Ümit KIVANÇ
Bütün bunları kodaman kapitalistler kırk-elli yıl öncesinden tek hamlede tasarlayıp yapmadı. Hep adım adım gittiler. Çekinerek, yoklayarak, atmaları halinde iki adım geri sıçramalarına yolaçmayacağına kanaat getirince sonraki adımı atarak. Direniş imkânlarını yok etmenin bazen incelikli yollarını bularak, işin bodoslama halledilebileceğini gözleri kestirdiğinde kaba kuvvetle ilerlediler. Uzun yıllar boyunca tavizlerle kurdukları dengeyi kendi elleriyle bozabileceklerini gördüklerinde, toplumsal mücadeleler tarihinde özel cildi hak etmiş İngiliz işçi sınıfına atlı polislerle saldırabildiler. Küreselleşme aslında kötü şey değildi, aksine. Fakat Stalinizm tarafından eşitlik ve özgürlük hülyası olmaktan çıkarılmış, eti kendi halkından -yoldaşları dahil- milyonlarca insanı katledebilen zorbalarca yenmiş, kemikleri dünya işçi ve emekçilerinin kafasına atılmış, eşitlik ve özgürlükle en ufak alâkası kalmamış rejimlerin sosyalizmin dünyada olabilecek hali gibi sunulduğu onyılların ardından, bütün insanlığı kapsayacak bir tanışmacı, kaynaşmacı kültürü oluşturabilecek potansiyel, kapitalistlerin sömürü ağını yerleşip derinleştirmesine yaradı. 1980’ler, kapitalizmin dünyayı kendine benzetişinin miladıdır. Buna direnilemedi. Çünkü gözü dönmüş, şaha kalkmış bir yeni vahşi kapitalizmle başa çıkabilecek direniş ruhu, bilinci, kültürü, ahlâkı… her ne diyeceksek… hadiselerin dışında kalmıştı. Ve oyunun oynandığı sahada bir türlü yeniden oluşturulamadı. Direniş ruhuna sahip cesur ve kararlı kuvvet eski akla tâbi kalmıştı, yeni kuşaklar, itirazın doğal hak, insan hakkı olduğunu bilemeden yetişti. Ve tabiî… insanlar oyuncağa bayılıyordu.
Halen bu durumdayız. Doğal asla olmayan, insan tarafından kurulmuş, yürütülen, yani insan tarafından bir çırpıda değiştirilebilecek pek çok düzenek, işleyiş, ilişki, kurum, kural… aslında ufak bir azınlığın çıkarına, çoğunluğun zararına dönen çarklar, topluluk halinde yaşamanın olmazsa olmaz koşulları gibi takdim ediliyor. Ve bundan zarar görenlerin çoğunluğunca da böyle kabul ediliyor. İtirazın doğal hak oluşu fark edilmediği gibi, direnme de suç olarak sınıflandırılıyor.
Direnmeye, itiraza böylesine uzaklık, başa gelenlere doğal ilgisizliği beraberinde getiriyor. Fakat tabiî, insan bu, ne edeceği her vakit belli olmuyor. Ve esenliğini umursamadan başına getirilenlere razı olabildiği gibi, bir gün birden haysiyet diye bir şeyin varlığını hatırlayıp bu sefer tehlikeyi umursamadan heyheyleneceği tutabiliyor. Fazla kalabalıklaşıp heyheylenirse de menfaatperest yöneticileri veya utanmaz sıkılmaz sömürgenleri alaşağı edebiliyor. En azından, rahatça kıpırdayamaz hale getirebiliyor. O durumlarda da yönetenler, robokoplaştırdıkları kuvvetleriyle takım elbiseli muhafızlı cezacı personeli düşmanlaştırdıkları ahalinin üzerine sürüyor, gazla, copla, hapisle, dışlamayla ezmeye bastırmaya girişiyorlar.
Şöyle ya da böyle, başımıza geleni karşı konamaz saymamızı sağlayabilmiş görünüyorlar. Oysa fena halde tehlikedeyiz. Özgürlüklerimiz birer birer elimizden alınırken, özgürlüğe hakkımızın olduğu kabûlü tartışmaya açılıyor. Devletlerin gerçekte topluma hizmetle yükümlü, hesap verebilir kurumlar oldukları varsayımıyla kurulmuş dengeler -burjuva hukuku- bile tarihe karışmak üzere.
’80 sonrası dizginsiz kapitalizm devrine geçilmeden evvel, politikacı, egemen tabakaların çıkarlarını kollamak gibi vazgeçilmez bir işlevi genel anlamda yüklenmiş olmasına karşılık, topluma yönelik yükümlülükleri de olan kişiydi. Çünkü egemenlere hizmeti yönetilenlerin tepesini attırmadan yürütmeyi becermesi beklenirdi. Özellikle gelişmiş ülkelerde esas işlevi, emekçi sınıfları gürültüsüz patırtısız düzenle bütünleştirmekti ve bu zaman zaman ezilenlerin hayat standardının yükseltilmesini, yoksulluğun azaltılmasını samimi olarak isteyen, bu yolda çalışan politikacılara da alan açılmasını getiriyordu. Kendileri için ideal devlet yapısında kapitalistler, ortalıkta fazla gözükmeksizin, politikacılara doğrudan birtakım buyruklar vermeleri, dayatmalar yapmaları gerekmeksizin, sahne arkasında işlerini yürüten tiplerdi.
1980’ler ve devamında, politikacıların nitelikleri, rolleri değişti. Politika giderek daha seviyesiz ve kapasitesiz insanların yürüttüğü iş haline geldi. Politika alanını kendi siyasî görüşü ve hedefleri olmayan, adlarına iş yürüttüğü kimselerin çıkarı dışında amaç tanımayan, yani siyasî bakımdan inisiyatifsiz tipler işgal etmeye başladı. Sadık hizmetkârlıktan başka vasıfları -sahici siyasî görüşleri bile- bulunmayan, salt menfaatçi, boş kafa politikacılarla her işin üstesinden gelinemeyeceğini düşünüyor veya gerçekte gerekli bütün işleri başkaları -maaşlı elemanları- zaten yürüttüğü için boşluktan sıkılıyor veya kudretin bir de bu türlüsünü tatmak istiyor olmalılar ki, bir noktadan itibaren kapitalistler ve şirket yöneticileri aktif siyasete girdiler. Dizginsiz kapitalizmin kafa isimlerinden “Neocon” militan Dick Cheney’in ABD Başkan Yardımcısı koltuğuna kurulması 21. yüzyılın insanlık bakımından ne menem bir şey olacağının işaretiydi. Devlet giderek toplumsal sorumluluklarından arındırılmaya, kapitalistlerin çıkarı dışında ölçüt tanımamaya başladı.
Toplumsal yükümlülüklere, büyük şirketlere kazanç getirmeyen her şeye fuzulî masraf gözüyle bakılması başlı başına bir ideoloji yarattı. Ekonominin doğa gibi nesnel bir ortam olduğu -dolayısıyla, tamamen birilerinin çıkarına döndürülen kutsallaştırılmış çark olmadığı- yanılsamasını besleyen ekonomizm ideolojisinin ilişilmez dokunulmaz konumu buna eşlik etti. Devletin -“tabiî ki!”- ekonomi tanrısına hizmet eden -başka kime hizmet edecekti?- kutsal müessese, yöneticilerin de bu dinin ruhban sınıfı sayıldığı ideolojik-kültürel yapı sağlam olmasına sağlamdı da, yıldırım hızıyla gelişen teknoloji, o işle uğraşan ergen oğlanların girişteki güvenlikçilerle danışma görevlilerini atlatıverip bir anda kapitalistlerin, CEO’ların katlarına çıkıvermesini sağlayıvermişti. Babadan kalma servetle değil, birden gelişip dünyaya hakim olan teknoloji alanındaki başarılarını paraya, kârlı işe dönüştürme uyanıklıklarıyla dünyanın en zengin insanları listesinin tepesine yerleşen ergen oğlanların şımarması kaçınılmazdı. Çabuk edinilmiş muazzam zenginlik, dizginsiz kapitalizm devrinde, salt çıkara dayalı, içeriksiz siyasetle elbette uyum içindeydi, kolaylıkla biraraya geldiler.
“Devletin şirket gibi yönetilmesi” düsturu, içinde bulunduğumuz devrin, mâruz kaldığımız kötülüklerden başlıcasının simgesidir. Bu düstur, pek yakın gelecekte adı da konarak, üstünden kazanç elde edilemeyecek, beslenmesi, yaşatılması ekonomik-rasyonel hiçbir bakımdan gerekmeyen nüfus ortalıktan kaldırılırken de sık sık işitilecek.
Şımarık yeni devir zenginlerinin en ünlüsü Elon Musk şu anda ABD politikasına yön verir konumda. Bu zibidilerin ağababası Donald Trump’ın dünyanın en güçlü devletinin başına geçecek -aslında geçmiş- oluşunun anlamı hâlâ layıkıyla kavranmış değil. Hele Trump’ın “liderliği”nin dünyaya yansıması, başka yerde başkasına yaptırabilecekleri… bugünü mumla aratacak muhtemelen.
Trump’ın açtığı alanda at oynatan Musk, daha önce kendisi gönlünce at oynatabilmek için satın alıp içine ettiği sosyal medya platformu X’te (eski Twitter) Almanya’da iktidara yaklaşmasından aklı başında, izan ve vicdan sahibi herkesin dehşete kapıldığı AfD (Alternative for Deutschland = Almanya için Alternatif) partisine dair mesaj attı, şöyle dedi: “Almanya’yı ancak AfD kurtarır.” Bu, siyasî içeriğinden ve bağlamından önce ciddî hadsizlik. ABD Başkanının yanıbaşındaki adam, başka -müttefik- ülkeyi kimin yönetmesi gerektiğini alenen buyuruyor!
Ve tabiî asıl vahim fasıl: AfD düpedüz faşizan bir parti. Almanya’da birçok insan panikte, yasaklanmasını savunan bile var. Musk’ın AfD’yi istemesinin sebebi ne olabilir? Sebep basit görünüyor: Musk faşizan eğilimlere sahip. Bu yöneliminin sırf şuursuzluktan kaynaklanmadığı da ortada.
İngiltere’de, biliyorsunuz, Nigel Farage diye bir bela var. Meşhur Brexit’çi faşizan politikacı. Bunun partisi Reform UK, iklim krizi ve küresel ısınma konusunda “önleyebilecekmişiz gibi yapmak yerine ayak uydurma”yı öneren şu berbat tipik “aşırı sağ” zamâne teşkilatlarından. Elon Musk, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden çekilmeyi de talep eden bu partiye para yardımı yapmaya karar verdi! İngiliz yasalarına göre başka ülke vatandaşı oradaki partiye doğrudan para veremiyor; işte, Musk’ın Birleşik Krallık’ta kurulu şirketleri verebilirmiş, falan… Bir kısım İngiliz siyasetçi, bunu önlemenin doğru olmayacağını, Farage’a yarayacağını, kendisine engel olan -popülist sağın gözde düşman hayaleti- “kurulu düzen”e çatması için fırsat vereceğini, oylarını artıracağını öne sürerek "ilişmeyelim" demeye getiriyorlar. Musk’la, dolayısıyla Trump’la arayı bozmamayı gözetirken demokrasilerini tehlikeye atıyorlar.
Musk’ın AfD’yi sahiplenmesi, Farage’a destek atması sıradan işler değil. Başkanlığa ilk gelişinde Trump’ın yanıbaşında önemli konuma getirdiği ama -“kurulu düzen” yüzünden!- uzaklaştırmak zorunda kaldığı Steve Bannon, “faşist enternasyonal” demenin hiç mi hiç abartılı kaçmayacağı bir uluslararası organizasyon girişimi için Avrupa’da turlar atmıştı. Elon Musk bu girişimi sürdürüyor. Henüz somut veri yok, ama bu işte çok büyük sermayeleri ve uluslararası ağları yöneten, denetleyen kapitalistlerin, artık ulus-devletlerin kimi demokratik-hukukî mecburiyetlerini de ayakbağı olarak gören bazı dev şirketlerin de dahlinin bulunduğunu düşünmek yanlış olmaz. Böyle bir girişimin küresel kapitalizm için genelleştirilebilir bir yönelimin ürünü sayılıp sayılamayacağını henüz bilmiyoruz. Ancak şu teknoloji zengini şımarık ergen oğlanların bir kısmının gönlünden böyle şeylerin geçtiğini tahmin edebiliriz. Musk gibi biri, bunu belli de ediyor zaten her fırsatta. Ve o şimdi ABD Başkanının yanıbaşında, âhir zaman veziri gibi.
(NOT: Dünya çapındaki gelişmeleri önlemeye birey birey gücümüz yetmez. Ama Musk’ın hâlihazırdaki siyasî etkinliğini sürdürmesini sağlayan propaganda aygıtı Twitter’dan çekilerek, orayı işlevsizleştirerek insanlığa hizmet edebilirsiniz. Haber takibi için mecburen kullanan bizim gibiler de böylece çekilebilecek.)
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024