Vahap COŞKUN
Apartheid, tarihin gördüğü en karanlık rejimlerden biriydi. Güney Afrika’da nüfusunun beşte dördünden fazlasını oluşturan siyahları, bu rejim, en temel insan haklarından mahrum ediyor ve hayatın her alanında aşağılıyordu. Hak mahrumiyetini ve aşağılamayı, sapkın yasalarla tahkim edip sürdürüyordu.
Mesela, Ayrı Tesisler Yasası, siyahların güzel kumsallara ve parklara girmesini yasaklıyordu. Siyah dadılar, beyazların bebeklerine bakıyor ama beyazlara ayrılmış tren kompartımanlarına giremiyordu. Nüfus Kayıt Yasası, nüfusu hiyerarşik olarak dört ana gruba ayırıyor (beyazlar, renkliler, Hintliler ve siyahlar) ve her bir Güney Afrikalıyı ait olduğu ırk kutusuna uygun ayrımcılıklara tabi tutuyordu.
Ahlaksızlık Yasası, ırkı farklı olanların sadece evlenmelerini değil, aralarında cinsel temasa benzer her şeyi de cezalandırıyordu. Grup Bölgeleri Yasası, siyahlar ile beyazların kentin aynı kısımlarında yaşamasını kanunen yasaklıyor ve beyaz kentler ile siyah kasabalar arasında belli bir mesafe olmasını mecburi kılıyordu.
Apartheid, ülkenin tamamını kabileci bir bakışla düzenliyor ve bu da kaçınılmaz olarak anlayışsızlık, güvensizlik ve çatışmalara sebebiyet veriyordu.
“George Orwell’ın tanımıyla kabilecilik ‘insanların böcekler gibi sınıflandırılabileceğini, milyonlarca hatta on milyonlarca insanın gönül rahatlığıyla ‘iyi’ ya da ‘kötü’ diye yaftalanabileceğini varsayma alışkanlığıydı. İnsanı insanlıktan çıkaran bu alışkanlık Nazizmin çöküşünden beri dünyanın hiçbir yerinde Güney Afrika’daki kadar kurumsallaşmamıştı.” (s. 12)
Birleşmiş Milletler, bu kabileci apartheid rejimini “insanlık suçu” olarak kabul ediyordu. Aralarında keskin ideolojik farklılıklar olmasına rağmen birçok ülke de bu konuda mutabıktı. Nelson Mandela ise apartheid’ı “ahlaki bir soykırım” olarak tanımlıyordu. Zira bu rejimde, belki ölüm kampları yoktu ama insanların kendilerine duyduğu saygı yok ediliyordu.
“Anti-Hitler”
Sözün özü apartheid, korkunç bir rejimdi. Ancak Güney Afrikalılar bu zalim rejimi, kanla değil, “müzakereli bir devrim” ile alt ettiler. Hiç kimsenin beklemediği bir şekilde “destansı bir adaletsizlikten destansı bir uzlaşma” doğurdular ve çatışma çözümleri alanında en ilham verici tecrübelerden birine imza attılar.
Mandela, bu peri masalının başkahramanıydı. Siyah Afrikalılar güç ellerine geçtiğinde, bir zamanlar kendilerine dile gelmez kötülükleri yapan Beyaz Afrikalıları ortadan kaldırmadılar, aksine onları affettiler. Onların intikam duygusunun kolay ve baştan çıkaran çağrısına karşı koyup “dünyaya bilgelik dolu bir bağışlayıcılık dersi” vermelerini sağlayan kişi ise Mandela’ydı.
“Mandela’nın, bu anti-Hitler’in, diğerlerine üstünlük sağladığı, biricik olduğu nokta, tutkusunun kapladığı alandı. Kendi halkını kazandıktan sonra –ki bu da az bir başarı değildi; zira farklı inançları olan, farklı renklerdeki farklı kabillerden oluşan, hiç de homojen olmayan bir halktı bu- dışa açılıp düşmanını da kazandı.” (s.15)
“Düşmanla Oynamak” kitabı*, Mandela’nın bu olağanüstü başarısının öyküsünü anlatıyor. Netameli dönemlerde Güney Afrika’da bir İngiliz gazetesinin temsilciliğini yapan John Carlin, Mandela’nın emekli olmasından iki yıl sonra, 2001’de, Mandela’ya kitap projesini açar. Niyetinin, 1985-1995 yılları arasındaki müzakereleri ve sancılı değişim sürecini, bir spor müsabakası çerçevesinde anlatmak olduğunu söyler.
Carlin’in kafasındaki projeyi anlar Mandela, “1995 Ragbi Dünya Kupası” der gülerek ve buna onay verir. Mandela’nın hem siyasi dehasını hem de şahsi özelliklerini içeren kitap, büyük bir yankı uyandırır. Clint Eastwood, kitabı filme çeker. Başrollerini Morgen Freeman ve Mat Damon’ın paylaştıkları ve unutulmaz bir performans sergiledikleri Invictus güzel bir film; adı geçmişken onu da tavsiye etmiş olayım.
“Baş belası”
Mandela, Xhosa kabilesindendir, “Rolihlahla” olan kabile adı “baş belası” anlamına gelir. 1950’lerde ANC’nin (Afrika Ulusal Kongresi) Gençlik Kolu Başkanlığı yapan Mandela, barışçıl direniş hareketlerinin parlayan yıldızıdır. Genç, yakışıklı, karizmatik ve çapkın bir avukattır. Formunu korumak için boks yapar, Güney Afrika’nın en zengin adamıyla aynı terzide diktirdiği takım elbiselerinin içinde Hollywood aktörleri gibi poz verir. Göz alıcı şıklığıyla 1950’lerin siyah protestolarının en bilinen yüzü olur.
ANC, 1961’de büyük oranda Mandela’nın isteğiyle silahlı mücadeleye başlar. Pahalı takım elbiselerini çıkartan ve yeşil kamuflajlı gerilla kıyafetini üstüne geçiren Mandela, Güney Afrika’nın en çok aranan adamı haline gelir. 1962’de tutuklanır ve 27 yıl boyunca özgürlüğünden mahrum olur.
Uzun hapishane yaşamında ağır işkencelerden geçer, büyük zorluklar yaşar, sağlığını kaybeder ve çok şey öğrenir. İki konuda fikirleri berraklaşır. Birincisi, barışın ancak Beyazları, özellikle de apartheid rejiminin üstün ırkı ve baskın beyaz topluluk olan Afrikanerleri de kapsamakla mümkün olabileceği, bir kesimi dışlama üzerine kurulu bir yaklaşımın çatışma üretmekten başka bir netice doğurmayacağıdır. İkincisi de, barışın şiddet ve silahla değil, ancak siyasetle inşa edilebileceğidir. Hapishane arkadaşlarına sürekli bu bakışı aşılar:
“Onun kafasında, ki bunu bize de telkin ediyordu, Afrikanerler Afrikalıydı. Onlar da bu toprağa aitti ve siyasi meselelere her nasılsa bir çözüm getirilecekse, bu çözüm Afrikanerleri de içerecekti.” (s. 33)
“Büyük timsah”
Mandela, Güney Afrika yönetimiyle ilk olarak 1985’te temas eder. Kimsenin barışı aklına bile getirmediği bir dönemdir bu. Zira iktidarda, siyahların uzak ara en nefret ettiği kişilerden biri olan ve “Büyük Timsah” olarak bilinen P. W. Botha vardır. Botha’nın devlet güçlerini bütünüyle siyahların üzerine sürdüğü bu yılda Mandela, bir ameliyat geçirir. Doktorlar, artık 67 yaşında olan Mandela’nın ameliyatın hemen ardından hapishaneye dönmemesi, iyileşmesi için en az üç haftalık bir süreyi tıbbi gözetim altında geçirmesi gerektiği konusunda yönetimi uyarırlar.
23 yıldır ilk kez demir parmaklıkların dışında vakit geçiren Mandela, hastanede Adalet Bakanı Kobie Coetsee ile görüşür. Ve bu görüşme on yıllık müzakerenin sürecinin başlangıcı olur. Botha yönetimi, Mandela ile ilişkiyi ilerletmek için önce hapishanede ona sakin bir mekân ayarlar, sonra da onu ev hapsine çıkarır. Ancak süreç çok zorludur. 1986-1989 yılları arasında bir taraftan görüşmeler yapılırken diğer taraftan da siyahların üzerindeki baskı katmerlenir.
“Botha rejimi sokaklardaki siyahlara ne kadar kötü davranıyorsa Mandela’ya o kadar iyi davranıyordu. Mandela buna karşı çıkabilirdi, taleplerde bulunabilir, gizli görüşmeleri iptal etmekle tehdit edebilirdi; ama yapmadı. Oyununu oynadı, çünkü güncel olaylara müdahale etme gücü hemen hemen hiç olmamasına rağmen Güney Afrika’nın geleceğini şekillendirme potansiyeli çoktu.” (s. 53)
“Bütün halkın simgesi olan tek bir adam”
Mart 1989’da Mandela, Botha’ya bir mektup yazar. Mektupta Güney Afrika’da kalıcı barışın ancak müzakereyle sağlanabileceğini, ama bunun, siyah çoğunluğun teslim olma şartlarını kabul ettiği anlamına gelmediğini belirtir. Çoğunluk yönetiminden taviz verilmeyeceğinin altını çizer.
“Çoğunluk yönetimi ve iç barış bir madalyonun iki yüzü gibidir ve beyaz Güney Afrika, bu ilke tamamen uygulanmadıkça ülkede ne barış ne de istikrar sağlanabileceğini kabul etmek zorundadır.” (s.55)
Mandela ile görüşmeleri yürüten istihbarat teşkilatının başkanı Niél Barnard, Botha’yı Mandela ile görüşmesi için ikna eder. İki lider görüşürler ve Mandela’nın planı üzerinde uzlaşırlar. Yönetimden “barışçıl gelişmelerin destekleneceği” yönünde resmi bir açıklama yapılır. Botha’nın yerini de Klerk alır. 11 Şubat 1990’da Mandela hapishaneden çıkar.
“Mandela bütün siyah Güney Afrikalıların yaşadığı zorlukların simgesiydi. Bütün umutlarını, bütün arzularını ona bağlamışlardı; tek bir adam, bütün bir halkın simgesi olmuştu.” (s. 86)
Savaş köpeklerini serbest bırakmak
Mandela, siyahların istekleri ile beyazların korkularını uzlaştırmayı hedefleyen bir strateji uygular. Eşit oy hakkının beyazlarda yarattığı endişeyi gördüğünü söyler.
“Beyazlar, bu talebin gerçekleşmesinin beyazların siyahların tahakkümü altına girmesiyle sonuçlanmayacağına dair garanti istiyorlar. Bu endişeleri anlıyoruz; ANC meseleyle ilgilenecek ve bu ülkede yaşayan beyazları da siyahları da memnun edecek bir çözüm bulacaktır.” (s. 81)
Ancak bu strateji her iki taraftaki radikallerin de tepkisini çeker. İntikam hırsıyla yanıp tutuşan siyahlar Mandela’yı, imtiyazlarını kaybetmekten korkan beyazlar ise de Klerk’i “hainlik” ile suçlarlar. Provokasyonlar olur. En büyük provokasyon Mandela’nın varisi olarak gösterilen ve Mandela’nın da manevi oğlu olarak gördüğü Chris Hani’nin, Polonya göçmeni bir beyaz sağcı tarafından öldürülmesidir. Mandela’nın ellerini kollarını bağlayarak Afrikanerleri ödüllendirdiğini düşünen genç ve öfkeli siyah gruplar sokağa dökülür, sert gösteriler olur. Ülke patlama noktasına gelir.
Güney Afrika geleceğini belirleyecek keskin bir dönemece girer. Mandela, ulusal televizyona çıkar ve kararlı bir ses tonuyla intakım değil sağduyunun hâkim olması gereğini vurgular. Evladını cinayete kurban veren bir baba edasıyla herkesi sakin olmaya davet eder. Mandela’nın daveti iş görür, kışkırtmaları boşa çıkarır ve kederin bir şiddet dalgasına dönüşmesini engeller. Başpiskopos Desmond Tutu, Mandela’nın o anda ülkeyi uçurumun kıyısından çekip aldığını ifade eder:
“Kesin olarak bildiğim tek şey şu ki, eğer Mandela olmasaydı ülke paramparça olurdu. Çünkü yapılacak en kolay iş savaş köpeklerini serbest bırakmaktı. Belki yaşı genç olanların çoğunun da istediği buydu. En yıkıcı dönemlerden biriydi, hava öfke kokuyordu. Nelson radyoda ve televizyonda o şekilde konuşmasaydı ülke yanıp kül olacaktı.” (s.108)
“İtalya’yı yarattık, sıra İtalyanlarda”
Çeşitli badirelerden geçildikten sonra 1994’te genel seçim yapılır. ANC, oyların % 89’unu alır, Mandela da başkan sıfatını kazanır. Masasının üzerinde uzun bir yapılacaklar listesi vardır. Ondan bir taraftan siyahlara ev, okul, su ve elektrik sağlaması, diğer taraftan da ülkedeki kırılgan demokrasinin temellerini sağlamlaştırması ve siyahıyla beyazıyla ülkeyi bütünleştirmesi beklenir. Baş edilmesi ve başarılması zor bir vazifedir bu.
Apartheid zamanlarında Mandela’nın avukatlığını yapan ve üç kere hapse girip çıkan, başkanlığı döneminde ise Mandela’nın hem danışmanı hem de dert ortağı olan beyaz avukat Nicholas Haysom, Mandela’nın yükünün İtalya’nın birliğini sağlayan Garibaldi’den daha ağır olduğunu söyler.
“Garibaldi, askeri misyonunu tamamladıktan sonra şöyle demişti: ‘İtalya’yı yarattık, şimdi sıra İtalyanları yaratmakta.’ Aslında Mandela’nın önündeki zorluk Garibaldi’den daha büyüktü. İtalya bölünmüş olsa da homojen bir toplumdu. 1994’teki Güney Afrika ise hem tarihsel, hem ırksal, hem kültürel, hem de diğer pek çok açıdan parça parçaydı. Ne kadar çok olursa olsun ne müzakereler, ne konuşmalar, ne de yasalar insanları Güney Afrikalı yapmaya yeter. İnsanları bir araya getirmek için başka bir şeye, Mandela’nın en iyi yaptığı şeye ihtiyaç vardı: Farklılıkların ötesine geçmesine, bizi bölen şeylerden daha büyük olmasına ve bizi birbirimize bağlayan şeylere seslenmesine.” (s.148)
Kırık bir vazo gibi parçaları dağılmış bir toplumu bir araya getirmek için Mandela elindeki bütün imkânları kullanır. Spor, daha doğrusu ragbi de bunlardan biridir. Ragbi deyip geçmemek lazım, çünkü bu oyun Güney Afrika’da beyazlar ile siyahları ayıran sembollerin başında geliyordu. Siyahlar ragbiyi ve ragbi milli takımı Springboks’u, en az beyazların eski milli marşları ve bayrakları kadar ayrımcılığın bir simgesi olarak görüyorlardı. Beyazlar için ise ragbi, hayatın anlamlarından biriydi.
“Mandela, ragbinin apartheid afyonu, beyaz Güney Afrikalıları politikacıların yaptıkları şeylere karşı körleştiren bir hap olduğunu biliyordu. Aynı ilaç beyaz Güney Afrikalı zihinleri, iktidar ve ayrıcalığı kaybetmenin acısına karşı uyuşturmak için de kullanılabilirdi.” (s. 126)
Barışa giden uzun yol
Barışa giden uzun yolda, eğer siyah ve beyazların keskin bir şekilde kutuplaştıkları ragbinin etrafında bir kenetlenme yaratabilirse çok mesafe alacağına inanıyordu Mandela. Önünde iyi bir fırsat vardı; ülkesinde yapılacak olan Dünya Ragbi Şampiyonası.
Mandela bunu, ülkenin birliğine hizmet edecek bir kampanyaya dönüştürmek ister. Danışmanlarına göre bu, bir çılgınlık, bir deliliktir. Ona, kendisini büyük bir ateşe attığını, siyahlarda ragbinin temsil ettiği geçmişe duyulan derin nefretten ötürü hiç kimsenin onu bu ateşten çıkaramayacağını söylerler. Ve Mandela’yı girdiği bu yoldan dönmesi için uyarırlar.
Fakat Mandela’nın kararı katidir, vazgeçmeye niyeti yoktur. Ragbi Milli Takımı ile şahsi olarak ilgilenmeye başlar. Önce su katılmamış bir Afrikaner olan takımın kaptanı François Pienaar ile dostluk kurar. Ülkenin geleceğini elinde tuttuğu hissini verir genç sporcuya ve onu yanına çeker.
Milli Takımı, ülke içinde bir turneye çıkartır. Sadece bir siyah oyuncusu bulunan takım, yoksul siyah köylerinde ve zengin beyaz mahallelerinde idmanlar yapar. Okullara misafir olur. Siyah çocuklara ragbi öğretir, onlarla oyunlar oynar. Radyo ve televizyon programlarına katılır. Gazete sayfalarına ve televizyon ekranlarına daha önce Güney Afrika’da görülmemiş görüntüler yansır.
Şampiyona başlayıp da takım üst üste maçları kazanmaya başlayınca ilgi de had safhaya çıkar. Tribünlerde artık salt beyazlar değil siyahlar da vardır. Milli Takım finalde, favori Yeni Zelanda’nın rakibi olur. Maçın başlama vuruşunu yapmak üzere sahaya inen Mandela üzerine bir vakitler siyahların rüyalarında görseler hayra yormayacakları Springboks’ların 6 numaralı formasını geçirir. Stat “Nelson, Nelson” diye inler.
“Cennetten çıkma cevap”
Güney Afrika, mucizevi bir maçın ardından rakibini yener ve şampiyon olur. Mandela tekrar sahaya iner, üzerindeki 6 numaralı formasıyla, formanın gerçek sahibine kupayı verir. Sevecen bir bakışla elini sıkar ve “François, ülkemiz adına yaptıkların için sana teşekkür ederim” der. François de Mandela’nın gözlerinin içine bakarak karşılık verir. “Hayır, Sayın Başkanım. Ülkemiz adına yaptıklarınız için biz size teşekkür ederiz.” Desmond Tutu, kaptanın cevabının güzelliğini ve üzerinde yarattığı etkiyi çok güzel dile getirir:
“O cevap cennetten çıkma gibiydi. Biz insanlar gerektiğinde elimizden geleni yaparız; ama o anda söylenen o sözler… oturup yazabileceğiniz türden değildi.” (s.217)
Maçın ardından halk sokaklara dökülür, siyahlar ve beyazlar birbirine karışırlar. Daha dün birbirlerini düşman belleyenler birbirlerine sarılır halde birlikte şarkı söyler ve aynı karede birlik resmi verirler. Siyahların bir ragbi zaferini bu kadar yoğun bir katılımla ve coşkuyla kutlaması, herkesi hayretler içinde bırakır. “O gün tanık olduğumuz şey bir devrimdi” der Tutu:
“Eğer bundan bir sene, bırakın bir seneyi aylar önce insanların ileride Soweto sokaklarında Springboks zaferini kutlayacaklarını söyleseydiniz çoğu insan size Güney Afrika güneşinin altında fazla kaldığınızı ve beyninizin yumuşadığını söylerdi. O maç politikacıların, başpiskoposların konuşarak yapamayacağı şeyi yaptı. Bizi ateşledi; aynı tarafta olmamızın mümkün olduğunu anlamamızı sağladı. Tek bir ulus olmamızın mümkün olduğunu gösterdi.” (s. 219)
“İnsanlığın lideri”
Böylece Mandela’nın siyahların ragbiyi desteklemesi ve Afrikanerlerin de ulus olma fikrini benimsemesi üzerine kurduğu oyun, beklentinin üzerinde bir başarı kazanır. Aslında olan biten Mandela’yı da şaşırtır, bir kupa kazanmanın insanların hayatına böyle tesir etmesi karşısında sarsılır. Ama nihayetinde, beş yıl için öngördüğünün büyük bir kısmının bir yılda gerçekleşmesi onu sevindirir. Başkanlığı süresince Güney Afrikalı kimliği yaratmak için ciddi mesai harcar. 1999’da emekli olsa da onun ışığı Güney Afrika’nın üzerinde yansımaya devam eder.
2007’de Londra Parlamento Meydanı’ndaki Lincoln ve Churchill heykellerinin yanına Mandela’nın heykeli dikilir. Eski İngiliz parlamenterlerinden Tony Benn, açılış töreninde Mandela’yı “insanlığın lideri” olarak niteler. 89 yaşındaki Mandela sıra kendisine geldiğinde zayıf ama titremeyen bir sesle konuşur:
“Bu heykel tek bir adamın heykeli olsa da, esasında, başta benim ülkemdekiler olmak üzere zulme, baskılara karşı direnen herkesi simgeliyor olmalıdır.” (s. 227)
İngiliz parlamenter haklıydı. Hem kendi halkını ikna eden hem bir zamanlar kanlı bıçaklı olduğu insanların saygısını kazanan ve hem de bütün dünyaya göz kamaştırıcı bir örnek sunan eşsiz bir karakterdi Mandela. O, gerçekten insanlığın lideriydi.
* John Carlin, Düşmanla Oynamak, Çeviri: Elif Ersavcı, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2008.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025
28.03.2025
19.03.2025
16.03.2025