Yasin AKTAY
Epey zamandır Kürt siyasetçiler tarafından sıklıkla zikredilen bir ifade var. Son yazısında Ali Bayramoğlu da tekrar zikretti: 'Kürtlerde nefreti görmüş, öfkeli bir kuşak geliyor. Devlet elini çabuk tutup bu sorunu çözmezse, yeni nesille bu iş çok zor olacak.'
Kürt siyasetçileri için bu bir tespit değli bir duruş aslında. Bir sorumluluktan kaçış tutumunun mazeret söylemi. Bu söylemin başka ifade biçimlerini de duyarız. Örneğin BDP'li siyasetçilerin kendi şahin söylemlerine mazeret olarak başvurdukları benzer argümanlardan biri, artık Kürt gençlerini çok zor zapt ediyor olduklarıdır.
Aslında salt birsorumluluktan kaçış mazereti olarak kalsa bir nebze anlayışla karşılanabilir. Risk almak istemeyen, kendi sınırlarını zorlamayan siyasetçi tipolojisi yabancısı olduğumuz bir tipoloji değil. Belki de Türkiye siyasetinin en geçerli habituslarından biridir bu tarz-ı siyaset.
Ancak işin aslı gerçekten bu mudur? BDP'li siyasetçiler büyük fedakarlıklara katlanarak daha kötüsünü yapacak, daha büyük infialler sergileyecek Kürt gençlerini yatıştırıp kontrol mü ediyor? Doğrusu böyle bir rolü gerçekten oynuyorsa BDP'lileri takdir etmek gerekiyor, hem ülkeyi daha kötü şiddet şartlarından korudukları için hem de Kürt gençlerini sonuçta kendi hayatlarına mal olan felaketlerden korudukları için.
Oysa ne yazık ki işin aslı bu değil. BDP'lilerin bu söyleminin kendisi, tabii ki bir gerçek olarak var olan, o, 'öfkeli Kürt gençleri'ni, siyasal zeminde bir koz ve bir imkan olarak kullanmayı çok daha fazla öncelemiş durumda. Sözümona o gençleri yaıştırmak adına o gençlerle tehdit ediyor, o geçlerin hayatları pahasına yanacak ateşi siyasette bir kazanım fırsatı olarak değerlendirmeye çalışıyor. Bunu yaparken o gençleri daha fazla kışkırtıyor.
Bu güne kadar BDP'li siyasetçilerden Kürt gençlerini dağa çıkmaya karşı başka yollar gösteren, onlara ölmek ve öldürmek yerine yaşamayı ve yaşatmayı daha erdemli, daha cazip bir seçenek olarak öneren bir ses duymadık. O 'öfkeli Kürt gençleri'nin ölme ve öldürme kapasiteleri BDP'liler için bir dert değil, bir imkan, bir koz, bir sermaye.
Sonuçta PKK bugün daha fazla Kürt gencini dağlara çekmek için inanılmaz taktikler yürütüyor. Zor bela zapt edilen öfkeli, nefret dolu gençler yok, zorla dağa çekilen, dağa kaçırılan ve sonuçta ölüme gönderilen gariban Kürt gençleri var. Bir siyasetçinin rahatlıkla bir demeçle verebileceği bir mesajı bu yolla iletmek iletmek yerine dağa zorla kaçırılan o Kürt gençlerinin kanları mürekkep ediliyor. O Kürt gençlerinin gereksiz yere döktükleri kanlarla iletilen mesajlar aslında Mecliste BDP'li milletvekillerince çok daha iyi iletilemiyor mu?
Anladık, PKK bu mesajıı iletmek üzere BDP'yi yetkilendirmiyor. BDP ise aslında isterse kendi alanını genişletebileceği manevralara bile girişmiyor. İsterse diyoruz, çünkü PKK'ya terörist demesiyle ilgili beklentileri geçtik, demeyiversin, ama PKK'nın vesayetine karşı siyasetin, hayatın, müzakerenin şansını daha fazla artıracak imkanları yok değil. O imkanları kullanmasını beklemek BDP'den fazla bir şey beklemek anlamına gelmiyor. Bunu yapmak yerine 'öfkeli Kürt gençleri' edebiyatı yaparak Kürt gençlerini daha fazla kışkırtmakla, PKK'nın bugünlerde çok daha fazla muhtaç göründüğü insan kaynağına dağın yolunu göstermekle meşgul oluyor.
Aslında bugün siyaset zemininde gelinen noktada bir tek Kürt gencinin hayatını ortaya koymasını gerektirecek hiç bir sorun alanı kalmış değil. Çözüm atmosferini şimdiye kadar devletten yana bozan hiç bir faktör kalmış değil. Silahların bırakılabilmesi için telaffuz edilen şartlar, şu ana kadar yapılanların karşısında devede kulak mesabesinde kalmış durumdadır. Türkiye'de devletin Kürt sorununu doğuran paradigması kökten değişmiştir. Eski paradigmada imkansız olan herşey yeni paradigma altında çözüme açık hale gelmiştir. Eski paradigmada siyasete tamamen kapalı olan Kürt sorunu sonuna kadar siyasete açılmıştır.
Bu saatten sonra sanki hiç bir şey yapılmamış gibi davranılarak halen AK Parti'nin yönetimindeki devletin bir inat içinde imiş gibi sunulması en hafif ifadesiyle anlayış kıtlığından ne yazık ki daha gerçekçi ifadesiyle kışkırtıcılıktan ileri geliyor. PKK veya BDP'nin çözüme yanışmamak dolayısıyla bu taammüden anlayışsızlıkları, anlamazdan gelmeleri anlaşılabilir bir şey de, sözümona demokrat-liberal tarafsızların bu kışkırtıcı yaklaşımlarını anlamak mükün değil.
Bir gece Türkiye'yi kurtaran kahraman ilan edilen başbakanın PKK'nın veya BDP'li siyasetçilerin akıl almaz sözlerine karşı verdiği bazı tepkilerle bir anda milliyetçiliğe teslim olmuş olarak gösterilmesi ne yazık ki bu yaklaşımların sadece dengesizliğini göstermiyor; basiretsizliğini, anlayış kıtlığını ve dünyayı analiz etmedeki kifayetsizliklerini de gösteriyor. Allah muhafaza kalıplarına bakıp bu kalemleri kılavuz etmeye kalkışanın ne dengesi kalır ne istikameti.
Başbakan, kanların durma ihtimalini değerlendirmek üzere gerekirse İmralı'ya hemen MİT müsteşarını gönderebileceğini açıkladı. Daha fazlasını yapabileceğini de ima etti. Daha bir kaç gün önce AK Parti'nin ve Erdoğan'ın bütün değişim iradesini veya kapasitesini kaybetmiş olduğunu, milliyetçiliğe teslim olduğunu yazanların, başbakanın siyaset marjını ne kadar geniş tutabildiğini sergileyen bu yaklaşımlarını bir kez daha duyduklarında bırakınız kendisine veya partisine, onları takip eden okurlarına çok ağır bir özür borçları oluştuğunu düşünmüyor olmaları apayrı bir sorun.
Evet, aslında başbakan ve AK Parti baştan itibaren siyaset marjını alabildiğine geniş tutan bir yaklaşım sergiliyorlar. Bu genişlik siyaseten karşı tarafa eğilip bükülmeyi, onların maksimalist taleplerine kayıtsız şartsız teslim olmayı gerektirmez tabi. Türkiye'de herkes siyaset marjını aynı ölçüde geniş tutsaydı bir çok sorunumuzun üstesinden herhalde başka türlü gelirdik.
Kaynak:http://yenisafak.com.tr/yazarlar/YasinAktay/gelmekte-olan-ofkeli-kurt-gencleri/34597
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.06.2020
6.01.2019
16.10.2019
14.10.2019
9.09.2019
8.07.2019
8.07.2019
22.04.2019
1.02.2019
25.02.2019