Umur TALU
Ne hisseder, gurur mu duyar?
Hepimizin başkalarına karşı hataları olması mümkün. İdrak ediyorsanız, üzülürsünüz; belki utanırsınız. Ama onlar? Ne hissettiler acaba?
Bir dolu yoldan geçiyorsunuz. Öğretim üyesi oluyorsunuz, profesör oluyorsunuz, dekan, rektör oluyorsunuz. Nasıl olursanız olun, bu yolculukta amaç ne? Kendini ve binlerce binlerce öğrenciyi yetiştirmek. Makam, maaş, imtiyazlar bir kenara, bu manevi hazzı da duymak mesela.
Oysa yıl 2025, diyelim. Mezuniyet töreni. Öğrencileriniz size sırtlarını dönmüş. Yuhalamış, ıslıklamış. Nasıl kaldınız onların aklında ve kalbinde? Neden böyle? Üzülmez misiniz, utanmaz mısınız?
Diyebilirsiniz ki, “Bütün öğrenciler değildi.” Öyle olsun. Ama bu tavrı alanların en duyarlı öğrenciler olduğunu, tam da sözde üniversitenin amacındaki gibi, “vicdanı ve aklı özgür” gençler olduğunu kabul etmeyecek misiniz?
Yıllar yıllar boyu, tam da bu nitelikte öğrenciler, gençler nice “hocaları”nı alkışladı, örnek aldı, onlarda gördükleri bilim-ilim insanı ve insanlık özünü kendilerinin de yaptı. Siz öyle olmadınız, olamadınız. Ömrünüzün ve akademik hayatınızın kalanında, unvanlarınızın en önüne, “ıslıklanan, yuhalanan, sırt dönülen hocalar, üniversite kadroları” sıfatı eklendi.
Ne de olsa siz “çok farklı” öğretmenler, öğretim üyelerinden ders ve feyz almış olabilirsiniz ya, hiç kendinizi onların tuttuğu aynada da görmeyecek misiniz? Hiç üzülmeyecek, hiç utanmayacak mısınız?
Bir insan, hele hele üniversite adındaki bir bilgi-bilim-düşünce-tasavvur-tahayyül-araştırma ortamında gençliğini de geçirip yaşlılığına doğru yolculuk yapmışsa, sahi amaç nedir, bu işin kıymeti, bakiyesi, mirası ne olmalı?
Sözde özgür bilim, bilgi, düşünce, araştırma, hayata müdahale eğitimi olması gereken üniversiteleri; boyun eğme, itaat, biat, kapı kulluğu, iktidar kuklalığı merkezleri, iktidarın “özgürlüklere yasak karakolu” haline getirmek nasıl bir hissiyat?
Büyük büyük akademik sıfatları olan kendinizi, böyle bir karakolun itaatkâr, biat eden, boyun eğen “bekçileri” olarak görmek hiç acı vermiyor mu? Kendinizle baş başayken, ailenizin, çocuklarınızın, hatta torunlarınızın yüzüne bakarken; kitaplıktaki çeşit çeşit kitaplarla yüzleşirken, yüzünüz tutuyor mu?
Bir parantez açayım: Elbette üniversite kadrolarındaki herkes böyle değil. Hatta muhtemelen çoğunluk bile değil. Lakin iktidar, güç, talimat mevkiindekilerde oran nedir acaba? İktidardan bir emir geldiğinde, “hemencecik” buyruğa kuyruk olabilenler, açık kayyumlar-gizli kayyumlar-zoraki kayyumlar-gönüllü kayyumların siyasi iktidar adına ve oradan talimatla kullandıkları güçleri, yetkileri sayılarının da ötesinde zaten.
Hocam, hiç gurur duyulacak bir şey değil onca öğrencinin sırtını dönmesi, ıslıklaması… Sizler bile bununla gurur duyamazsınız. İktidara boyun eğmek ve onlar adına boyun eğdirmeye uğraşıp durmak gurur veriyorsa, o başka.
Mesele keşke sadece bu olsa ayrıca. Bu ülkede akademisyenler sürüldü, intihara sürüklenen oldu, kazınmak istendiler. Şimdi “barış” diyenler, dün “barış” diyenlere ağır bedeller ödetti. Bu ülkede gazeteciler bir sözü, bir yazısı yüzünden hapiste. Seçilmiş milletvekili de seçilmiş belediyeciler de hapiste. Muhalif olan niceleri, şimdi “barış”ılan “terör” suçlamalarıyla hapiste. Sokaktaki vatandaş bir kelimesiyle hapiste. Seçme seçilme hakkı, ifade ve eleştiri özgürlüğü, nice hak ve özgürlük ya hapiste ya derdest. Hukuk hapiste. Hakkaniyet hapiste. Liselere giriş sınavları bile birilerinin menfaatine zincirlenmiş.
O kadar da değil. Bu ülkenin kadınları, genç kızları, üniversitelileri katlediliyor. Bir üniversite öğrencinizin cesedi valizden çıkıyor; polisin katil polisi kollamaya çalıştığı ülkede. Yılın ortasını yeni geçmişken, 200 günde 236 kadın öldürüldü sizin boyun eğdiğiniz düzende.
Bu ülkenin ormanları, kıyıları katlediliyor; ağaçları hapiste. Bu ülkenin hayvanları katlediliyor; özgür köpekler de hapiste. Kazlar bile hapsedildi bu ülkede ve adeta idam edildiler Hocam! Bu “yangın yeri”ndeki alevler hiç mi ulaşmıyor, dershanenize, hanenize, saadetinize, makamınıza, makam aracınıza?
Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Cavit Orhan Tütengil, Bedrettin Cömert, Bedri Karafakioğlu ve başkaları da. Bildiniz mi? Hiç “hocanız” olan var mıydı? Ya da bir zamanlar örnek alıp saygı duyduğunuz? Onlar özgürlüğe, hukuka, hakka, bilime, üniversiteye, öğrencilerine saygı ve tutkularının bedelini canlarıyla ödediler. Atılanlar, sürülenler, hayatta bedel üstüne bedel ödeyenler ayrı.
Böyle bedeller ödemeyin elbette. Uzak dursun öyle acılar, felaketler. Ama “öğrencinin sırtını dönmesi, ıslıklaması, yuhalaması, diplomasını yırtması” da zaten ağır bedel değil mi!
Aklınız idrak eder etmez, vicdanınız kaldırır kaldırmaz, bilemem. Lakin çok çok ağır. Milli Eğitim Bakanı’nın “geri zekalılara anlatır gibi anlatıyoruz” diyebildiği; bilimi, aklı, vicdanı, nezaketi, sorumluluğu, hukuku, özgürlüğü sildikleri bir düzene biat etmeniz yeterince ağır değil mi!
Not: Yıllar yıllar önce, üniversitelerde ders verirken, Bilgi Üniversitesi henüz yeni ve özgürken, İletişim Fakültesi’nin ilk mezuniyet töreni sırasında yurtdışındaydım mecburen. Mezun öğrencilerime yazılı bir mesaj gönderdim. Sessizce okurlar diye. Ne var ki mesaj sesli okunmuş. Üstünden çeyrek asır kadar geçti. Bana anlattıkları alkışlar, kiminin gözyaşı, metnin onca yıl sonra hala dolaşımda olabilmesi, kimilerinin hala benimle irtibatta kalabilmesi… bunun makama dair yahut maddi bir getirisi yok ama müthiş bir duygu işte. Bilir misiniz, Hocam? Naçizane tavsiyem olsun. İyi bir şey çünkü! İnsana insan olduğunu hatırlatıyor. Hakkaniyeti, hakkı, özgürlüğü, vefayı, sevgiyi, saygıyı hatırlatıyor.
Yazarlar
-
Ali BULAÇ“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuErdoğan’dan tarihi itiraf… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKardeşinin cenazesine gidememek 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolOrta Doğu’da İsrail tehdidi 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasi meşruiyet ve matematik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEKim bu Ümmet? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUEski bir anıdan günümüzde yaşananlara çıkartılacak ders 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcılık ve post-İslamcılık ve modernizm ve milliyetçilik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhurbaşkanı’nın ittifak çıkışı ve silahsızlanma sürecinin gölgesinde muhalefet 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUİnsan hiç üzülmez mi… utanmaz mı hiç? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilÖtekileştirmek Ve Ötekileştirdiklerimizle Yüzleşmek – “Kürt Sorunu”na Alternatif Bir Bakış 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Geri zekalıya anlatır gibi” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.07.2025
9.07.2025
27.05.2025
10.05.2025
6.05.2025
13.04.2025
5.04.2025
29.03.2025
11.03.2025
4.03.2025