Umur TALU
“Barış” ne kadar değerli. Elbette barış bazen teslimiyet anlamına da gelir; Mondros, Versailles ve benzerleri gibi. Ancak şimdi önümüze gelen “barış ya da savaşsızlık, terörsüzlük ihtimali” öyle değil. İlk tercümesi; kanın, kinin, nefretin, şiddetin durması. Elbette henüz bir ihtimal. “Silah bırakma, örgüt feshi” talebine karşılık henüz “ateşkes.”
O yüzden öncelikle “ama”sız kıymetli buluyorum. Sonra belki “ama”lar değil, lakin “sorular” hepimizin hakkı. Sadece şüphe soruları değil, bunun kalıcı bir süreç olup olmamasına yahut zamanlamaya dair.
İlk soru şu olabilir belki: Neden şimdi? Hem zor hem kolay bir soru. Çünkü bilmediğimiz epeyce unsur ve temas da vardır. Kolay tarafında ise, “yeni anayasa, seçim, Trump ABD’si, onun kankası olma yolundaki Putin Rusya’sı” gibi “zamanın ruhu” çıkabilir karşımıza.
Öyle ya, Suriye denkleminde bir anda Rusya, İran kayboldu; ABD ve İsrail yerleşti oraya. Türkiye ön plandaki aktör gibiydi, her aktör gibi rolünü oynadığı kadar işte! Yönetmenlik başka bir şey tabii. O yüzden Oscar’da da ana ödüller filme ve yönetmene; sıralayınca.
Elbette “süreç”e ilişkin, “ne, nasıl, ne zaman” gibi onca soru var. Yine de benim ikinci sorum şöyle: Tamam şimdi ama neden daha önce değil?
Çünkü bu “barış” iradesinde konuşan ya da konuşturulan Öcalan çeyrek asırdır orada. Çünkü birdenbire “terörsüz Türkiye” inisiyatifi gösteren Erdoğan ve iktidarı da neredeyse öyle. Bahçeli’ninki daha ilginç. Hem Öcalan teslim alındığında ya da “teslim edildiğinde” Ecevit koalisyonunun ortağıydı, hem de şimdi bu süreci başlatan iktidarın ortağı ve üstelik, hasta hasta bile, ilk adımları atarak.
Oysa önceki iktidarı eleştirirken, Erdoğan da, Erdoğan iktidarına sıkı muhalifken Bahçeli de “idam”dan bahsedip duruyordu. “Terör ve terörle mücadele” sadece Türkiye’nin büyük acısı, büyük insan ve kaynak kayıpları anlamına gelmiyor, aynı zamanda seçim manivelası rolünü de oynuyordu sık sık.
Nitekim 2015 haziran seçimlerine giderken, AKP iktidarının kullanmak istediği manivela “açılım süreci”ydi. Selahattin Demirtaş’ın “Seni başkan yaptırmayacağız” kampanyası etkili olmuş, partisinin oyları Türkiye’nin çok yerindeki “sempati oyları”yla yükselmiş, AKP tek başına iktidarı ilk o seçimde kaybetmişti. Sonra ne oldu? Evlerinde öldürülen polisler, Ankara Garı ve Suruç katliamları ile “süreç” bozuldu ve bu kez “terör ve terörle mücadele” ile aslında “barış isteyen” onca insanı yok eden katliamlar erken seçim manivelası yapıldı. Davutoğlu biliyor da, konuşamıyor!
“Terörü durdurmak” bir amaç gibi görünse de, önceki iktidarlar, “derin devlet ve Susurluk ağı” ile bu iktidar için kullanışlı bir araç da oldu. O sayede sert kanunlar, şiddetli müdahaleler, “temizlik” operasyonları, suikast ve cinayetler, hapisler, köylüye dışkı yedirmeyle büyüyen köy yakmalar, onca insanın kaybı ve bulunamayan kemikleri doldurdu yılları.
Sadece iktidarlar ve devlet ile siyaset değil; PKK da bu kanlı iklimin şiddetlendirilmesinden nemalandı. Etki alanını, başta acılı ailelerden olmak üzere, gönüllü gönülsüz “istihdam” imkanlarını, uluslararası pozisyonunu güçlendirdi. “Açılım”ın illüzyonu dışında, gerilimle, şiddetle, korku ve “terör” ortamıyla da beslendi. Demirtaş liderliğinde partinin ciddi bir “demokratik ve parlamenter umut” yaratmasından, AKP iktidarı kadar PKK da rahatsız olmuştu zaten.
Türkiye’de “barış” bile bir yandan “ironik” olduğu için, Kürt siyasetinin o “demokratik umudu”nun esas temsilcisi Selahattin Demirtaş bir “kin hukuku”nun mahkumu olarak hala cezaevindeyken, “uzun terör devri”nin lideri Öcalan’ın Meclis’te konuşabilmesi bile gündeme geldi.
Sizin olmayabilir ama benim ikinci sorumun özü şu: “Bu kadar şehidin kanı yerde mi kalacak?” demiyorum. Şunu diyorum: Bu inisiyatif madem mümkündü, Özal, Demirel-İnönü ve AKP’nin bir ileri bir geri denemeleri dışında, 1984’ten beri ya da Öcalan’ın İmralı’da olduğu çeyrek asırda neden mümkün olmadı? Madem mümkündü, madem tamamen “dış etki ve baskılardan uzak” gibi söyleniyor, onca asker ve polis, onca Kürt çocuk ve genç “daha erken” bir zamandaki “barış cesareti” ile yaşıyor olabilirdi. Erdoğan’ın “darbe girişimi veya deprem”deki “hakkını helal edin”leri gibi, Öcalan da “Şahsım ve hareketim adına yaşanan acılardan dolayı özür diliyorum” dedi. Peki tamam ama neyse!
Cumartesi Anneleri hala kayıplarını arıyor; 13 yaşında evinden alınıp 18 yıl sonra kemikleri bir kuyuda bulunan Seyhan Doğan’ın ruhu, o kemiklerin bile peşindeyken, evlatlarının bir mezarı olsun diye çırpınırken ölen annesi ve babasıyla bir mezarda buluşmuşken, huzurlu mu, bilmiyoruz. 12 yaşında 13 mermiyle delik deşik edilen Uğur Kaymaz peki?
“Barış ve huzur” gerçekleşecekse, acılar asla unutulmaz ama, bütün bu yıllarda doğmamış veya yeni doğmuş onca gencin, çocuğun geleceğine sarılabiliriz. Ülkenin kanlı bir kabristana dönüşmüş olmasını unutmayız ama onların mezarlarına bir “barış çiçeği” koyabiliriz.
O zaman üçüncü soruya da gelip gideyim: Barış, yine teslimiyet veya tahakküm değilse, demokratik bir hukuk devletiyle anlam bulur. Var mı o niyet? Yani bir yandan gık dedi diye vatandaşlar, guk dedi diye şirket yöneticileri, söyledi ya da yazdı diye Elif Akgül gibi gazeteciler toplanırken; LGBTİartı nefreti iktidar elinde kanun şiddetine ve ayrımcılığa dönüşmek üzereyken, Kandi’le “barış ve fesih” gündeme gelip Rojava “büyük tehlike” sayılırken, “terörle ilişkilendirilen terörsüz suçlar”dan onca insan cezaevindeyken, “Barış İmzacısı” akademisyenler, yargıyla iade edilenler dışında, hala bir bakıma sürgündeyken, kayyımlar gırla giderken, muhalefet ve muhalifler durmadan hedef alınırken, hakim iklim antidemokratikken “barış” eksik, güdük kalmaz mı?
Tamam, düdük çalınır, “terör” biter ve bu çok iyidir. Fakat “kanlı maç” neden bu kadar uzadı, neden hakem ve federasyon onca hatalı, yanlış veya kötü, kötücül niyet ile kararı bir yandan da görmezden geliyor, diye sorabiliriz elbette.
Neden şimdi? Elbette yine de iyi ki. Neden onca zaman değil ve neden antidemokratik, hukuk devletinden uzak bir tahakküm ortamına dair bir “hakiki toplumsal barış ve hakkaniyetli hukuk devleti” ihtimalinden söz edilmeden!
Bahçeli “Bu bizim şerefimize emanettir” dedi. Güzel söz. Bu halkın huzuru, mutluluğu, insanların temel hakları, haysiyeti, özgürlüğü, onurlu yaşama ve mutluluk hakkı, gelecekten umudu da size emanetti. Lütfen, fırsat bulunca, bir emanet envanteri de yapınız! Barış umudunun yanına, herkesin umutlarıyla barış da şık gidebilir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.05.2025
6.05.2025
13.04.2025
5.04.2025
29.03.2025
11.03.2025
4.03.2025
26.02.2025
18.02.2025
4.02.2025