Umur TALU

Kirli ellerin ‘temiz el’ seferberliği!
9.07.2025
117
“Sütten çıkmış AK kaşık” ana muhalefeti lekeleye lekeleye kendini yeniden mayalamak istiyor. “Barış”a kimsenin bir diyeceği yok… Keşke topyekun bir iç barışın, hakiki bir demokratikleşmenin, bir hukuk devleti tesisinin de ana hatlarından biri olarak tecelli edebilse…

Bir elinde “barış, barış titizliği” bir elinde “karış karış muhalefet temizliği.”

Buna ekleyecek şu da var: ABD’nin, Avrupa’nın bu kesif antidemokratikliğe sessizliği ile takas edilen “İklim Kanunu” mesela; mesela Gazze sessizliği, Ortadoğu uysallığı…

Her şeyi, her adımını araç ve kaldıraç olarak kullanmak isteyen bir iktidar, uluslararası ezikliğini de “nihayet aklına gelen barış”ı da birdenbire patlayan “ana muhalefet temizliği”ni de kendi ömrünü uzatmak için seferber etmiş durumda.

Bu ülkede kimse herhangi bir “iktidar mercii”nde yolsuzluk olup olmadığına kolayca, kafadan kefil olamaz elbette. Bu, ana muhalefet belediyeleri için de geçerli bir “varsayım.” Ne var ki, kolay kolay kimse de, eğer gözü kararmamışsa veya devleti elinde tutanların payandası, kulu, kölesi olarak gözü dönmemişse, iktidarın devlet ve yerel yönetimlerde “tertemiz” olduğuna da asla kefil olamaz.

Oysa “temizlik” denen operasyon, nokta atışlarından yaylım ateşlere kadar, 20 küsur yıl sonra ilk kez seçimleri, bu arada cumhurbaşkanlığını da kazanması epeyce muhtemel görülen ana muhalefetin üstüne binmiş durumda. “Sütten çıkmış AK kaşık” ana muhalefeti lekeleye lekeleye kendini yeniden mayalamak istiyor.

Ortada bir “siyasi temizlik” harekatı var: Bir koldan bu ülkenin kanayan yarası “terör ve terörle mücadele”yi, büyük bir acı ve endişeyi, kaynak ve insan kaybını gündemden çıkarmak, “muhalif dayanışma”nın önünü kesmek, Kürt oylarını da Meclis aritmetiğini de aktif veya pasif olarak yakınına çekmek istiyor… Bir yandan da çürümüş iktidarını tehdit ettiği aşikar olan ana muhalefeti kesip doğrama telaşında.

“Barış”a kimsenin bir diyeceği yok… Keşke topyekun bir iç barışın, hakiki bir demokratikleşmenin, bir hukuk devleti tesisinin de ana hatlarından biri olarak tecelli edebilse… Edebilseydi.

Buna “evvet zaten o yolda” demenin mümkün olmadığı bir ülkede, Öcalan’dan herhangi bir DEM seçmenine kadar, yakın zamana kadar “terörün varlığı”yla “düşman” olarak araçsallaştırdıklarını, ana muhalefeti de suçlamanın aracı yaptıklarını, nice kanun, harekat, hareket ve korku ile acının, çok sayıda insanı bu “suçla” içeri atmanın kaynağı olarak tescil ettiklerini aklamak istiyor…

Yıllarca seçim kazanmak için “terör ve teröristlerle işbirliği yapmak”la suçlayıp durduğu ana muhalefeti ise “itirafçı” ifadeleriyle, bizzat kendi ruhunda müstesna bir yeri olan “yolsuzluk” meselesiyle haklamak istiyor.

Bu ülkenin büyük çoğunluğunun istediği “barış” da böyle bir zihniyete, öyle bir devlet mekanizmasına, şöyle bir yargı müessesine emanet maalesef.

Kazandığı seçimler, kazandığı belediyeler “gasp edilmiş” ve Türkiye çapında oy da gönül de kazanmış eski genel başkanı hapsedilmiş Kürt siyasi hareketi bu “bir öyle bir böyle adalet ve hakkaniyet ile barış terazisi”ni zaten herkesten iyi biliyor olmalı.

Çünkü ana muhalefetin elindeki yerel yönetimlere (belki de CHP’nin bizzat varlığına) yönelik “ön yargılı” ve “kirlilik” temalı saldırının yarın hangi hesapla kimin üstüne de yürüyeceği hem meçhul hem de yarın başkasını hedef alması çok muhtemel bir “AKP geleneği.”

Bu sadece büyük büyük meselelerle ilgili bir iktidar karakteri değil. Sokak hayvanları da biliyor bunu, zeytin ağaçları da, kıyılar da, yangın yerleri de, evlatlarını ve yakınlarını bir otel yangınında yitirmenin acısını yaşarken, sorumlu bakanın lüks yatlı gezisini takip etmeye mahkum olmuş aileler de, hayatlarının belki de son yıllarını bile yoksullaşarak yaşamaya mahkum edilmiş emekliler de, “erkek erki” adına güçsüzleştirilmiş kadınlar da, bir “erkek” eliyle çoktan hayatını kaybetmişler de, düşman ilan edilmiş LGBTi artı bireyler de, hak arayışlarına saldırılan işçiler de, arazileri, ormanları, suları talan edilen, hayatiyetleri kurutulan köylüler de, diplomasını yırtan genç de, diplomasını alıp geleceksizliğe atılmış yüzbinlerce genç de.

Bir ”barış” umudunun etrafını bile, milyonlarca insanın hayatına tünemiş binbir umutsuzlukla sıvayan bir düzenin muktedirleri de biliyor elbette! Telaş da ondan, uluslararası teslimiyet de, muhalif sesleri ve ana muhalefeti sindirme seferberliği de.

“Barış süreci”nin daha başında, “terörist mağarası” denen bir bilinmezliğe gönderilip metan gazına kurban olan 12 asker de biliyordu muhtemelen!   

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar