Umur TALU

İnsan hiç üzülmez mi… utanmaz mı hiç?
19.07.2025
37
Hocam, hiç gurur duyulacak bir şey değil onca öğrencinin sırtını dönmesi, ıslıklaması… Sizler bile bununla gurur duyamazsınız. İktidara boyun eğmek ve onlar adına boyun eğdirmeye uğraşıp durmak gurur veriyorsa, o başka...

Ne hisseder, gurur mu duyar?

Hepimizin başkalarına karşı hataları olması mümkün. İdrak ediyorsanız, üzülürsünüz; belki utanırsınız. Ama onlar? Ne hissettiler acaba?

Bir dolu yoldan geçiyorsunuz. Öğretim üyesi oluyorsunuz, profesör oluyorsunuz, dekan, rektör oluyorsunuz. Nasıl olursanız olun, bu yolculukta amaç ne? Kendini ve binlerce binlerce öğrenciyi yetiştirmek. Makam, maaş, imtiyazlar bir kenara, bu manevi hazzı da duymak mesela.

Oysa yıl 2025, diyelim. Mezuniyet töreni. Öğrencileriniz size sırtlarını dönmüş. Yuhalamış, ıslıklamış. Nasıl kaldınız onların aklında ve kalbinde? Neden böyle? Üzülmez misiniz, utanmaz mısınız?

Diyebilirsiniz ki, “Bütün öğrenciler değildi.” Öyle olsun. Ama bu tavrı alanların en duyarlı öğrenciler olduğunu, tam da sözde üniversitenin amacındaki gibi, “vicdanı ve aklı özgür” gençler olduğunu kabul etmeyecek misiniz?

Yıllar yıllar boyu, tam da bu nitelikte öğrenciler, gençler nice “hocaları”nı alkışladı, örnek aldı, onlarda gördükleri bilim-ilim insanı ve insanlık özünü kendilerinin de yaptı. Siz öyle olmadınız, olamadınız. Ömrünüzün ve akademik hayatınızın kalanında, unvanlarınızın en önüne, “ıslıklanan, yuhalanan, sırt dönülen hocalar, üniversite kadroları” sıfatı eklendi.

Ne de olsa siz “çok farklı” öğretmenler, öğretim üyelerinden ders ve feyz almış olabilirsiniz ya, hiç kendinizi onların tuttuğu aynada da görmeyecek misiniz? Hiç üzülmeyecek, hiç utanmayacak mısınız?

Bir insan, hele hele üniversite adındaki bir bilgi-bilim-düşünce-tasavvur-tahayyül-araştırma ortamında gençliğini de geçirip yaşlılığına doğru yolculuk yapmışsa, sahi amaç nedir, bu işin kıymeti, bakiyesi, mirası ne olmalı?

Sözde özgür bilim, bilgi, düşünce, araştırma, hayata müdahale eğitimi olması gereken üniversiteleri; boyun eğme, itaat, biat, kapı kulluğu, iktidar kuklalığı merkezleri, iktidarın “özgürlüklere yasak karakolu” haline getirmek nasıl bir hissiyat?

Büyük büyük akademik sıfatları olan kendinizi, böyle bir karakolun itaatkâr, biat eden, boyun eğen “bekçileri” olarak görmek hiç acı vermiyor mu? Kendinizle baş başayken, ailenizin, çocuklarınızın, hatta torunlarınızın yüzüne bakarken; kitaplıktaki çeşit çeşit kitaplarla yüzleşirken, yüzünüz tutuyor mu?

Bir parantez açayım: Elbette üniversite kadrolarındaki herkes böyle değil. Hatta muhtemelen çoğunluk bile değil. Lakin iktidar, güç, talimat mevkiindekilerde oran nedir acaba? İktidardan bir emir geldiğinde, “hemencecik” buyruğa kuyruk olabilenler, açık kayyumlar-gizli kayyumlar-zoraki kayyumlar-gönüllü kayyumların siyasi iktidar adına ve oradan talimatla kullandıkları güçleri, yetkileri sayılarının da ötesinde zaten.

Hocam, hiç gurur duyulacak bir şey değil onca öğrencinin sırtını dönmesi, ıslıklaması… Sizler bile bununla gurur duyamazsınız. İktidara boyun eğmek ve onlar adına boyun eğdirmeye uğraşıp durmak gurur veriyorsa, o başka.

Mesele keşke sadece bu olsa ayrıca. Bu ülkede akademisyenler sürüldü, intihara sürüklenen oldu, kazınmak istendiler. Şimdi “barış” diyenler, dün “barış” diyenlere ağır bedeller ödetti. Bu ülkede gazeteciler bir sözü, bir yazısı yüzünden hapiste. Seçilmiş milletvekili de seçilmiş belediyeciler de hapiste. Muhalif olan niceleri, şimdi “barış”ılan “terör” suçlamalarıyla hapiste. Sokaktaki vatandaş bir kelimesiyle hapiste. Seçme seçilme hakkı, ifade ve eleştiri özgürlüğü, nice hak ve özgürlük ya hapiste ya derdest. Hukuk hapiste. Hakkaniyet hapiste. Liselere giriş sınavları bile birilerinin menfaatine zincirlenmiş.

O kadar da değil. Bu ülkenin kadınları, genç kızları, üniversitelileri katlediliyor. Bir üniversite öğrencinizin cesedi valizden çıkıyor; polisin katil polisi kollamaya çalıştığı ülkede. Yılın ortasını yeni geçmişken, 200 günde 236 kadın öldürüldü sizin boyun eğdiğiniz düzende.

Bu ülkenin ormanları, kıyıları katlediliyor; ağaçları hapiste. Bu ülkenin hayvanları katlediliyor; özgür köpekler de hapiste. Kazlar bile hapsedildi bu ülkede ve adeta idam edildiler Hocam! Bu “yangın yeri”ndeki alevler hiç mi ulaşmıyor, dershanenize, hanenize, saadetinize, makamınıza, makam aracınıza?

Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Cavit Orhan Tütengil, Bedrettin Cömert, Bedri Karafakioğlu ve başkaları da. Bildiniz mi? Hiç “hocanız” olan var mıydı? Ya da bir zamanlar örnek alıp saygı duyduğunuz? Onlar özgürlüğe, hukuka, hakka, bilime, üniversiteye, öğrencilerine saygı ve tutkularının bedelini canlarıyla ödediler. Atılanlar, sürülenler, hayatta bedel üstüne bedel ödeyenler ayrı.

Böyle bedeller ödemeyin elbette. Uzak dursun öyle acılar, felaketler. Ama “öğrencinin sırtını dönmesi, ıslıklaması, yuhalaması, diplomasını yırtması” da zaten ağır bedel değil mi!

Aklınız idrak eder etmez, vicdanınız kaldırır kaldırmaz, bilemem. Lakin çok çok ağır. Milli Eğitim Bakanı’nın “geri zekalılara anlatır gibi anlatıyoruz” diyebildiği; bilimi, aklı, vicdanı, nezaketi, sorumluluğu, hukuku, özgürlüğü sildikleri bir düzene biat etmeniz yeterince ağır değil mi!


Not: Yıllar yıllar önce, üniversitelerde ders verirken, Bilgi Üniversitesi henüz yeni ve özgürken, İletişim Fakültesi’nin ilk mezuniyet töreni sırasında yurtdışındaydım mecburen. Mezun öğrencilerime yazılı bir mesaj gönderdim. Sessizce okurlar diye. Ne var ki mesaj sesli okunmuş. Üstünden çeyrek asır kadar geçti. Bana anlattıkları alkışlar, kiminin gözyaşı, metnin onca yıl sonra hala dolaşımda olabilmesi, kimilerinin hala benimle irtibatta kalabilmesi… bunun makama dair yahut maddi bir getirisi yok ama müthiş bir duygu işte. Bilir misiniz, Hocam? Naçizane tavsiyem olsun. İyi bir şey çünkü! İnsana insan olduğunu hatırlatıyor. Hakkaniyeti, hakkı, özgürlüğü, vefayı, sevgiyi, saygıyı hatırlatıyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar