Vahap COŞKUN
Günümüzde Halkların Demokratik Partisi’nde (HDP) temsil edilmekte olan geleneğin siyasi yolculuğu, Halkın Emek Partisi’nin (HEP) 1990’da kurulmasıyla başladı. HEP, 1991 genel seçimlerinde Erdal İnönü liderliğindeki Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) ile yaptığı ittifakın neticesinde Türkiye Büyük Millet Meclisine girdi. İlk meclis deneyimi, Türkiye’nin fırtınalı yıllarına denk geldi. Parti kapatıldı, milletvekilleri hapishaneye atıldı. Kürt meselesini çözmek ve demokrasiyi tahkim etmek için kullanılabilecek bir fırsat, ne yazık ki, değerlendirilemedi.
Sonraki dönemlerde (1995-2007 yılları arasında) HEP’in takipçisi olan partiler, yüzde 10 seçim barajını geçemediklerinden Meclis’ten uzak kaldılar. 2007 ve 2011 genel seçimlerinde ise bağımsız adaylar formülünü işleterek seçim barajını aştılar ve Meclise girmeyi başardılar Çok çetin mücadelelerle geçen yirmi yılın sonunda bu gelenek, yüzde 5 ile yüzde 7 arasında bir siyasi desteğe erişti.
HDP’nin 2012 yılında kurulmasıyla birlikte bu siyasi gelenekte ciddi bir değişim yaşandı. Evvela HDP, seleflerinden daha keskin “Türkiye partisi olma” hedefine sahipti. Partinin sahne almasından kısa bir süre önce gerçekleşen demokratik açılım süreci ve kuruluşundan sonra başlayan Çözüm Süreci de HDP’ye geniş bir siyasi alan sağladı. Süreç HDP üzerinden yürütüldü, devlet ile PKK arasında bağlantıyı sağlayan HDP siyaseten öne çıktı. 7 Haziran 2015 seçimlerine bu havayla gidildi ve HDP büyük bir zafer kazandı. Geçmişte aldığından neredeyse iki kat fazla oy alarak (6.058.489) yüzde 13.12’lik bir oy oranına ulaştı.
Gücünü Muhafaza Etme
HDP yükselişe geçmişti ama bu yükseliş çok uzun sürmedi. 7 Haziran’ın ardından çözüm sürecinin bitmesiyle PKK’nin hendeklerle barikatlarla çatışmaları şehir merkezlerine taşıması ve HDP’nin bunun karşısından net bir siyasi tavır göstermemesi, siyasi çözüm beklentisiyle HDP’ye oy veren bir kısım seçmeni HDP’den kopardı. 7 Haziran’dan beş ay sonra yapılan 1 Kasım seçimlerinde HDP bir milyonluk bir oy kaybı yaşadı (5.148.08) ve yüzde 10.78’e geriledi. 24 Haziran 2018 genel seçimlerinde HDP bir miktar toparlandı, kaybettiği oyların bir kısmını geri döndürdü; aldığı oy 5.867.302, oy oranı ise yüzde 11.70 oldu.
2015’te Çözüm Süreci’nin bitmesinden sonra devlet, HDP’ye bütün gücüyle yüklendi. HDP’nin milletvekillerini ve eş başkanlarını tutukladı. Kazandığı belediyelere kayyum atadı. Teşkilatlarını dağıttı. Medyada görünmelerine müsaade etmedi. Neredeyse bütün siyasi faaliyetlerini yasakladı. Ancak devletin bu sindirme siyasetine rağmen HDP, AK Parti ve CHP’den sonra en fazla oy alan üçüncü parti oldu.
Son genel seçimlerin üzerinden iki yıl geçti. Çeşitli aralıklarla yapılan güvenilir kamuoyu araştırmaları HDP’nin gücünü koruduğuna işaret ediyor. HDP’nin yüzde 10’u aşan bir tabana oturması HDP’yi Türkiye siyasetinde önemli bir aktör hâline getirdi. Her parti gibi HDP’nin de önünde istifade etmesi lazım gelen imkânları ve üstesinden gelmesi gereken tehditleri bulunuyor. İmkânlardan başlayacak olursak başlıca dört tanesinden söz edebiliriz:
Seçmen Bağlılığı
Birincisi, HDP seçmeninin partisine bağlılık düzeyinin yüksek olmasıdır. Seçmenini HDP’ye bağlayan temel motivasyon kaynakları var:
- Devletin, bilhassa 1990’larda izlediği siyasetin yaygın bir mağduriyet yaratması ve bunu canlı tutan hafızanın varlığı,
- Kürt kimlik bilincinin yükselmesi ve HDP’nin Kürt kimliğinin temsilcisi ve müdafii olarak kabul edilmesi,
- Kürt meselesinin çözümünde güçlü bir siyasi partinin olması gerektiği inancı.
HDP’nin toplumsal tabanı geniş; bu taban hem geçmiş hem de gelecek için partisine bazı anlamlar atfediyor. Geçmişte maruz kaldığı acıların en iyi HDP tarafından temsil edildiğini düşünüyor. Geleceğin kurulmasında partisinin önemli bir payı olacağına inanıyor. HDP’ye yüklenen bu misyon, parti ile seçmenleri arasındaki bağı kuvvetlendiriyor.
Bunun yanı sıra, iktidar ve muhalefetin duruşu da HDP lehine sonuçlar üretiyor. Mesela iktidar orantısız bir şekilde HDP’ye yüklendikçe, tabanın partisini koruma güdüsü güçleniyor. Böyle zamanlarda HDP’nin hataları destekçilerinin gözüne daha az batıyor. Ya da muhalefet partileri Kürt meselesinden uzak durdukça, tabanı -her şeye rağmen bu meseleyi gündemde tutmaya çalışan- HDP’nin etrafında kenetleniyor. Bazı siyasetlerini açıkça yanlış bulsa da, partisine yönelik öz eleştiri beklentisini erteliyor. Hülasa, diğer partilerin HDP’ye yönelik dışlayıcı tutumu, tabanın keskinleşmesine yol açıyor ve HDP’nin tabanını ve oyunu korumasında önemli bir faktör olarak beliriyor.
Genç Seçmen Etkisi
İkincisi, sayıları her geçen gün artan Kürt gençlerinin HDP’ye teveccühüdür. Rawest Araştırma ve Yaşama Dair Vakıf (YADA) tarafından yürütülen “Türkiye’de Genç Kürt Olmak” başlıklı araştırmanın verileri, Kürt gençleri arasında HDP’nin uzak ara birinci parti olduğuna işaret ediyor. Araştırmaya göre, Kürt gençlerinin yarısından fazlası, kendisine en yakın parti olarak HDP’yi (% 51.6) görüyor. HDP’nin arkasından AK Parti (% 22) ve CHP (% 8.6) geliyor.
Bugün seçim olsa gençlerin yüzde 45.3’ü HDP’ye, yüzde 18.3’ü AK Parti’ye, yüzde 7.5’i CHP’ye oy vereceğini söylüyor. Kürt gençlerinin en çok sevdikleri siyasi figür Demirtaş; gençlerin yüzde 45.2’si cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Demirtaş’a oy vereceğini belirtiyor. Demirtaş’ı oldukça geriden Erdoğan izliyor; cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tercihini Erdoğan’dan yana kullanacağını söyleyenlerin oranı yüzde 21.8’de kalıyor.
Araştırmaya göre, iktisadi seviyenin yükselmesi Kürt gençlerinin kimlik aidiyetlerini zayıflatmıyor, aksine onları bu konuda daha talepkar kılıyor. Şehirleşme, göç ve eğitim gibi sebeplerden dolayı Kürtçeyi bilme ve kullanabilme oranları düşse de, Kürtçeyi bilen ve kullanan kendilerinden önceki kuşaklara nispetle, anadilde eğitim ve Kürtçenin resmi dil olarak kabulü gibi talepleri daha net bir şekilde vurguluyorlar. HDP bu taleplerini kamusal alana taşıyıp savunuculuğunu üstlendiğinden HDP’nin Kürt gençleri arasındaki popülaritesi artıyor.
Türkiye Partisi Olma
Üçüncüsü, HDP’nin “Türkiye partisi olma” siyasetidir. HDP’nin kuruluşundan beri temel mottosu hâline gelen “Türkiyelileşme”, farklı çevrelerin tepkisini çekti. Kürt milliyetçileri bunu “Kürtlük davasına bir ihanet” olarak yorumladılar. Türk milliyetçileri ise bunu bölücülüğü perdelemek için başvurulan bir taktik, bir takiye olarak gördüler.
Ancak Türkiyelileşme, doğru bir siyasetti. Çünkü Türkiye Kürtlerinin çok ağırlıklı bir kısmının Türkiye’den ayrılmak ve sınırları değiştirmek gibi bir amacı bulunmuyor. Kimlik haklarının tanındığı demokratik bir Türkiye’de yaşamayı arzuluyorlar. Dolayısıyla Türkiyelilik, HDP’nin hitap ettiği ana kitlenin duygu ve düşünceleriyle örtüşen bir siyaseti ifade ediyor.
Keza Türkiyelileşme, HDP’yi söylem düzeyinde güçlü kıldı. Bu çerçeve HDP’nin farklı çevrelerle konuşabilmesine zemin hazırladı, kendisine yönelik ithamları daha net bir şekilde karşılamasını ve savuşturmasını sağladı. Türkiyelileşmenin yarattığı meşru alan sayesinde HDP, farklı dönemlerde farklı aktörlerle (Çözüm Süreci’nde AK Parti, yerel seçimlerde Millet İttifakı) dayanışma ve işbirliği içine girdi. Şüphesiz, bu siyasetin aktör ve içerik düzeyinde eleştiriye açık birçok yönü var ama Türkiyelileşme projesinin kendisi doğruydu ve HDP için müspet sonuçlara yol açtı.
HDP de bunun farkında; bu nedenle 4. Olağan Kongre’de partinin “Türkiyelileşme” siyasetine bağlılığı teyit edildi. HDP’nin bir “Kürt partisi” değil, bir “Türkiye partisi” olduğunu belirttiler. Girdiği bu yoldan geri dönmemesi, HDP’ye siyasette yeni kulvarlar açabilir.
Miadını Dolduran Şiddet
Dördüncüsü, Kürtlerde siyasetin belirleyici olması gerektiğine dair düşüncenin büyük bir kabule sahip olmasıdır. Şiddetin, sadece pratik olarak değil, zihniyette de mahkûm edilmesidir. Bugün Kürtler arasında şiddet üzerinden yol alınabileceğine inananların sayısı çok sınırlıdır. Ana gövde, şiddetin en çok Kürtlere zarar verdiğini düşünüyor ve sorunların siyasetle hâlledilmesi gerektiğine inanıyor.
Şiddetin miadını doldurduğu fikri Kürt gençlerince de paylaşılıyor. Kürt gençlerinde radikalleşme azalıyor. Rawest ve YADA’nın sözünü ettiğimiz araştırmasında, gençlikte genel olarak gerilimden uzak durma, bir sorunla karşılaştığında onunla çatışmak yerine yönetmeye çalışma ve uyum gösterme, sert tartışmalara girmekten kaçınma gibi bir eğilim gözlemleniyor. Kürt gençliği de bunun dışında değil; onlar politik meselelerle Türkiye ortalamasından daha fazla alakadar oluyorlar. Ancak alakalarını radikal yöntemler üzerinden kurmuyor, şiddetten uzaklaşıyorlar. Ilımlı tavır ve düşünceleri daha fazla benimsiyorlar, demokratik kanalları daha fazla önemsiyorlar.
Legal siyasete böylesine büyük bir değer verilmesi, HDP için önemli bir fırsat. 2013-2015 Çözüm Süreci’nde silah geriye çekilip siyaset öne çıktığında, HDP bir eşiği geçmiş ve siyasette kalıcı bir yer edinmişti. Aslında yeterince öğretici bir deneyimdi bu; siyasete ağırlık verildiğinde HDP’nin gücü artıyor. Halkın siyasete yatırım yaptığı ve gençliğin şiddetten uzaklaştığı bir vasat, PKK-HDP ilişkilerinde çevrede kalan HDP’nin merkeze yerleşmesi için bir manivela işlevi görebilir.
Siyasal Alanın Çeşitlenmesi
HDP’nin üstesinden gelmesi icap eden tehditlere gelince, bunlar da iki başlık altında toplanabilir:
İlk olarak siyasal alanın çeşitlenmesinin üzerinde durulmalıdır. 2002’de merkez sağ ve merkez sol partilerin sandıkta tasfiye edilmelerinin ardından bölgede HDP ve AK Parti’ye dayanan iki partili bir siyasi denge kuruldu. Bugün de ağırlık bu iki partide, oyların çok büyük bir bölümünü bu iki parti alıyor. Her iki parti de her halükarda kendilerine oy veren sadık bir seçmen kitlesine sahip. Bunun yanında oylarının rengini partilerin izledikleri siyasete göre belirleyen bir seçmen grubu da var. Gri alandaki bu seçmenleri kendine çekebilen parti, diğerine karşı ciddi bir üstünlük sağlıyor.
İki faktör, bu seçmen yapısını değiştirme potansiyeli taşıyor: Biri, son dönemlerdeki politikalar nedeniyle her iki partinin hem ortada duran seçmenlerin hem de sadık seçmenlerinin bir bölümünün tepkisini çekmesidir. HDP’nin hendekler karşısındaki pasif tutumu ve AK Parti’nin MHP’leşme süreci, kemik seçmenlerin dışında kalanları rahatsız ediyor. AK Parti’de bu rahatsızlık daha üst seviyede; 2018 genel seçimlerinde AK Parti’ye oy veren gençlerin yüzde 20’si, bugün itibarıyla AK Parti’den uzaklaştığını söylüyor. Gençlerin yüzde 14.9’u kararsız olduğunu, yüzde 9.3’ü oy kullanmayacağını belirtiyor. Dolayısıyla ortada sandığa çekilmesi gereken ve tercihini değiştirmesi muhtemel yüzde 25’lik bir genç Kürt kitlesi bulunuyor.
Diğeri ise siyasal alanın hareketlenmesidir. Bir yandan CHP, geleneksel siyasetinde değişikliklere gidip hem muhafazakâr hem de Kürt seçmenlerle olan soğukluğunu gidermeye çalışıyor. Bu da sahada yansımasını buluyor. CHP’ye gerek genel Kürt nüfusu içinde ve gerek Kürt gençleri arasında ilgi artıyor. HDP’lilerin ikinci partisi AK Parti olmaktan çıkıyor, oraya CHP yerleşiyor.
Keza İmamoğlu, Kürt gençleri arasında yükselen bir çizgi izliyor. Kürt gençlerinin yüzde 16’sı Cumhurbaşkanlığı için İmamoğlu’nu tercih edeceğini belirtiyor. Hatta Demirtaş’ın olmadığı bir denklemde, Cumhurbaşkanlığı için İmamoğlu’na oy vereceğini söylen Kürt gençlerin oranı yüzde 38’i bulurken Erdoğan yüzde 18.2’de kalıyor.
Öte yandan, yeni siyasal partiler kuruluyor. Davutoğlu’nun Gelecek Partisi ve Babacan’ın DEVA Partisi, hem gri alandaki seçmene hem de partileriyle ilişkileri sıkıntılı bir hâl alan seçmene ulaşmayı hedefliyor. Bu partilerin varlığı sadece AK Parti’yi zayıflatmayacak, HDP’ye de tesir edecektir. HDP’nin 2015’te kadro ve söylem bazında içine düştüğü sıkışmışlığı aşamadığı da düşünüldüğünde, politik adreslerin çoğalması HDP’nin gücünün bir kısmını yitirmesine neden olabilir.
PKK Gölgesi
İkinci olarak, HDP üzerindeki PKK gölgesi vurgulanmalıdır. PKK’nin varlığı ve şiddeti, HDP’nin geleceğini tehdit eden en önemli unsudur. Aslında, iktidar için yüzde 50 +1 oy almayı gerektiren ve bu nedenle bütün partileri ittifaka mecbur eden mevcut sistem, HDP için önemli bir fırsat içeriyor. Yüzde 10’un üzerinde bir oya hükmettiği için HDP, seçimlerin sonucuna doğrudan etki edecek ve dengeleri değiştirebilecek bir güce sahip. Hiç kimsenin böyle bir oyu elinin tersiyle itme gibi bir lüksü yok.
Fakat PKK ile olan irtibat, HDP’nin bu siyasi gücünün açığa çıkmasına mani oluyor. Çünkü HDP, herhangi bir ittifakın içinde hukuki olarak yer alamıyor. Şüphe götürmez bir gerçek var: PKK şiddetten bütünüyle vazgeçmediği sürece kimse HDP ile resmi bir birliktelik kurmaz, kuramaz. Hiçbir parti toplumdan gelecek tepkileri göğüsleyemez.
HDP, bu durumda, iki alternatiften birini seçmeye mecbur olur: Ya ittifaklar arası mücadeleye bigâne kalır ya da 31 Mart yerel seçimlerinde olduğu gibi ittifaklardan birine fiili destek verir. Bigâne kalmak iki tehlike içerir: Karşı olunan ittifakın seçimi kazanması ve seçmenlerine söz geçirememesi. Fiili destek ise siyasi bir kazanım sağlamaz. Çünkü destek verilen ittifaka bir sorumluluk yüklemez.
Ezcümle, PKK ve şiddeti, HDP’nin elini kolunu bağlıyor. PKK’den ötürü, HDP kimse ile resmî bir işbirliğine giremiyor, siyasi pazarlık yapamıyor, siyasi bir etki oluşturamıyor, kritik önemdeki gücünü kendisi ve tabanı için kullanamıyor. PKK’nin varlığı, hem HDP’ye dönük siyasi baskıları ve gayri hukuki işlemleri normalleştiriyor hem de HDP’nin ortaklık kurulan, birlikte çalışılan ve sözü kamuoyunda makes bulan bir siyasi parti olmasını önlüyor. Yani PKK, normalde, HDP’nin hareket kabiliyetini azamiye çıkartacak bütün olanaklarının önünü tıkıyor, içini boşaltıyor ve HDP’yi işlevsizleştiriyor.
Bu bağlamda HDP’ye düşen iki önemli görev var: Yüzleşme ve inşa. HDP, eş zamanlı olarak, bir taraftan PKK, şiddet ve silah meselesinin serinkanlı bir muhasebesini yapmalı, objektif ve ciddi bir yüzleşme iradesi ortaya koymalıdır. Diğer taraftan da şiddeti kesinkes reddeden ve mutlak siyaset savunusu yapan güçlü bir hat inşa etmelidir.
Ancak hamasetten ve sloganlardan uzak böyle bir yüzleşme ve inşa süreci, HDP’nin siyasi rolünü küçültecek tehditlerle başa çıkmasını ve siyasette kaplayacağı alanı büyütecek imkânları hakkıyla kullanabilmesini sağlayabilir.
_____
En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları




















































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.09.2025
3.09.2025
27.08.2025
23.08.2025
19.08.2025
14.08.2025
5.08.2025
29.07.2025
22.07.2025
15.07.2025