Ümit KIVANÇ
Nusra Cephesi’nin Suriye’de hızla büyümesi Irak İslâm Devleti merkezinde tedirginlik yarattı. İpleri elinden kaçırdığını hisseden IİD Emiri Ebubekir el-Bağdadi harekete geçti. IİD’in yayın organı El-Furkan’da yayınlanan ses kaydında el-Bağdadi, Colani’den “askerlerimizden biri” diye sözediyor, Colani’nin örgütündekileri de “oğullarımız” diye niteliyordu: “Askerlerimizden biri olan El-Colani’yi ve onunla birlikte oğullarımızdan bir grubu vekilimiz olarak tayin ettik ve Levant’taki hücrelerimizle buluşsunlar diye onları Irak’tan Levant’a gönderdik… Onlar için planlar yaptık, nasıl çalışacaklarını tayin ettik ve onlara elimizden geldiğince her ay malî destek verdik ve onları, hem mültecilerden hem yerlilerden, cihadın savaş alanlarını tanıyan bilen elemanlarla takviye ettik.”
Bağdadî, “Levant ve dünya halkı önünde ilan etmenin zamanı gelmiştir ki,” dedi, “El Nusra Cephesi, Irak İslam Devleti’nin bir uzantısıdır ve onun parçasıdır.” Bundan böyle her iki isim de kullanılmayacaktı, çünkü ortada tek bir örgüt vardı, o da Irak ve Şam (Levant) İslâm Devleti (IŞİD) adıyla anılacaktı.
Bundan sadece iki gün önce El Kaide’nin resmî propaganda mecrası As Sahab Zevahiri’nin “Allah’ın izniyle bir cihadî İslâm devleti kurun,” çağrısını yayınlamıştı.
İki gün sonraysa Nusra’nın resmî yayın organı Beyaz Minare’de (El-Manara el-Bayda) Colani’nin cevabı geldi. Colani, saygıda kusur etmedi, IİD liderinden, “Allah onu esirgesin, Şeyh Bağdadî” diye sözetti, ama “iki örgüt-tek devlet” kararından haberlerinin olmadığını, Nusra’nın Irak’taki Bağdadî’nin değil, Pakistan’daki Eymen el-Zevahiri’nin (El Kaide merkezinin) otoritesini tanıdığını duyurdu. Böylece Nusra’nın El Kaide ile organik ilişkisi de ele güne açık edilmiş oluyordu.
2013 yazına kadar Nusra-DAİŞ/IŞİD ilişkisi belirsiz kaldı. Mayıs sonunda Zevahiri bir mektup yayımladı, iki tarafı da eleştirdi, “tamam, ayrı durun ama beraber çalışın” dedi.
El Kaide lideri, DAİŞ’in başındaki Bağdadi için, “…bize danışmadan, en azından bize haber vermeden Irak ve Şam İslâm Devleti’ni ilan etmekle yanlış yapmıştır,” diyordu. Colani’nin de, “…bize danışmadan, en azından bize haber vermeden, Irak ve Şam İslâm Devleti’ni reddetmek ve El Kaide ile bağlantısını açıkça ilan etmekle yanlış yaptığını” söylüyordu. IŞİD adı iptal edilmişti, kullanılmayacaktı.
Müstakbel halife Bağdadi, Zevahiri’yi fena tersledi. Haziran 2013’te, “Irak ve Bilad-ı Şam’da Kararlı Duruş” başlığıyla yayımlanan sesli mesajında şöyle haykırdı: “Kanın dolaştığı damarımız ve gören gözümüz olduğu sürece Irak ve Şam İslam Devleti var kalacaktır… bundan vazgeçmeyeceğiz ve taviz vermeyeceğiz; ölene kadar!” DAİŞ lideri, çıtayı da epey yüksekte tutuyordu: Zevahiri’nin mektubuna “pek çok hukukî ve metodolojik şerhi” vardı; meydan okuyordu: “Allah’a karşı gelen mektuptaki emirleri değil Allah’ın emrini yerine getirmeyi seçtim.”
DAİŞ böylece, yalnız Suriye’deki şubesi Nusra’yı değil, doğrudan El Kaide merkezini karşısına alıyordu. Zevahiri’nin yolladığı arabulucuların gideremediği çatlak, bundan böyle DAİŞ Sözcüsü sıfatıyla tanınacak olan Ebu Muhammed el-Adnanî el-Şamî’nin El Furkan Medya’da yayınlanan konuşmasıyla daha da büyüdü. El-Adnanî, artık doğrudan “İslâm Devleti” diye bahsettiği DAİŞ’in “hiçbir zaman El Kaide’ye biat etmediğini” bildirdi, Zevahiri’ye itirazlarını sıraladı. Esad, Suriye Aleviliği, Lübnan Hizbulahı, Irak ve İran Şiiliği’ni topluca karşılarına alabilecek kapasitede olduklarını göstermek için, “Diyala’dan Beyrut’a kadar bütün Rafızîleri (Şiiler) bombalayacaklarını” söyledi. Doğrudan Nusra ve Colani’ye hitabı da en az bu kadar sertti, onları Suriye’de mücahitlerin saflarını bozmakla itham etti, “inşikak”tan (bu bağlamda: bölücülük) sözetti.
Ankara’nın Suriye’ye yönelik faaliyetini hızla artırdığı günlerdi. Fehim Taştekin’in kitabında (Suriye. Yıkıl Git, Diren Kal, İletişim Yayınları, 2016) anlattığına göre, Cilvegözü ve Öncüpınar sınır kapılarından ağır silahlar savaş bölgesine aktarılıyordu. Antakya’da gece ikiden sonra elektrik kesiliyor, camları karartılmış otobüsler savaşçıları sınıra taşıyor, yörede herkes bunları biliyor, korku içinde izliyordu.
2014’ün 10 Temmuz’unda DAİŞ Musul’u zaptetti ve asıl bomba 29 Temmuz’da patladı: Ebubekir el-Bağdadi, Musul’da, El Nuri El Kebir Camisi’nde halifeliğini ilan etti. Ve bundan böyle DAİŞ, Suriye’nin öbür silahlı cihatçı örgütlerinin müttefiki değil hasmı olarak varlık gösterdi. Başta Nusra, herhangi bir yerde karşı karşıya geldiği bütün ötekilerle çatıştı.
O, tanımadığı Irak-Suriye sınırını kaldırıp iki yanda da kendi başına hunharca mücadelesini sürdürürken, Suriye’nin kuzeybatısında, İdlib vilayetinin tamamını, Halep ve Hama’dan da parçaları içine alan cihatçı bölgesi oluşuyordu.
2016 Temmuz’unda Nusra Cephesi, başka örgütlerle biraraya gelerek Şam’ın Fethi Cephesi’ni (ŞFC) oluşturduklarını ilan etti. Kimsenin tam anlam veremediği ve inandırıcılık sorunuyla mâlûl bu girişimin ilk bakışta hemen dikkat çeken unsuru, bu yeni bileşik örgütün “hiçbir dış güçle bağlantısının bulunmadığının” vurgulanmasıydı. Açıktı ki, bu, ŞFC’nin odağındaki esas büyük güç Nusra’nın uzun zamandır başka herkesçe sorun sayılan El Kaide bağlantısının kesildiğinin ilanıydı. Nusra’ya bu zamana kadar epey para ve silah yardımı yapmış olan, rehine kurtarma operasyonlarında örgüte fidyeler ödemiş bulunan Katar’ın bu bağlantı kesilsin diye yaptığı baskı mı sonuç vermişti? Şüphesiz tek sebep bu değildi. Nusra, daha geniş cephe haline gelmek istiyor, başka örgütleri otoritesi altında toplamayı planlıyordu. Sindirecek, zorlayacaktı, ama rıza da üretmesi gerekiyordu ve sözkonusu bağlantı önündeki en belirgin handikaptı.
İdlib’de ŞFC’nin öbür cihatçı örgütleri ezip yok ettiği veya bünyesine kattığı süreç, AKP’nin herhangi bir ilçe başkanından Afganistan’ın ücra köyündeki Taliban’cıya kadar bütün İslâmcıların aynı şey olduğunu düşünmekte ısrarlı Türkiye okuryazarı için de azıcık anlaşılır olsun diye, ŞFC’nin o süreçte karşılaştığı eleştirilere cevaben yayınladığı bildiriden bazı parçaları aktaracağım. Üzerine konuşulan olayları açıklamam gereksiz, her şey kolayca anlaşılıyor:
“• Medyadaki abartmalara karşılık, biz Ceyş el-Mücahidin, Şam Cephesi ve Raşidin Operasyon Odası’nın Batı Halep ve Kuzey İdlib örgütlerini tesirsiz hale getirir ve dağıtırken tek insan ölmemiştir. Can kaybı sadece Sukur el-Şam’la çatışmamızda meydana geldi, çünkü bize saldırdılar ve birçok mensubumuzu öldürdüler. Ve Ceyş el-İslâm, bize ağır silahlarla ateş açtı. (…) tanklarıyla gelip köyü bastı, oysa onlarla meselemiz olmamıştı…
- 23 Ocak günü Sukur el-Şam lideri Ebu İsa el-Şeyh’in bizi ‘Haricî’ diye nitelemesi ve ortadan kaldırılmamız için insafsızca çağrı yapması, konvoylarını harekete geçirmesi ve bazı üslerimize saldırması, altı elemanımızı öldürmesi karşısında şaşkınlığa kapıldık. Biz onlara ilişmemiştik, onlarla meselemiz yoktu.
- Bazı örgütlerin liderleri, dış güçlerin maşaları. Bazı örgütler Suriye Devrimi’ni yolundan saptırmaya çalışıyorlar.
- El Kaide ile ilişkimizi, Suriye Devrimi’nin hayrı için kesmedik mi?
- Daha birkaç hafta öncesine kadar biz bütün öbür örgütlere, “gelin birleşelim” demiyor muyduk?
- Liderimiz Ebu Muhammed el-Colani, birleşince oluşacak yapının liderliğini Ahrar el-Şam lideri el-Ömer’e bırakmayı teklif etmedi mi?
- Birleşme doğrultusunda öbür gruplarda güven yaratmak için liderimiz el-Colani ilk defa yüzünü açıkça gösterip kendisini insansız hava araçlarının, suikast girişimlerinin hedefi haline getirmedi mi? (…)
- Birleşmeye yanaşmayan biz değiliz. Öbür gruplar birleşmek istemedi. Bugün doğan bölünmenin sorumlusu onlardır. Bizimle birleşmediler ve buna gerekçe olarak bazı ülkelerden gelen yardımların kesileceğini gösterdiler. Örgütümüzü lağvetmemizi, üslerimizi terk etmemizi ve elemanlarımızı dağıtmamızı dahi isteyenler oldu.
- Bize karşı genel seferberlik çağrısı yapan din âlimleri, çatışmanın büyümesinden sorumludur. (…) Bize karşı seferberlik çağrısı yaparken, öbür yanda Esad’la oturmuş, ateşkes için anlaşıyor, pazarlık yürütüyorlar.
- ŞFC’yi eleştirmek için din âlimlerinin fetva ve hüküm hazırlama ve yayımlama hızı muazzam. En az altı fetva verildi. (…) Neredeyse hepsi aynı gün ortaya çıkan toplam altı fetva! Bu durum gayet meşru sorular yaratır. (…) bize karşı fetvalar veren din adamları, destek aldıkları devletlerin baskısı yüzünden bu konuda susmak zorunda kalıyorlar. (…) Daha önce başka gruplar arasında çıkan çatışmalarda böylesine süratle bu tür fetvalar verildiğine, seferberlik çağrıları yapıldığına şahit olmadık. Ceyş el-İslâm’ın Guta’da tamamen güç ve iktidar uğruna giriştiği saldırıda 350 mücahit öldü, böyle hükümler verilmedi; nerede kaldı birilerini Haricî diye damgalamak! ÖSO Kuzey Suriye’de Levant Cephesi ile çatıştı, birçok genç öldü, yine şu yapılanın benzeri görülmedi. Ahrar el-Şam’ın Cünd el-Aksa’yı ortadan kaldırma amacıyla giriştiği harekât (…) büyük kayıplara mal oldu. Ama kimse Ahrar’ı, şimdi onunkiyle kıyaslanır bir hasar vermeden davranan bizi suçladığı gibi suçlamadı (…)
- Elbette bazı din adamları bizim son kampanyamızı yanlış bulabilir, günahtır, cehheneme gideceksiniz, diyebilir. Böyle bir görüş ayrılığı meşrudur. Ancak bizim yolsuzluk yapan Ceyş el-Mücahidin’e yönelik tavrımızı DAİŞ’in tutumuyla kıyaslamak, bizi onun yerine koymak nasıl mümkün olabiliyor? Kimse, ŞFC mensuplarının birilerine turuncu mahkum elbiseleri giydirip onları koyun gibi kurban ettiğini, videolarını çekip yayımladığını görmüş mü? Kimse, ŞFC’den ayrılanların hapsedildiğini, öldürüldüğünü görmüş mü?
- Türkiye Rusya ile ortak hareket ettiğini açıklamışken El-Bab’da Fırat Kalkanı Harekâtı’na katılmanın caiz olup olmadığı konusunda din âlimlerinden haftalardır görüş beklerken, onlar gelişen olaylarda ŞFC’nin haksız olduğuna çabucak karar veriverdiler. Oysa âlimler daha önce bu harekâta katılmanın ancak Türkiye’nin, ‘işgalci katil Ruslar’ bir yana, ABD ile birlikte hareket etmemesi koşuluyla caiz olacağını açık ve net belirtmişlerdi. (…)
- Halep’in düşüşü, muhalefette birleşmenin becerilemeyişi, Astana görüşmeleri, ABD hava saldırılarının artışı ve Türk-Rus ittifakı, durumu değiştirdi. Muhalif gruplar aşağılayıcı konuma razı geldi, görüşmelere katılıyor. Rejimi devirme hedefinin yerini görüşmeler, ateşkes, giderek insanî yardım konusu aldı. (…)
- Suriye’deki temel sorunlardan biri, örgütlerin adaletsizlikler yapıp, suçlar işleyip, bunların hesabını vermeden dönüp gidebilmeleridir. Levant Cephesi, Halep’te 150 savunma noktasını terk etti, savaşçıları Halep’in düşüşünü seyrettiler, hesabı sorulmadı. Bu sona ermeli. ŞFC işte bu yüzden bazı grupları hedef aldı. (…) Başkalarının yıllar boyu beceremediği işleri birkaç saat içinde başardı.”
Bildiri şöyle bitiyordu:
“Cihadı ve siperleri paylaştığımız kardeşlerimize diyoruz ki: Bizi tecrit etmek ve bizimle savaşmak amacıyla Astana’da üzerinde tartışılan kararlar ve benzerleri boş laftır. Dikkat edin, farkında olmaksızın, devrim ve cihat düşmanlarının kullandığı araçlar haline gelmeyin. Örgüt liderlerine diyoruz ki: Biliyoruz, onların (devrim ve Cihat düşmanları) sapkın fetvaları ve ideolojik terörizmi tarafından yönlendirilerek -belki iyi niyetle- sonunda pişman olacağınız kararlar alıyorsunuz, ama son pişmanlık fayda etmeyecek. Dininize bağlı kalın, cihada ve savaşa dönün, siyasetin şeytanlarını ve onların suflörlerini kendinizden uzaklaştırın… Bütün örgütler… siyasî ve askerî olarak birleşmiş, (…) Şeriat’a dayalı bir Sünnî yönetim biriminin statü kazanması üzerinde anlaşmalılar. Bu amaca ulaşmak için işbirliği yapmanın aciliyeti ve önemi konusunda ısrarcıyız…”
Devam edecek...
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024