Şahin ALPAY

Otoriterleşme yenilmeye mahkum
18.12.2014
1470

Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca gibi iki önde gelen basın mensubunu da hedef alan, “devletin egemenliğini ele geçirmek amacıyla terör örgütü” kurmak gibi en küçük bir inandırıcılığı olmayan bir gerekçe ile başlatılan 14 Aralık operasyonuna dünyanın her yerindeki özgürlük yanlılarından gelen tepkiler, Türkiye’yi dünyadan soyutlama çabasının beyhudeliğinin güçlü bir göstergesi.

Başta ABD olmak üzere Batılı müttefiklerinden ve 2005’ten bu yana katılım müzakereleri yürüttüğü AB’den gelen resmi açıklamalar ise hiç şüphesiz, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın başında olduğu yönetimin Türkiye’yi özgürlükçü ve demokratik değerlerden uzaklaştırma yönünde attığı adımlara yönelik en anlamlı tepkiler.

Erdoğan AB’den gelen 14 Aralık operasyonunu basın özgürlüğüne saldırı olarak değerlendiren güçlü tepkiye verdiği cevap şu: “Böyle bir adımı atarken ‘Acaba AB ne der? Acaba AB bizi alır mı, almaz mı? Bizim böyle bir derdimiz yok. Biz kendi göbeğimizi kendimiz keseriz. Lütfen siz kendi aklınızı kendinize saklayın…” oldu. Şaşkınlığını gizlemeyen AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini, geçen hafta Türkiye’ye yaptıkları üst düzey ziyaret sırasında gerek Erdoğan ve gerekse diğer yetkililerle katılım sürecinde izlenecek yol konusunu gayet yapıcı bir şekilde ele aldıklarını belirttikten sonra, “AB konusunda tutarlı olmanın her şeyden önce Türkiye’nin çıkarına olduğuna inanıyorum…” dedi.

Elbette ki AB’nin bugüne kadar Türkiye konusunda tutarlı olup olmadığı da sorulabilir. Ancak AB’ye üye olmak isteyen Türkiye. Ankara üyelik kriterlerine tam uyum sağlamadığı sürece Brüksel’in tutarlı, samimi olup olmadığını sınama imkanı yoktur. Bu kriterler de hepsinden önce “demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, azınlıklara saygı gösterilmesini ve korunmasını güven altına alan kurumların istikrar kazanması.”

Son genel seçimlerden bu yana yaşananların, Türkiye’yi bu kriterlerden hızla uzaklaştırmakta olduğu çok açık. Öyle ki artık Brüksel’de katılım müzakerelerini askıya alın, sesleri yükselir hale geldi. Erdoğan yönetiminin AB üyeliği konusundaki samimiyetsizliğini ise Ankara’da en açık bir şekilde bağımsız milletvekili Haluk Özdalga dile getirdi: “AKP’nin iddiası iflas etmiş, AB hedefinin bir takiye olduğu ortaya çıkmıştır. Şimdi yapılması gereken, AB Bakanlığı’nın kaldırılmasıdır.”

Türkiye gibi bağrında çok sayıda siyasi, sosyal ve kültürel farklılıklar barındıran bir toplumda, istikrar, güvenlik ve kalkınma ancak özgürlükçü ve çoğulcu demokratik bir rejim çerçevesinde mümkün olabilir. Bunun belki en önemli kanıtı da, AKP iktidarının ilk iki döneminde yaşananlardır. AKP, AB kriterlerini hakim kılacağı vaadiyle iktidara geldi ve büyük destek buldu. Bu hedefe odaklandığı ilk iki iktidar döneminde, toplumu birleştirdi; ülkeyi hem özgürleştirdi, hem de zenginleştirdi.

Üçüncü iktidar döneminde ise bambaşka bir AKP iktidarı ile karşı karşıyayız. 2011’den bu yana Erdoğan, Türkiye’yi otoriter bir tek – adam, tek – parti yönetimine götürme uğraşı içinde. Buna karşı çıkan, futbol kulübü taraftarlarına varıncaya kadar herkesi “darbecilikle, hainlikle, ajanlıkla” suçluyor. Toplumu kutuplaştırıyor. Hükümetine yönelik ağır rüşvet ve yolsuzluk iddialarını örtbas ediyor. AB hedefi kayboldu; yerine kah Şanghay İşbirliği’ne katılma, kah (hiçbir karşılık bulmayacağı kesin) İslam ülkelerine öncülük etme söylemi ikame oldu.

Türkiye’de istikrar, güvenlik ve kalkınma ancak ve ancak özgürlükçü ve çoğulcu demokrasiyi yerleştirmekle mümkün olur. Aksi yönde her adım, toplumu bölünmeye ve ülkeyi her alanda gerilemeye götürür. Bunun için otoriterleşme, şu veya bu şekilde, yenilgiyle sonuçlanmaya mahkumdur.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar