Umur TALU
“Uygulayana doğal, olağan gelmeyen bir tahakküm biçimi yoktur.”
Şimdi etrafınıza, hayata, kendi hayatınıza, hatta kendinize bakabilirsiniz!
Sözün sahibi İngiliz filozof, ekonomi politik düşünürü, “faydacı liberal” ya da kimilerine göre “liberal sosyalist” ve zaman zaman devlet adamı John Stuart Mill. Mayıs biterken, 19’uncu yüzyılın başında bir mayıs günü doğup 19’uncu yüzyılın bitmesine çeyrek asır kala ölen Mill’i de anmış mı olduk?
Marx ile aynı dönemin düşünürü. Görüştüler mi hiç, kesin değil. Marx’ın Mill’i bildiği kesin; onun Marx’ı ne kadar bildiği şüpheli. Mill’in Jeremy Bentham, Aguste Comte gibi yakından beslendiği, Owen ve Fourier gibi “ütopyacı sosyalist” kaynakları var, o da kesin. İkisinin de “yok edici nüfus teorisi sahibi” Malthus’a bindirmişlikleri var; o da kesin.
Kadınlara oy hakkı için İngiltere’de bile erken savaş vermiş, eşiyle “feminist teori”ye zemin hazırlamış, nispi oya dayanan seçimleri, hayvan haklarını, sendikal örgütlenmeyi, kooperatifleri savunmuş bir “liberal”den söz ediyorum. “Mill’in değirmeni”nde öğütülmemiş dandik liberallere de ithaf ederek!
Şimdi Mill’in kendisine veda edip yazının başındaki sözüne dönebiliriz: “Uygulayana doğal, olağan gelmeyen bir tahakküm biçimi yoktur.”
Erkek tahakkümü: Dinlerin, dini kurumların, inançların, kültürel ve toplumsal mirasın, cinsiyetçiliğin, “babalık”ın, “kocalık”ın, “ağalık”ın, “reislik”in, “askerlik”in şiddetle yeniden ürettiği, yeniden şiddet ürettiği bir tahakküm biçimi değil mi? Bunu doğal, olağan, normal görmek, meşrulaştırmak için bin türlü gerekçe ve bahanesi, efsanesi hazır. İçine doğuluyor, içinden başkalarının hayatının içine ediliyor. Aşmak ancak bunun dışında kalmış bir aile ve eğitim ortamı ile düşünsel, aşkın bir süreç, vicdan ve muhakemeyle mümkün genellikle.
İktidar tahakkümü: Erkek iktidarın, bazen bazı “güçlü” ya da “güçlü pozisyonundaki” kadınlar tarafından bile ister otoriter, ister faşizan, ister “demokratik görünümlü despotik veya popülist” iktidar ve muktedirler tarafından doğal görülen hali. Bütün faşist, faşizan, faşizm heveslisi, popülist, milliyetçi, militarist, despotik rejimlerin ana gıdası. Bazen çok açık, bazen dolaylı olsa da.
Militer tahakküm: Yine “erkek tahakkümü”nün bir uzantısı veya fonksiyonu biçiminde, sık sık toplum üzerinde, kendini üstün tutarak; ama gündelik hayatta ve barışta bile, “ast”ın, “aşağı” görülenin üzerine çullanarak uygulanması. “Rütbe” adı altında doğallaşan “kastlaşma”nın, sadece yetki ve emirle değil, insanın insana baskısı, ruhuna bile tahakkümü şeklinde icrası. Ve o militer-militarist-otoriter sıralanmanın, “emir”den “emir kulu”na hızlı geçişin toplumsal bir norm olarak da aileden işyerine, gündelik hayatın, sokağın hemen her anına sirayeti.
İnsanın tabiata, hayvana tahakkümü: Uzun uzun anlatmaya gerek yok. Tam göbeğinde yaşıyorsunuz. Tam göbeğinde öldürülüyorlar. Talanın, ormanların ve kıyıların yok edilmesinin, binlerce insan binlerce insanı ezerken, katlederken bile, “sokak hayvanı” diye bir korkunun en öne salınıp katliamın meşrulaştırılmasının; tabiatın gaspı gibi “doğal, olağan, meşru” görülen kıyım histerisi.
Dini tahakküm: İlk sıradaki erkek tahakkümünün, esasen bilinen manada “şirk” bile koşularak, inancı ve inançlılığı dini veya siyasi otorite olarak temsil ettikleri iddiasındakiler tarafından “kullar”a dayatılması, “kuyruk” görülenlere “buyruk” olması. “Azınlık ve öteki” görülen inançlar ve insanlar üzerinde de sık sık nefretle, şiddetle, aşağılamalarla inlemesi ve inletmesi.
Sermaye ve servet tahakkümü: Esasen çoğunluk karşısında azınlık olan sınıf ya da sınıfların, ellerindeki para iktidarı, siyasi bağlar, militer ve polisiye koruma zırhlarını da kuşanarak; bazen siyasetin de ama esas toplumun ve bilhassa çalışanlarının, emeğin üzerinde “doğal saydığı” tahakkümü. Meşrulaştırılma kanallarından birinin de “yönetici”den “formen”e, “kast-ast” sistemiyle, sık sık militer hiyerarşi gibi örgütlenmesi. Kraldan çok kralcıların imalatı.
Irksal ve etnik tahakküm: Bildiğiniz ama sık sık da “yapa”bildiğiniz bir şey. “Ötekiler”i barbar, geri veya kadim düşman belleten tarihi miraslardan, gündelik hayata, devlet ve ulus zihniyetine kadar; “hâkim” olanın ötekileri kafadan “mahkûm” sayması. Kölecilik de sömürgecilik ve benzerleri de. Yerinden, yurdundan, hayatından edebilmesi. Aileden öğretim sistemine, “devletin ideolojik aygıtları”nın her gün yeniden ürettiği ezberlere, safsatalara, kin ve nefret zehrine kadar bin türlü şekilde, düzende, toplumda ve insanlarda içselleştirilmesi.
Büyük devlet tahakkümü: Sözde “keşifler”den sömürgeciliğe, emperyalizme, küresel tahakküm kurumlarına, güvenlik konseylerine, askeri ve ekonomik-mali güce kadar, “büyük, medeni, güçlü” olmanın doğal sonucu olarak “geri kalmışlar”a dayatılan her şey. Topraklarının talanından, insanının çöplük sayılmasına, doğal kaynaklarının sökülmesinden Gazze’ye, aklınıza ne getirirse tarih.
Uzatmayacağım ama siz uzatabilirsiniz. İsterseniz bir ayna gibi de bakabilir, isterseniz aynayı kırabilirsiniz. Öncelikleri değiştirebilir, kimini “doğal” görebilirsiniz. Bu sıralamalardan sonra esas mesele şu:
Hepsinde, Mill’in “Uygulayana doğal, olağan gelmeyen bir tahakküm yoktur” postülası “tahakküm” uygulayanlar için geçerli. İtirazım yok.
İtirazım, tahakküm altında kalanların bunu “doğal” görmesine. Çünkü tahakküm edene “doğal” gelen tahakkümün, tahakküm altında ezilene, hırpalanana, aşağılanana, hayatıyla oynanana, ruhu karartılana “doğal” gelmesi, “doğal olarak” insan tabiatına, aklına, kalbine aykırı!
Fakat tahakkümcünün sırrı da orada. “Doğal” kabul etmekle kalmayıp doğal kabul ettirerek hüküm sürebiliyor çünkü. Tek tek itirazı olanları çürük diş, topluca itiraza yeltenenleri ise “hainler” olarak kazımaya da hazır biçimde!
İnsan tabiatı elbette boyun eğmeye-eğdirmeye de teşne ama; o tabiatın bir başka yüzünde yahut özünde ise dik, özgür, bağımsız olmak da var. Lakin sorun şurada çıkıyor: Kimi tahakkümü katlanılmaz bulsanız bile, kimini “doğal” sayıyorsanız, hepsi birden doğallaşıyor. Çünkü zincirden birkaç halka atarak zinciri kıramazsınız!
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.05.2025
6.05.2025
13.04.2025
5.04.2025
29.03.2025
11.03.2025
4.03.2025
26.02.2025
18.02.2025
4.02.2025