Ümit KIVANÇ
DEM Parti adına İmralı’ya gidip Abdullah Öcalan’la üç saat süren görüşen Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder’in maddeler halinde, ayrıntıya girmeden açıkladıkları “Öcalan’ın mesaj”ında neler söyleniyor, neler söylenmiyor, neler nasıl söyleniyor da neler kastediliyor, top kimde, kim kime atıyor, vs… gazeteciler ve her meşrepten yorumcular bize bunları izah ediyor. “Mesaj”ın kastettikleri, etmedikleri, nelerin ne anlama geldiği vs. hususlarında meslektaşlarımız İrfan Aktan’la Ali Duran Topuz’un söyleşisini izleyebilir, nesnel ve doyurucu açıklamaları orada bulabilirsiniz. Yani dünyadaki ve hattâ dünya oluşmadan önce kainattaki her hadise hakkında yazıp çizmesi sadece bir hak ve yetki değil yükümlülük de olan köşeyazarınız bu izahat faslından imtina ediyor. Aslına bakarsanız becerebileceğimi de sanmıyorum.
O halde mevzuya niye giriyorsun? Şundan: Meselâ yukarıdaki gibi söyleşiler esnasında izleyenlerin yazdıkları yorumları okuyorum, sosyal medyadan savrulan ve ne yazık ki havada birbirleriyle çarpışıp un ufak olarak alçak toz yığınları haline gelmeyen, aksine, gelen geçenin ayağına takılan, kaldırım taşı kıvamındaki çokbilmişlikleri, ukalalıkları, hakaretâmiz çıkıntılıkları kaydediyorum. Meslekî bakımdan çokbilmişliğe “ehil” ve özellikle bu alanda gerekli “kararlılığa sahip” şahsiyetlerin, yarım dakika kulak kabarttığınız anda, onlarınkinden farklı şeyler düşünürseniz okulda okumuyorsanız bile sınıfta bırakılacağınız izlenimi veren, kaldırım taşı ne kelime, beton blok kıvamındaki kendinden eminliklerine fazla tahammül edemiyorum. Zaten doktor yasakladı. Çubuklu ahkâmla birlikte alındığında bunlar bünyede kalıcı hasarlar yapabiliyor. Ancak ‘olmaz’, ‘istemeyiz’, ‘asıl biz istemeyiz’, vs. dense de Türk-Kürt beraberliğini, günümüzün en değerli kupon arazisi olan kendini bilmezlik sahasına çoktan penceresiz gökdelenler şeklinde dikmiş kadronun havası, edâsı, kızdığı, sevdiği, istemediği… toplumla derdi olan herkes gibi bendenizi de ilgilendiriyor.
“Öcalan’ın mesajı” olarak ilk adımda açıklanan metin şüphesiz genelliğiyle, kapalılığıyla, birçok değişik yoruma meydan bırakıyor. Dolayısıyla sorun herkesin oradaki her sözden ayrı anlam çıkarması değil. Herkesin, hemen her olay, olgu, kişi, kuruluş, etkinlik, eylem, faaliyet… hakkında yapıldığı üzre, bu mesajı da kendi görüşünü, tavrını doğru, takıntısını, hezeyanını haklı çıkarmak için malzeme haline getirmesi.
İktidar propaganda aygıtının yarattığı kirliliği de kenara süpürelim: Bunca zaman sonra, beklenmedik bir şekilde girilen yolda, Öcalan’la “Kürt Partisi” siyasetçilerinin ilk temasından hemen sonra devir değiştirici, çığır açıcı birşeyler olmasını beklemek abes değil mi? Bizzat muktedirler bile bu işin öyle İmralı’ya bir gidip gelmeyle, tek görüşmede, ayrıca sadece Öcalan’la görüşülerek ve onun yapacağı tek çağrıyla halledileceğini ummazlar. Kim o kadar saftirik olabilir? Yaratılan bu şipşak çözüm beklentisi -eğer varsa, muhtemelse- bütün ciddî çözüm çabalarının önündeki ciddî engellerden biri. Bu yüzden bundan bir an önce kurtulmak gerek. Bu havayı yaratana şüpheyle bakmalı, “uzattığımız eli tutmadılar” tezgâhını hazırlayanlardan biri saymalıyız onu.
Gelelim bizim kaldırım taşçı, beton blokçu topluluğa. Birileri üçkağıda sarılmış şu “Kürtler AKP’yle anlaşmış” sakızını ısrarla çiğniyor. Yahu hışırı çıktı sakızın; ne tadı kaldı ne kokusu, artık ağızda dağılan sevimsiz bir ufak kütle haline geldi, hâlâ çiğniyorlar, dişlere yapışır o! Mazallah birşeyler yerinden oynayacak diye korkuyor olmalılar. Veya Kürtlerin şu ya da bu şekilde Türklerle eşitleneceği bir platform inşa edilirse diye. Bu tiplerin çoğu hem milliyetçi hem devletçi, “Türklük” diye bir dertleri ne kadar var, belirsiz; muhtemelen azdan çoğa bir yelpaze oluşturuyorlar. Ama esas dert, kendilerine karşı birşeyler elde etmek için mücadele eden birilerine bu istediklerini vermeme hak ve yetkisini kaybetme kaygısı. Bu derin psikolojik mevzuya fazla dalmadan geçiyorum.
Esas dertleri karşılığının gerçekliği belirsiz üstünlük duygusunun ellerinden alınması olanlar kategorisinde, bu sözde muhalif grup, pekâlâ, kendini iktidara ait sayan milliyetçilerle buluşabiliyor. Kürtler=PKK denkleminin dışına çıkamayan veya çıkmayan faşizan-milliyetçi güruh, “Sayın Öcalan”ın “Sayın Bahçeli” ile şu ya da bu konuda uyuştuğu bir ortamdan elbette fazlasıyla rahatsız. Tıpkı yukarıda sözü geçen, daha çok büyükşehirli “modern muhalif”ler gibi onlar da, gerçekte sadece bu görüşme, mesaj alma-verme, istişare turları yapma… vs. süreçlerinin bir an önce tıkanmasını, Kürtlerle ilgili herhangi bir olumlu adım atılmamasını da değil, mümkünse Kürtlerin “biz vazgeçtik, Güney Kutbuna göçüp İnuit olacağız” diyerek bir anda yok olmasını umuyorlar.
Kürtler tarafındaysa, bunca gadre uğramışlığın, tekrar tekrar yok sayılmışlığın, vaatlerle kandırılmaya kalkışılmışlığın etkisiyle beklentisi düşük, morali bozuk, “yine bişey çıkmaz” havasına girmesi kolay, bu yüzden umutsuz olan insanları kendi hallerine bırakalım. Çünkü maneviyat bakımından kesinlikle haklılar. Ancak yeryüzü gerçekliğinde yaşama koşulları hakkında az buçuk fikir sahibi, özellikle bu karmakarışık bölgede siyaset denen şeyin yürütülüş şartlarına dair birşeyler bilen, fakat buna rağmen herkesi “bişey çıkmaz”a ikna etmek için didinen kimselere ne diyeceğiz? Bu grup, en büyük kötülüğü, hiç değilse çocukları, torunları için daha iyi bir hayat kurabilme arzusu taşıyan Kürt nüfusun “belki bu defa…” diyerek az buçuk da olsa umutlanmasının doğuracağı olumlu enerjiyi doğmadan boğmak dışında ne yapıyor? Hiç. Çünkü varolduğu dışında hakkında pek bir şey bilmediğimiz hâlihazırdaki “süreç”in herhangi bir olumlu sonuç yaratabilmesi her şeyden önce toplumun saplantılarının, takıntılarının, endişelerinin giderilmesine, zorla yerleştirilmiş alışkanlıklar yüzünden başta yadırganacak bazı adımlar atılsa belki herkesin daha iyi yaşayabileceği duygusunun yeşermesine bağlı. Olumlu enerjiyi boğma konusunda, iki tarafta da fazlasıyla radikal ve politik gözüken, gerçekteyse apolitikliğin daniskasını sergileyen tutucu -evet, tutucu- grupların bağırtısı başka sesleri bastırmamalı.
Ve bu koparılan yaygara asla insanları fuzulî iyimserlik ve mesnetsiz iyi niyetin tehlikelerinden koruma amacı gütmüyor. Kendilerinin rol oynayamayacağını kestirenlerin oyunu bozma hırsı gibi, buradaki. Hiçbirimiz bu alandaki hiçbir oyuna iyimser beklentilerle gözü kapalı dalacak kadar hıyar değiliz. En azından artık değiliz. Bu açıdan, ihtiyatlı uyarıcıları baş tacı etmeli, ama bozguncu tutuculara aldırış etmemeliyiz, diye düşünüyorum.
Çünkü, onların konusu gerçekte olan biten değil, amaçları da herhangi bir sorunu çözmek değil. Türkler cephesinde Kürt sorununa ilişkin genel tavır hâlâ, “yok dersek yok olur” diye özetlenebilir. “Terörle mücadele” adı altında yürütülen her ne varsa hepsi bir yanda sürerken öbür yanda ikinci el araba piyasasıyla falan meşgûl olunabilir. Roboski Katliamı’ndan iki gün sonra İstanbul’da sokakta çılgın yılbaşı şenlikleri yapılabilmişti yani.
Kürtler cephesindeyse, apolitik-tutucu ve saldırgan zevatın -eğer kendilerini kandırmıyorlarsa- herkesi kandırmaya çalışır gibi bir havası var. Türk tarafındaki “yok dersek yok olur”a karşılık düşen “var dersek var olur” tavrı bunu yaratıyor. Dünyanın gerçek koşulları, civar devletler, süren ya da şimdilik durmuş ama tekrar başlayıp başlamayacağı, yayılıp yayılmayacağı belirsiz savaşlar, dört ülkeye bölünmüş Kürt varlığının her parçasının kendi özel sorunları ve şartları, bu parçalarda hakim siyasî çizgiler arasındaki ayrılıklar, bütün Kürt halkı adına söyleyebilen-eyleyebilen tek siyasî mercinin bulunmayışı, dünyanın en kalabalık Kürt nüfuslarının Türkiye’nin batısındaki bazı şehirlerde yaşıyor oluşu; ayrıca bugüne kadarki siyasî mücadelelerin yürütüldükleri ülkelerin halklarıyla ilişkisi… Hesaba katılması gereken dünya kadar etken sayılabilecekken, bazı gruplar, nasıl oluyor da, kızdıkları Kürt siyasetçilerini sanki ortada çok daha iyi pek çok seçenek varmış da onlar tutmuş kötüsünü seçmiş gibi suçlayabiliyorlar? Üstelik doğrudan Öcalan’a söylenemeyenler, daha kolay lokma sayılan birilerine doğru savrulabiliyor. Nereye varacak bu reddiyeci tafra? Kuzey Suriye’ye TSK harekâtını önleyebilmek için, gerekirse Kobani bölgesinden her türlü silahlı gücü çıkarmayı öneren Mazlum Abdi de mi payını alacak meselâ hakaretlerden? Ne yapsın insanlar, somut koşullara göre çare arıyorlar işte. Bazılarının yazdıklarını okurken çok şaşırıyor ve yadırgıyorum: bunca çile çekmiş ve hâlâ huzura ve güvenliğe kavuşamamış bir halktan birileri nasıl olup da böylesine tasasızca, umursamazca atıp tutabiliyorlar? Çünkü bu tür tavırlar ancak kendi canını acıtmayan meselede kendini doğrulama ve tatmin amacıyla yattığı yerden sallayanlarda görülür.
Örnek vermek isterim. İzmir’de yaşayan bir adam -profilinde kendi belirtmişti-, hatırlayamadığım bir olay vesilesiyle, “Bu teröristler güzel Mardin’i de mahvetti” türünden bir mesaj atmıştı sosyal medyaya. Laf bundan ibaret değildi, beni ne dürttü, hatırlamıyorum, kendisine “Mardin’e gittiniz mi?” diye sormuştum. “Gidemiyoruz ki terör yüzünden,” diye cevap vermişti. “Yahu ne var, gidip turistik gezi yapacaksınız,” diye yazdım. “Mardin’in içinde bir sorun yok ki. Herkes gidiyor. Otobüslerle gidiyor millet.” Ya cevap vermedi ya da öyle saçmasapan bir şey dedi ki, orada bıraktım, onu da hatırlamıyorum. Bahse girerim ki, bu adam da şu anda, “Bu Kürtler iktidarla anlaştı!”, “Kürt devleti kuracaklar!”, “BOP’un bilmemnesi!”, “Teröristbaşı Gazi Meclis’e giremez!” korosunda yerini almıştır.
Diyeceğim, oturduğu yerden sallama tavrını kendine hak gören, yani aslında “Türk sorunu” diye adlandırmamız gereken sorunun yaratıcılarından olan kimilerinin “bişey çıkmaz aabi yeaaa!” demesi, dangıllık ama beklenmedik değil. Develere bakan Trakyalılar fıkrasındaki gibi “onlar öyle beyaa”! Fakat sadece bu ülkede değil, bu bölgede canı çok yakılmış insanlar, Kürtler. Kendilerini daha iyi hissetmeleri doğrultusunda en ufak adım atılabilecekse bu şansı zorlamak değil mi doğrusu? Yani “bişey çıkmaz” değil de, “acaba ne yapılırsa nereden ne kadar ne çıkabilir?” demek. Elbette kimsenin aşırı heveskârlığa, somut adım görmeden mesnetsiz iyimserliğe kapılmaması yönünde uyarıları eksik etmeden…
(NOT: “İyi diyelim iyi olalım”daki anlamda, bütün okurlarıma iyi seneler dilerim.)
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024