Yasemin ÇONGAR
İyi olmak için çok geç değildir belki
13.10.2012
3183

Sevgisinin delili, sıra sıra kırmızı raflardı. Sigara kokulu sayfaları çoktan koyulaşmış, kesekâğıdına benzemişti o kitapların, sırtları eprimişti; onları bir gelincik tarlası gibi seyrederdim. Elim raflara uzandığında, annemin her an odaya girebileceği duygusuyla ürperirdim biraz; kitaplarıyla oynamama kızardı çünkü. Yine de oynardım. Babamın kitaplarına hiç benzemeyen kapaklarını severdim. Annemin geçmişinden gelmelerini de. O kapaklarda çıplak bir kadın bakardı bana ya da gölgeli bir erkek; kitapların okuyamadığım isimlerindeki ortak kelimeleri bulur —tod, tot, toten— sonra, o kelimeleri sayfaların arasında arardım; her kapağın bir köşesinde “krimi” yazardı ve bu, kriminalroman’dan ziyade kremalı ikindi sürprizlerini hatırlatırdı bana; hemen yanında bir “G” harfi olurdu, bütün bu kırmızı-siyah esrar, Gülay’a –anneme– aitti zira, ben o zamanlar Goldmann Verlag’ı nereden bileyim,“G” harfine baktıkça suçluluk duygum artar, telaşlanırdım; o vakit, sıralarını bozmamaya çalışarak kitapları raflara geri koyar, en masum halimle kütüphaneden uzaklaşıp, beklerdim. Sigara ve suç kokusu kalırdı ellerimde. Bir anne kokusu.
Kırmızı-siyahtan mavi bir karanlığa…
Belki de bütün bir edebiyatın aslında suç üzerine, ceza üzerine, vicdanın hiç hafiflemeyen yükü ve kefaretin kifayetsizliği üzerine olduğunu düşünmeye başlamamdan çok öncesinden itibaren, henüz okumayı beceremediğim günlerde dokunmanın bile beni ürperttiği bu kırmızı-siyah esrarı sevdim ben; suç romanlarını hep çok sevdim. 1965 Dorchester doğumlu Amerikalı yazar Dennis Lehane’in Live by Night (Geceleri Yaşa) adlı yeni romanının, daha ilk satırlarından itibaren bana kendimi çocukluk mahalleme dönmüş gibi hissettirmesinde, romanın diyarı olan Boston ve çevresinde —romanın zamanından yetmiş-seksen yıl kadar sonra— epey aşık atmış olmam kadar, bu “hazır” sevginin de payı vardır herhalde.Ama Lehane’in yazısını bugüne dek sadece “uzaktan” bilirken, yazdıklarını “içinden” bildiğim duygusunu taşımamın arkaplanında “Hollywood etkisi” olduğu da kesin. Nitekim Lehane’in Gone Baby Gone/Kızımı Kurtarın, Mystic River/Mistik Irmak ve Shutter Island/Zindan Adasıromanlarını okumamıştım ama, bu romanlardan uyarlanan —sırasıyla Ben Affleck, Clint Eastwood ve Martin Scorsese’nin çektiği— filmlerin nedense aklımda mavi bir karanlık olarak kalan gerilimini sevmiştim.
Elden bırakılamayan romanların sırrı
Live by Night’ın hâkim duygusu o üç filmi hatırlatıyor. Ama romanda beni en az bu duygu kadar etkileyen şey, Lehane’in capcanlı anlatımı oldu; onun sokaklarında yürüdüm, mekânlarını soludum, karakterlerini gördüm ve başka başka kişilerle konuşurken seslerinin nasıl değiştiğini işittim.HBO’nun son dönemde ürettiği en iyi dizilerden The Wire’ın birkaç bölümünün senaryosunu yazan; kendi romanlarını senaryolaştırmayı ise “Bu, çocuğumu ameliyat etmek gibi bir şey olur”diyerek reddetse de, romanlarından yola çıkarak yapılmış sinema filmlerinde küçük rollerde görünmeyi seven ve ABC ’nin Castle dizisinde, Richard Castle karakterinin poker grubundaki yazar arkadaşlarından biri olarak, “Dennis Lehane” rolünde sık sık arz-ı endam eden Lehane’in“sinematografik” bir dille yazması şaşırtıcı değil elbet. Yine de, kendinden daha genç ya da belki daha tutuk yazarlara, “Hiç durmayın, oyalanmadan hikâyenin içine dalın” ve “Karakterler yaratın, onların birbiriyle çarpışmasına izin verin. İyi bir hikâye böyle başlar. Olay örgüsü, karakterlerin ortaya çıkarılması için bir araçtır sadece…” diye öğüt veren bu adamınLive by Night’a giriş hızı beni çarptı doğrusu; o ilk çarpılma sonrasında, artık kitapla arama hiçbir şeyin girmesine izin vermek istemedim.
Elden bırakılamayan romanların sırrına vâkıf siftahını şu cümlelerle yapıyor Lehane:
“Birkaç yıl sonra Meksika Körfezi’ndeki bir şilepte, Joe Coughlin’in ayakları, içi çimento dolu bir leğene sokulacaktı. On iki silahlı adam, onu denize atmak için kıyıdan yeterince açılmayı beklerlerken, Joe motorun pat patlarını dinliyor ve suyun, teknenin kıç tarafında köpürerek beyazlaşmasını seyrediyordu. O sırada, hayatta bugüne dek başına gelen kayda değer –iyi ya da kötü— her şeyin, Emma Gould’la yollarının ilk kez kesiştiği sabah başladığını anlayıverdi.”
O sabah, Büyük Buhran’ın Amerika için henüz istihdamdaki keskin düşüş gibi erken belirtilerinden ibaret olduğu; resmî yasak sayesinde Mafya’nın en önemli geçim yollarından birine dönüşen kaçak içki imalat ve satışında (bootlegging) ise en kârlı günlerin yaşandığı 1926 yılının bir sabahıdır. Boston’da gayet nüfuzlu ve çocuklarına karşı gayet hoyrat bir polis şefinin küçük oğlu olan Joe Coughlin ile, birlikte “iş” yaptığı Bartolo biraderler, şehrin güneyinde gizlice içki satan bir barın arkasındaki kumarhaneyi soyarlar. “Burası kimin yeri biliyor musunuz siz?” Hayır; Joe ve Bartololar, soruyu işitene ve soranı tanıyana dek, barın da kumarhanenin de bölgenin en belalı çete reislerinden Albert White’a ait olduğunu bilmiyorlardır. Öğrenirler. Barda içki servisi yaparken, bir anda üzerine doğrultulan üç silaha “Bir dahaki sefere bana daha etkileyici bir şey göstermeniz lazım”dercesine büyük bir soğukkanlılıkla bakan “kış gözlü,” şeffaf tenli kadının, Albert White’ın “kolunun süsü ve daha fazlası” olduğunu da öğrenecekleri gibi! Kadın, Emma Gould’dur; ve o sırada henüz yirmi yaşına basmamış olan Joe, Emma’yı bir türlü çıkaramayacaktır aklından…
Suç işlemeyi cazip kılan içsel dürtüler
Edgar Allan Poe, “Huysuz olmayan biri, şair değildir” der; biraz da bu sözden yola çıkarak, edebiyatçıların huysuz dehasını (genus irritabile) kriminolojik çözümlemenin derinleştirilmesinde bir araç olarak kullanmayı deneyen sosyolog Vincenzo Ruggiero’nun Crime in Literature/Edebiyatta Suç adlı incelemesi birkaç yıl önce Türkçede yayımlanmıştı (Berna Kılınçer’in çevirisi, Everest). Dostoyevski’den Zola’ya, Twain’den Mann’a birçok yazarın eserlerine bakarak, suç üzerine düşünen bu kitapta kendinizi, yazarın deyişiyle “çok renkli bir suçlu topluluğu”nun ortasında bulmakla kalmaz, suçun insan tabiatındaki yerini de er geç yine kendi içinize dönerek sorgulamaya başlarsınız. Richard Wright’ın (1908-1960) Native Son/Vatan Evlâdı romanında, her zaman siyahlara ait yerleri soyan siyahî hırsızların ilk kez bir beyazın şarküterisini soymayı planlarken yaşadıkları tereddütü hatırlatan Ruggiero, “Bu soygun yalnızca parayla ilgili değildir, bu hem çiğnemeye can attıkları hem de çiğnemekten korktukları yerleşik kurallara karşı bir meydan okuma olacaktır” der.Lehane’in romanını hem bir varoluş biçimi, hem de bir “meydan okuma” olarak suç üzerine; dolayısıyla, suç işlemeyi insan için cazip kılan içsel dürtüler üzerine düşünerek okudum ben. Noir’ın bütün iyi numuneleri gibi, Live by Night da olaydan ziyade karakteri, suçtan ziyade suçluyu anlatıyor zaten.
Lehane, “suç” kariyerinin daha başındayken karşımıza çıkardığı Joe’yu, kendisinden çok daha kıdemli suçlularla, babasının emriyle onu komalık eden polislerle ve cezaevindeki diğer mahpuslarla ilişkileri üzerinden bize tanıtırken, onun müzmin çelişkisini de “tanıdık” kılmayı başarıyor. Bir gece-gündüz çelişkisi bu… Joe, heves ettiği ya da belki içindeki vahşetin onu sürekli ittiği gibi kriminal bir hayatı seçip “geceleri mi yaşayacak”; yoksa, cezaevinden çıktıktan sonra yerleştiği Florida’da hayatına giren Graciela adlı Kübalı kadının da etkisiyle sık sık düşüneceği üzere, sigorta satıcıları, bankacılar ve kasabanın ana caddesinde yapılan geçit törenlerini ellerinde bayraklarla seyreden bütün o masum ve sıkıcı insanlar gibi, gündüzleri mi?
Lehane’in Joe için verdiği cevapları anlatıp kitapla ve müstakbel bir filmle aranıza girmek istemem. Ama yazarın, romanın başına koyduğu ve hikâyenin bütün çıkış noktalarını tutan iki epigraf var ki, Joe’nun vicdan ve ahlak üzerine düşünürken içinde durduğu ihtimaller evrenini de mükemmel tasvir ediyor. İlki, 1933 doğumlu Pulitzer ödüllü Amerikalı yazar Cormac McCarthy’nin Blood Meridian(Kan Meridyeni) romanından ve –malûmu ilam etmek pahasına– bazen birbirinden çok farklı görünen cevapların insanı aynı kapıya çıkarabildiğini hatırlatıyor: “Tanrı insanları ile savaş insanları arasında çok tuhaf benzerlikler vardır.”
Ben, ikinci epigrafı daha da çok sevdim. Sicilya doğumlu Amerikalı gangster Lucky Luciano’nun (1897-1962) bir sözü: “İyi olmak için çok geç.” Lehane, bizi Joe’nun aklında gezdirirken bunu böyle söylemiyor elbette, ama Lucky’nin bu kesin hükmünün, işitene ister istemez sordurduğu bir soru var ki, bizatihî bir cevap sayılır: “Ya değilse?”
İçindeki karanlıkta müstakbel bir suçun zehirli tohumlarını sessizce çimlendiren nicemize nihai çare olmasa bile, “İyi olmak için ya henüz çok geç değilse” cümlesine sığınabileceğimizi düşünüyorum bazen. Bu cümlede gizli olan sorunun inatçılığı da, cevabın gebeliği kadar ümit verici çünkü.
[email protected]
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.12.2013
24.09.2013
27.07.2013
29.05.2013
1.04.2013
8.12.2012
1.12.2012
17.11.2012
10.11.2012
3.11.2012