bir şey, PYD/PKK’ye özel statü talep etmek ayrı bir şeydir. Kürtler’in, Ortadoğu yeniden şekillenirken, eşitlik, adalet talep etmeleri, bir siyasi statüye sahip olmaları en doğal haklarıdır. Yüzyıl boyunca, bu konuyu hep dış tehdit olarak gören Türkiye’nin Özallı yıllardan başlayarak, ciddi bir zihinsel değişim yaşadığı inkar edilemez. Ankara/Erbil arasındaki ilişkiler, bugün bütün bölge ülkelerini ve dünyayı kıskandıracak düzeydedir.
Ama Suriye Kürtleri’nin kaçı PYD eli ve mantığıyla yönetilecek bir statüye razı olur? Aynı soru Türkiye için de geçerli. Türkiye’de yaşayan Kürtler’in kaçı PKK eliyle yönetilecek bir bölgede yaşamak ister? İsteselerdi, hendek siyasetiyle PKK’nin önlerine koyduğu tercihi, örgütün lehine destekler, her şey de biterdi.
Ya iç savaş çıkar, ya da ayrılırdık..
PKK’nin temel problemi, genel olarak, ne Kürt milli sorunuyla, ne kurulduğu ve geliştiği ülkenin geleceği ve bugünüyle yani Türkiyeli olmakla bir alakasının kalmamış olmasıdır.
Çözüm süreci belli bir aşamaya gelmişti. Demokratik süreç işliyordu. HDP 80 milletvekiliyle meclisteydi. Öcalan’la görüşülüyordu. Halkın ve yeni seçilen HDP’li vekillerin çoğunun istediği yegane şey silahların gömülmesi ve demokratik siyasetin güçlenmesiydi. Ama PKK’nin bu zeminde kalmasını, ittifak içinde olduğu güçler elbette istemiyordu. PKK’yi Suriye’de kendi çıkarları için kullandılar, Türkiye’de savaşa soktular.
Böyle olmayabilir miydi? Elbette..
Bu örgüt ve lideri, çözüm sürecine devam edebilir, bir silahsızlanma kongresi toplayarak, Türkiye’deki silahlı gruplarını sınır dışına çıkarabilirdi. Suriye’de, Rojava’yı gerçekten hak etmek için rejimle savaşı göze alıp, Suriye ılımlı muhalefetini destekleyebilirdi. Erbil ve Duhok anlaşmasına bağlı kalarak, Rojava’yı tek başına değil bu muhalefetle beraber yöneteceğine Kürtler’i inandırabilirdi.
Böylece ne Türkiye PYD’ye uluslararası blokaj koyardı, ne bu hendek savaşları
yaşanırdı.
İçinizden “uluslararası bir konsorsiyuma dönüşmüş bir örgütün, bu değişimi yaşayabileceğine inanmak bu ne acayip bir saflık!” dediğinizi duyar gibiyim.
Haklı olabilirsiniz. Ben sadece bir başka tarz-ı siyasetin ve rasyonel akılla hareket etmenin mümkün olduğunu yazmak istedim.
PKK/PYD, bu siyasetten ve rasyonellikten ne kadar uzak olduğunu göstermiş oldu.
Türkler’in ve Kürtler’in madem kanları kaynıyor, milliyetçilikleri tuttu, iyisi mi girsinler birbirlerine de hep beraber kaybetsin diyen bir uluslararası cephenin silahlı gücü olmayı kabul etti.
Kürt toplumu, kendi öz dinamiklerini kullanarak, halkın taleplerini değil, kendi örgüt çıkarları uğruna maceraya sürükleyen hiçbir örgütü desteklemedi ve tasfiye etti.
PKK için tarihin sonunu ilan eden çan seslerini, bütün Kürt şehirlerinde duymak mümkün artık..
Yazarlar
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.04.2016
13.04.2016
11.04.2016
10.04.2016
8.02.2016
6.02.2016
5.02.2016
4.02.2016
3.02.2016
30.03.2016