Şahin ALPAY
‘Ermeni soykırımını tanıma’ kararları ne genel olarak Türk-Ermeni ilişkilerinin iyileşmesine ne de Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesine bir katkı yaptı. Ama ne yazık ki, Türkiye’de Ermenilere karşı, çeşitli yerlerde Türklere karşı husumetin körüklenmesine hizmet edebildi.
Almanya Federal Meclisi, 2 Haziran’da aldığı kararla 1915-16 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşanan Ermeni ve öteki Hıristiyan azınlıklara yönelik katliamları “soykırım” olarak niteledi. Böylelikle aynı kararı alan, aralarında Fransa, Rusya ve İtalya’nın da bulunduğu 26 ülkeye Almanya da katıldı. Ötekilerden farklı olarak Almanya, önlemek için hiçbir şey yapmadığı gerekçesiyle bu “soykırım”da kendi payı olduğunu da kabul etti.
Ankara, karara sert tepki gösterdi. En ileri giden Cumhurbaşkanı Erdoğan oldu. Kararın ikili ilişkileri “ciddi manada etkileyecek” olduğunu söyledi. “Kararın bir kıymeti harbiyesi yok. Burada da bir üst akıl var… Alman ekolü Türkiye üzerinde bazı operasyonlar peşinde…” dedi. Türk asıllı Alman milletvekilleri için “Onların kanı bozuk… Kan testi yaptırmaları gerekir…” diye konuştu. Onların “terör örgütü uzantıları” olduğunu iddia etti. Türkiye vatandaşı olmayan Ermenilerin ülkelerine geri gönderilebileceğinden söz etti. Bu ifadeler, Türkiye’de yönetimin akıl ve mantık ölçülerinden, demokratik değerlerden giderek uzaklaştığının sadece en yeni işaretleri.
Kararın bir “kıymeti harbiyesi yok” ise ikili ilişkileri niçin “ciddi anlamda etkileyecek”? Kararı aldıran “üst akıl” kimdir, “Alman ekolü” nedir? Türkiye’deki Ermenistan yurttaşlarının suçu nedir? Türk asıllı Alman milletvekillerine yönelik sözler, ırkçılığın ve nefret söyleminin tipik ifadeleri değil de nedir? Konuya normal akıl ve mantıkla yaklaşıldığı takdirde, karar hakkında şunlar söylenmeli: Osmanlı Ermenilerinin kendi hükümetleri tarafından tabi tutuldukları zorunlu göç sırasında katliamlara uğradıkları, yüz binlerin telef olduğu konusunda, bu sıfata layık hiçbir tarihçinin bir tereddüdü yok. Ama yaşananların “soykırım” olup olmadığı konusunda, saygın tarihçiler arasında da görüş ayrılığı var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bir kararında belirttiği üzere bu, fikir özgürlüğü kapsamına giren bir konu.
Türkler değil ittihatçılar
Demokrasilerde tek tek bireyler gibi, parlamentolar da diledikleri sonuca varmakta özgür. Osmanlı Ermenilerinin başına gelen çapta bir trajedinin unutulması beklenemez. Ermeni diasporası unutulmaması için elinden geleni yapacaktır. Ne var ki tarihteki trajedilerin bir millete düşmanlığı körüklemenin vesilesi haline getirilmesi, ırkçılıktan başka bir şey değildir. Onun içindir ki, “Ermeni soykırımını tanıma” kararlarının hemen hepsinde Türkler ya da Türkiye hükümetleri değil, Osmanlı devletinin İttihatçı diktatörlerinin sorumlu olduğunun altı çiziliyor. Bu kararlar ne genel olarak Türk-Ermeni ilişkilerinin iyileşmesine ne de Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesine bir katkı yaptı. Ama ne yazık ki, Türkiye’de Ermenilere karşı, çeşitli yerlerde Türklere karşı husumetin körüklenmesine hizmet edebildi.
Nasıl oldu da Almanya’da bu karar neredeyse oybirliğiyle alındı? Almanya, Yahudileri soykırıma uğratan Nazi diktatörlüğünün açtığı vicdan yarasından arınmak için uğraşan bir ülke. Kararda iç siyasetle ilgili pazarlıklar etkili olmuş olabilir. Başbakan Merkel’in önümüzdeki seçimlerden sonra Yeşiller ile koalisyona hazırlanması, mülteci anlaşması ile Ankara’nın şantajına uğradığına dair eleştirilere maruz kalması, kararın neden 100. yıl dolayısıyla geçen yıl değil de bu yıl alındığının anlaşılmasına ışık tutabilir.
Ankara eğer bu kararların yayılmasını istemiyorsa, kamuoyunun kabul edebileceği bir çözüm arıyorsa, başka bir iktidarın değil, bizzat AKP iktidarının, Cumhurbaşkanı Gül’ün 2008’de Erivan ziyaretiyle başlattığı politikalara dönülmek zorunda. Ermenistan ile 2009’da imzalanan protokoller onaylanmalı; diplomatik ilişkiler kurulmalı, sınırlar açılmalı. Bu takdirde Ankara, Azerbaycan-Ermenistan barışına katkıda bulunmak için daha güçlü bir konuma gelebilir. Çözüm arama yıllarında emekli ve kıdemli Büyükelçi Volkan Vural’ın önerdiği üzere, Osmanlı Ermenilerinin başına gelen Büyük Felaket için resmen özür dilenmesi, el konulan malların tazmin edilmesi, dileyen aile fertlerine yurttaşlık verilmesi niye mümkün olmasın? Halkın desteğine sahip olduğunu iddia eden bir iktidar bunları niye yapamasın? Evet, Erdoğan iktidarından bunları beklemek beyhude, ama Türk-Ermeni barışı için er geç atılması gerekecek adımlar bunlar.
ALMANYA’YLA TARİHÎ BAĞLAR
Almanya ile ilişkilere gelince: Başbakan Merkel’in belirttiği üzere, “Almanya ile Türkiye’yi birbirine bağlayan çok şey var. Bir konuda farklı görüşlere sahip olsak bile, dostluğumuz ve stratejik bağlarımız derin.” Bu hususu dikkate aldığımızda, bu kararın iki ülke ilişkilerine büyük zarar vermeyeceğini umabiliriz. Kuşku yok ki, 19. yüzyıldan bu yana Türkiye’nin en yakın ilişkilere sahip olduğu Batılı ülke Almanya. Osmanlılar, Almanya’yı İslam ülkelerini sömürgeleştirmeyen, en az tehlikeli emperyalist devlet olarak gördüler. Almanya da nüfuzunu Hindistan’a kadar yayabilmek amacıyla Osmanlı’yla yakınlaşmayı fırsat olarak gördü; II. Abdülhamit’in pan-İslamist politikalarına destek verdi. İmparator II. Wilhelm, 1898’deki tarihi İstanbul ziyareti sırasında kendisini “300 milyon Müslüman’ın dostu” ilan etti.
Osmanlı’da 1908 “Hürriyet” devrimi Alman milliyetçileri arasında “Türk coşkusu”yla (“Turkenfieber”) karşılandı. Dönemin basınında Enver Paşa’dan “Türk Moltke”, Talat Paşa’dan “Türk Bismarck” olarak söz edildi. İttihatçılar, Osmanlı’yı I. Dünya Savaşı’na Almanya safında soktular. Osmanlı ordusunda çok sayıda Alman generali görev aldı. Savaş sonunda Enver, Talat ve Cemal paşalar İstanbul’dan Alman denizaltısıyla kaçtılar.
Almanya ile en yakın ilişkiler, 1933-45 arasında Naziler iktidarda olduğu dönemde yaşandı. İki ülkede de hatırlanmak istenmeyen bu dönemde Almanya’nın Türkiye’ye bakışına dair en kapsamlı araştırmayı Stefan Ihrig “Atatürk in the Nazi Imagination / Nazilerin İmgesindeki Atatürk” (Belknap-Harvard Yayınları, 2014) adlı kitabında yaptı. “Naziler ve Atatürk” başlığıyla (Alfa, 2015) Türkçeye çevrilen kitap, 1919-45 arasında Nazi basınının ayrıntılı incelenmesine dayanıyor. Vardığı sonuçları ana başlıklarıyla şöyle özetlemek mümkün:
ALGILAR DEĞİŞİR
Naziler, Kemalist Türkiye’yi “rol modeli” olarak gördüler. Türkler nasıl Sevr Anlaşması’nı yırtıp yeni Türkiye’yi kurdularsa, Almanlar da Versay Anlaşması’nı yırtıp yeni bir Almanya kuracaklardı. Atatürk tarihi kitlelerin değil, büyük önderlerin yaptığının kanıtıydı. Kemalist Türkiye nasıl bir rejim kurulması gerektiğine, muhalefet ve azınlık sorunlarının nasıl halledileceğine, din konusunda izlenecek politikaya örnekti. Türkiye “20. yüzyılın en modern devleti”ydi. Türkler üstün ırklardandı, Türkiye kesinlikle Avrupa’nın parçasıydı. Aşağı ırklardan sayılan Ermeniler “Doğu’nun Yahudileri”ydi. Almanya’da Nasyonal Sosyalizm, İtalya’da Faşizm ve Türkiye’de Kemalizm kardeş rejimlerdi. Atatürk öldüğünde Nazi basını hakkında “tek bir hata yapmayan mükemmel Führer” yorumunu yaptı. Türkiye’ye sempati 2. Dünya Savaşı süresince de devam etti. Ankara’nın tarafsız kalması anlayışla karşılandı; Hitler Türkiye’yi işgal planlarına yeşil ışık yakmadı. Ankara, 1945’te Almanya’ya savaş ilan edince, Nazi basını bunu öfke ya da hayal kırıklığıyla karşılamadı, yapmak zorunda bırakılmasıyla açıkladı.
Almanya, Nazi döneminde olduğu gibi, bugün de Türkiye’nin en büyük ticaret ortaklarından biri. Almanya’da 3 milyon dolayında Türkiye yurttaşı yaşıyor. Bunların yaklaşık üçte biri Alman uyruğunu seçti. Almanlar, Türkiye’ye gelen turistler arasında en büyük grubu oluşturmakta. Ama bugün Almanya’daki Türkiye algısı Nazi dönemindekine pek benzemiyor. 1908-45 arasındaki ve AB adaylığı tartışmalarında Almanya’daki Türkiye algısını karşılaştıran Ihrig kitabını şu son derece haklı yorumla noktalıyor: “‘Öteki’ hakkındaki ulusal, toplumsal ve kişisel görüş ve söylemlerimiz, herhangi bir gerçek ‘Öteki’den ziyade kendimizle ilgilidir; zamana, mekâna, korkulara, beklentilere, planlara ve rüyalara bağlıdır… Alman tarihinde ya da milli ruhunda ‘Ebedi, değişmez Türk’ diye bir şey yoktur. ‘Türk’ algısı yüzyıllar boyunca -özellikle de 20. yüzyılda- sık değişmiştir ve yine değişecektir.”
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.06.2023
21.12.2020
6.02.2020
18.11.2020
30.09.2020
24.09.2020
20.07.2020
8.05.2020
29.04.2020
21.04.2020