Ümit KIVANÇ
Eğitim sistemi başta, muhteşem aile ortamlarımız öbür başta, onlardan kalan yeri tamamlamak üzere hepimizi günde üç doz zehirleyen siyaset faaliyetimiz ortada, hep beraber muazzam bir pişkinlik ve yüzsüzlük kültürü yarattık. Tarih ile ilişkimiz gerçi bu kültürün şahikalarına ulaştığımız alan, ama her türlü güncel mevzuda da yüzsüzlükten zırnık taviz vermeye niyetimiz yok.
Hepinizin mâlûmu, memlekette herhangi bir laf edecekseniz, bunun çekiştirilebileceği doksan yöne bariyerler koymak zorundasınız. Buyurun: 12 Eylül’cülerin darbecilikten yargılanması tarihî bir olaydır, asla küçümsenemez, değersizleştirilemez, herkesin de bu yargılamaya ne şekilde olabiliyorsa destek olması insanlık icabıdır. Allah aşkına bu paragrafı mütemadiyen tekrar ettirmeyin, herifin samimi fikri bu, tamam, deyip bir kenara koyun.
Yani diyeceklerimi bu yargılamayı değersizleştirmek için demiyorum. Bir dönüp kendimize bakalım da, “12 Eylül’ü yargılamak” gibi bir rüyadan ne kadar uzakta olduğumuzu görelim diye göze alacağım onca muhtemel hakareti.
12 Eylül’ün mağdurlarından sözedelim, öbürleriyle işimiz olmaz.
Şu anda göründüğü kadarıyla, 12 Eylül’de analarından emdikleri süt burunlarından gelmiş olan Kürtlerin, “Türkler arasındaki” meselelerle, Ergenekon’la şununla bununla pek ilgileri yok. “Kürt siyaseti”, hükümete yarar bahanesiyle, devlet içi derin teşkilatlara uzanabilecek yargı süreçlerine uzaktan bakmakla yetindi. 12 Eylül’cülerin yargılanmasını önemseyecekler mi, bilemediğim için geçiyorum.
Hâlâ tuhaf bir şekilde “solcular” adı altında birlikte anılan, oysa memleketin hayatî meselelerinde paylaşacağı pek bir şey kalmamış olan topluluk, 12 Eylül’ün yargılanmasına yolu açabilecek referandum sırasında ikiye bölündü. “Yetmez ama evet” diyenler, “hayır” ya da “boykot” diyenler tarafından dünya tarihindeki en büyük ihanetin sahipleri olarak görüldü, en galiz hakaretlere uğradılar, bu durum hâlâ sürüyor. Fakat referandumda “hayır” kampanyası yürüten ya da “hayır” oyu vereceğini ilân edenlerin bir kısmı, sonucun “evet” çıkacağından da emin olarak, pankartlarını, evraklarını hazırlayıp beklediler, referandum sonucu açıklanır açıklanmaz gidip 12 Eylül darbecileri hakkında suç duyusunda bulundular, şimdi de davaya müdahil olmaya çalışıyorlar. Yine “solcu” olarak adlandırılan ama bir adım sonra işi açıktan Kürt düşmanlığına vardırması dahi mukadder olan birileri, hükümete karşı olma gerekçesiyle, 12 Eylül’cülerin günümüzdeki uzantıları sayılabilecek kesimlerle yanyana gelmenin yollarını arıyor. Ergenekon, Balyoz vs. davaları sürecinde, adı solcu olan birileri giderek, fiilen, 12 Eylül’ün belkemiğini oluşturan devlet içi derin teşkilatlarla aynı safta toplanmaya başladı.
“12 Eylül’ün mağduruyuz” sözünü dillerinden düşürmeyen ülkücülere gelelim. Evet, doğrudur, mağdurdurlar, çünkü hiç beklemedikleri bir felaketle karşılaştılar. İdam da edildiler, işkence de gördüler. Ama en fenası, ödüllendirilmeyi beklerken bu muameleye uğradılar. 12 Eylül’e gidişte devlet ülkücüleri kullanarak ortalığı kan gölüne çevirdi. Polis desteğinde bütün o saldırıları yaparken hiç rahatsız olmadılar. Anadolu’daki Alevi katliamlarında başrolde yeraldılar, pişmanlık duymadılar. 16 Mart’ta bombayı getiren, Ankara’da yedi genci işkenceyle öldürten, sonra da devletin her türlü kirli işinde kullanılan bir tetikçi haline gelen Abdullah Çatlı, bütün marifetleri ortaya döküldükten sonra bile bir kahraman gibi toprağa verildi. Alparslan Türkeş aslında kimdir, “işlevi” nedir, CKMP’nin ele geçirilişinden MHP’ye, devlet bu işin neresindedir... bu konulara dair samimi bir açıklama, hele özeleştiri, duyduk mu bugüne kadar ülkücülerin çoğunluğunca kabul edilen birilerinden? MHP’nin önderlerinden biri 12 Eylül’ün mahkemesinde, “fikrimiz iktidarda, biz zindanda” demişti. Temizlendi gitti mi bu insanlık suçu şimdi? Ne yapıldı da temizlendi?
Türk siyasetçisi de 12 Eylül mağdurudur. Yani bir şekilde generallerin gözüne girip de kapağı onların icazet verdiği partilere atamamış olanları. Bugün 12 Eylül hakkında konuşmaya en son hakkı olan kişiler, 1980’den beri bu ülkeyi yönetenlerdir. Darbecilerin anayasasını kafamıza balyoz gibi indirmeye devam ettiler. Dile kolay, otuz iki sene! Otuz iki senedir 12 Eylül’ün anayasasıyla, yasalarıyla yaşıyoruz. En hayatî konularda darbecilerin çizdiği çerçevede, onların döşediği taşların üstünde hareket ediyoruz. Siyasetçiler bütün bunları kolaylıkla değiştirebilirlerdi. Bilerek isteyerek değiştirmediler. İktidara gelen, kendisine sağladığı imkânlardan ötürü 12 Eylül silahlarına dört elle sarıldı. 12 Eylül’ün meşhur Danışma Meclisi üyesi bir zat, kâh CHP’den kâp DYP’den, ama mutlaka hep Meclis’te. Otuz iki senelik siyasetimiz budur. Bu siyasetten kopuş misyonuyla karşımıza gelen mevcut hükümet (yeni bir parti!) de, iş kendi iktidar alanını sağlama almaya geldiğinde geleneğe sıkı sıkı sarılıyor.
Hükümete yakın kimseler anlaşılır sebeplerle, 12 Eylül’cülerin yargılanmasını her fırsatta öne çıkarıp, “bakın, ne şahane işler yapılıyor!” diyorlar. Ve bu davanın beklenen heyecanı yaratmamasından yakınıyorlar. Hemen sonra, davaya ilişkin eleştirel tek laf edeni, neresinden tuttururuz da Ergenekoncu falan diye yaftalarız, numaraları başlıyor.
Hâlbuki şu basit sorunun cevabını aramak daha doğru değil mi: Biz, toplum, siyasetçiler, şu bu olarak, sahiden “12 Eylül’ü yargılamak” gibi bir şeyi istiyor muyuz? Bundan ne anlıyoruz?
Son yılların gürültü koparan davalarında önümüze iddianame diye konan şeyleri alın, 12 Eylül’ün başlıbaşına bir eziyet ve cezalandırma aracı olan kitlesel davalarının iddianameleriyle karşılaştırın. Ne bulacaksınız, söyleyeyim: 12 Eylül darbesinden hemen sonra, fraklar giyip sıraya dizilerek darbecilerin ellerini derin bir hürmet ve hararetle sıkan yüksek yargı mensuplarını. Ne oldu? Otuz iki senede yargı değişti mi? Ragıp Zarakolu, “prestijinden örgütü yararlandırmış”, Büşra Ersanlı da örgüt yöneticisi! Aa, görüyor musun bak!
Şahsen etrafıma baktığım zaman, sadece birtakım generalleri (onların da elde kalanlarını) darbecilik suçundan değil, bütün olarak, insanlara onca çektirdikleriyle, bu memleketin geleceğini (ki 40 bin cana malolan, hâlâ süren bir savaşı da içeren bugünümüzdür) mahvedişiyle 12 Eylül’ü yargılamak isteyen insan sayısının pek fazla olmadığını görüyorum.
Buna yüzü olanlarınsa... bilemedim işte.
Yazarlar
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024