Şahin ALPAY
Geçen yazımda “Obama Paris’teki yürüyüşe niye katılmadı?” (Zaman, 24.01.2015) sorusundan hareketle Fransa ve ABD’de modernleşmenin izlediği iki farklı yol üzerinde durdum; iki ülkenin farklı geleneklerine ve tecrübelerine dikkat çektim.
Bu nedenle nefret söylemi, yani “cinsiyeti, etnik kökeni, dini inancı, ırkı, engelli olması ya da cinsel eğilimi nedeniyle bir kişi veya gruba sözlü saldırı”yı suç sayıp cezalandırma konusunda farklı müktesebata sahip olduklarının üzerinde durdum.
Bu karşılaştırmada eksik kalan bir farklılık da şuydu: ABD, göçmenlerin gönüllü olarak asimile oldukları, yani çoğunluk kültürünü benimsedikleri; Fransa ise zorunlu asimilasyon uygulayan bir ülke. Bu nedenle Müslümanlar genelde Fransa’da yaşadıkları uyum sorunlarıyla ABD’de karşılaşmıyorlar.
“Nefret söylemi” açısından Fransa – ABD karşılaştırmasından Türkiye için çıkarabileceğimiz sonuçlar var. Avrupa Konseyi kurucu üyesi Türkiye, muhakkak ki, nefret söylemi hukuk mevzuatında (tıpkı Fransa gibi) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi – Mahkemesi rejimine bağlı. Ne var ki bu mevzuat, neredeyse hiç uygulanmamakta; Türkiye’de neredeyse cinsiyeti, etnik kökeni, dini inancı, ırkı, engelli olması ya da cinsel eğilimi nedeniyle bir kişi veya gruba sözlü saldırı neredeyse serbest. Bu suçu, bırakın bireyleri ve grupları, devlet ve hükümet işlemekten geri durmuyor. Zengin örneklerini görmek için www.nefretsoylemi.org adresine başvurmak fazlasıyla yeter.
Peki, Türkiye’de nefret söylemi mevzuatı neden lafta kalmakta? Bunun nedenlerini şöyle sıralamak mümkün: Türkiye’de modernleşme birçok açıdan Fransa modelini izledi. Laiklik din – devlet ayrılığı olarak değil, fakat devletin dini denetlemesi ve dini inançlara kısıtlama getirmesi şeklinde anlaşıldı. Dini modernleşmenin engeli, “irtica” olarak gören, laik köktenci / fundamentalist ideoloji Türkiye’de gerek Kemalist, gerekse Marxist sol’da azımsanmayacak bir mahreç buldu. Dindarları aşağılayan söylemin kaynağında bu vardır. Kuşku yok ki, Türkiye’de laik köktenci / fundamentalist bir damar olduğu gibi, bir ölçüde buna tepkiyle oluşan ama esas olarak İslam’ın köktenci yorumlarından, özellikle de radikal İslamcılıktan beslenen bir dinsel köktencilik / fundamentalizm de mevcuttur.
Sadece yönetimde merkeziyetçilik değil, milliyetçilik (kültürel değil siyasal millet anlayışı), yani tek – kültürcülük (hepimiz Türk’üz, hepimiz Diyanet dinine inanırız), yani asimilasyon politikaları da önemli ölçüde Fransız modelinden esinlendi. Öte yandan Fransa ve Kıta Avrupası’ndan farklı olarak Türkiye’de milliyetçilik, emperyalist işgal ve parçalanmaya karşı verilen bağımsızlık mücadelesiyle özdeşleşerek olumlu bir anlam kazandı. Türkiye (çok şükür) Nazi işgali altında kalmadığı için milliyetçiliğin ırkçı – saldırgan yorumlarına karşı yeterli duyarlılık gelişmedi. Bilimsel düşünce melekelerinin gelişmemişliğinin; kumpas / komplo teorilerinin zihinleri zehirlemesinin; suçun şahsiliği anlayışının yerleşememiş olmasının da Türkiye’de nefret söyleminin yaygınlığında payı var.
Cumhuriyet Türkiyesi’nde nefret söyleminin en ağır tezahürlerinden payını almayan bir toplum kesimi yok. Öncelik sıralaması yapılmaksızın Kürtler, Aleviler, Yahudiler, Ermeniler, Rumlar, eşcinseller hepsi hedefte... Bugün, yani AKP iktidarının üçüncü döneminde nefret söyleminin en ağır tezahürlerine hedef yapılan kesim ise, inanç temelli bir sivil toplum hareketi olan Hizmet Hareketi. Ne acıdır ki, Hizmet’e yönelik nefret söyleminin bir numaralı suçluları da ülkenin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı.
Türkiye’de özgür ve çoğulcu demokrasinin yerleşmesini isteyen herkes, yurtta ve cihanda nefret söyleminin her türlüsüne karşı çıkmalı.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.06.2023
21.12.2020
6.02.2020
18.11.2020
30.09.2020
24.09.2020
20.07.2020
8.05.2020
29.04.2020
21.04.2020