Cafer Solgun
Epeydir dilimden düşmüyor bu: Eski ama eskimeyen arkadaşlıklar, dostluklar, yoldaşlıklar kıymetlidir. Yıllar sonra, yollar sonra, bitmek tükenmek bilmeyecekmiş gibi görünen hapislik zamanları, hasretlik zamanları sonra; çoğunlukla zor zamanlar paylaştığınız arkadaşlarınızla bir gün gelip de yeniden bir araya gelince, birbirinin yüzüne, gözlerinin içine bakacak durumda olmak, birbirine yılların hasretiyle sarılırken hissettiğiniz duygular, yaşadığınız zamanların, göğüslediğiniz çileli zamanların kalbinizi ayaklandıran ödülüdür. Bu, paha biçilmez bir ödüldür ve size insanlığınızı hissettirir…
Mümkündür ki bazılarıyla, bugünlerin deneyiminden o günlere baktığınızda, birbirinizle aslında incir çekirdeğini doldurmayacak basitlikte sorunlar yaşamışsınızdır. Belki üzmüşsünüzdür birbirinizi, kırmışsınızdır, küsmüşsünüzdür içten içe… O incir çekirdeğini doldurmayacak basitlikte sorunları aradan geçen zamana karşın hâlâ içinde canlı tutanlar da olabiliyor; kendi adıma öylesi “arkadaşlardan” uzak duruyorum. Eskiden biraz çaba gösteriyordum ama epeydir buna değmeyeceğini düşünüyorum, belki yaşlanıyorum, yorucu geliyor bana artık. İçinde karanlıklar biriktirmiş olarak yaşamaktan yana memnun ise hayatından, bizim arkadaşlığımız eksik kalsa da olur demek ki…
Ama “dönem” gereği, “süreç” gereği yaşadığınız, paylaştığınız zamanların size “görev” ve “sorumluluk” olarak yüklediği roller gereği karşı karşıya geldiğiniz arkadaşlarınızla yıllar sonra karşılaştığınızda o zamanlardaki hallerinizi gülerek, gülümseyerek hatırlıyorsanız, aslında birbirinizin arkadaşlığından, yoldaşlığından asla kuşku duymamışsanız, zamana dayanıklı, “eski ama eskimeyen” bir yoldaşlık anlayış ve deneyimine sahip olmuşsunuzdur demektir bu ve kendinizle gurur duymak hakkınızdır…
“Tarz, üslup” sorunları bağlamında karşı karşıya gelmelerimiz bir yana, hapislik şartları işte, bazen açlığı, yokluğu, hasreti, iyi haberi kötü haberi, bunalımlı dönemlerimizi, çileli zamanları, zorlukları, velhasıl hayata dair ne varsa yoldaşça paylaştığımız arkadaşlıklar edindik hapishane süreçlerimizde; kuşkusuz ki değeri büyüktür, bilen bilir…
Konuya neden hapishane arkadaşlıklarından girdim, hemen söyleyeyim.
Malum; yeni bir “süreç” söz konusu ve ister istemez bu “süreci” anlamak, anlamlandırmak diye bir sorunumuz var. En çok da Kürtlerin…
Son birkaç senedir 90’lı yılların ilk yarısında hapse düşen, müebbet hapis cezası alan (ve bu da 30 yıl demek!) çok sayıda “felaket arkadaşım” hapishaneden tek parça halinde çıktı. Bazısı çeşitli hastalıklar edinmiş olarak, bazısı da sapasağlam. Tabii fiziksel olarak olduğu gibi psikolojik olarak da sağlam, sağlıklı çıkmak önemli. Yüz yüze görüşebildiklerim de oldu ama çoğuyla telefonla görüşebildim.
Bence “yeni süreç” konusunda en çok halk arasında şimdiden “30 yıllıklar” olarak adlandırılan bu arkadaşların görüşleri önemli; ne düşünüyor, ne hissediyor, ne öngörüyorlar?
Önüne gelen konuşuyor, olumlu veya olumsuz yorumlar yapıyor, ama ömürlerinin gençlik zamanlarını hapishanelerde direnerek yaşayan insanların konuyla ilgili görüşlerini pek az kişi merak ediyor… Egemen medya açısından kuşkusuz sürpriz değil bu durum ama bilumum renkleri ve hassasiyetleri ile “muhalif” medya, “özgür” medya açısından naçizane bir eleştiri olsun bu da…
Ulaşabildiğim arkadaşlarımla “süreci” konuştuk bir süredir bulunduğum Diyarbakır’da. Tespit ettiğim öne çıkan hususları, maksat kayda girsin kabilinden dikkatinize getirmiş olayım:
– PKK’nin örgütsel varlığını feshetmesine kimsenin itirazı yok. “Başkanlık Konseyine” yönelik çok ciddi eleştiriler var. (Geçen bir yazımda kullandığım “nomenklatura” nitelendirmem için bir arkadaşım iyi niyetle “yaw Cafer yürek mi yedin de böyle diyorsun?” demişti yarı şaka yarı ciddi. Ama benim eleştirimden daha açık ve sert eleştiriler var “bölgede”.)
– “E devlet bir adım atmadı ki?” diyenlerin sorunun yeni süreçte bir demokrasi mücadelesi sorunu olarak gündemdeki önem ve ağırlığını koruyacağını anlayamamasına hayret ediliyor… Umut da umutsuzluk da demokrasi mücadelesine dairdir neticede…
– PKK lideri Öcalan’ın açıklamasında yaklaşık 50 yıllık süreçte Kürt tarafının acılarına, kayıplarına, son nefesinde kendi adını anarak hayatını kaybedenlere ilişkin ortalama veya yuvarlak bir ifade bile olsa herhangi bir mesaj vermemesi, açıklamanın hayal kırıklığına neden olan boyutlarından biri olmuş. Bunu ben de çok yoğun hissettim. Başka hayal kırıklığı duygusuna neden olan şeyler de var tabii ama onları “esaret şartları” ile izah etmek tercih ediliyor…
– “PKK miadını doldurdu ama işte…” diyerek gözlerimizin nemlendiği anlar oldu elbette. Sorunun duygusal bir tarafı da var; ama bu duyguya sahip olmayanlardan anlamasını beklemek nafile…
***
Rojava’daki son gelişme de İmralı’dan Mazlum Abdi’ye ulaştırılan mektupla ilgili görülüyor. Salih Müslüm de öyle bir açıklama yaptı zaten.
Mazlum Abdi ile Ahmet Şara’nın el sıkışarak imzaladığı anlaşmanın maddeleri genel olarak oldukça “muğlak”. Bu nedenle esas olarak “uygulamada” neyin nasıl şekilleneceğine bakmak gereği var. Mevcut durum itibarıyla “savaş” olasılıklarının gündemden düşmesi, söz konusu anlaşmanın belki de en önemli “sıcak” sonucu. Tabii ki bir de Alevilere yönelik katliamların durması ve sözlerini tutup tutmayacaklarını izlemek gereken sorumlulardan hesap sorulacağı sözü…
Bu gelişmeyi üzüntüyle karşılayanlar var. “Kürtler bizi satıyor” filan diyenler gördüm. Genel olarak Kürt sorunu, özel olarak ise Rojava ile ilgili herhangi bir duyarlılıklarına tanık olmadığımız halde nasıl oluyor bu “satış” işi? “Emperyalistlerle işbirliği, emperyalizmin oyunu” diye desteksiz sallayanlara bu kez, “Cihatçılarla anlaştılar, Aleviler umurlarında mı?” diyenler eklendi. En ufak bir iyi niyetleri olmadığı için, Rojava’da Kürtlerin Lazkiye ve çevresindeki katliamlara karşı protesto gösterileri yaptığını, Mazlum Abdi’nin Şara ile görüşmesinde bu konuya özellikle önem verdiğini hatırlatmak faydasız…
Bir garson arkadaşım, “Kemalistler bunalımda” dedi bu gelişmeyle ilgili görüşünü söylerken. “TKP de eleştiriyor” diyecek oldum, “Ma bilmiyorsun, en hakiki Kemalistler senin komünistlerdir!” dedi. “Nereden benim oluyor?” dedim tabii. O da “kızma” dedi gülerek. Devamını anlatmayayım, çünkü durumu toparlamak isterken bu kez de “Sen Kürt milliyetçisisin” dedi. Bu kez cidden kızdım: “Ne alakası var la!”
Sahi, Diyarbakır’da önünden geçtiğim TKP Diyarbakır İl Örgütü kapalıydı, yoksa bir çay içimi uğrayacaktım. Arkadaşlara sordum, açıyorlar mı hiç diye. Açık görmemişler hiç. “Uğraşma şunlarla ya, değmez” dediler, “Bir çeşittir işte onlar da.” Hak verdim. Çeşitliliğe saygı gereği
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTAlbayrak’ın Gelgitleri.. 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYoksa bu gelen hukuk ve demokrasi mi? 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAGerçek sanık sandalyesinde 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolErdoğan ve Trump 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBirinci Yılında Süreç: Olanlar, Olmayanlar 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset arenasında birileri hesabını yanlış yapıyor 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveci‘Orta Sınıf’ bu kez kazanıyor… 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBen Şüheda Sena Öğütalan; masumiyetim tek teminatımdı, kâbusum oldu… 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomideki Gelişmelerin Değerlendirilmesi 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Kim bu Devlet Büyükleri?” 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer balkonuna havuz yapılan rezaletin perde arkası! Buna nasıl izin verildi? 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSiyasi değil sosyolojik, hatta psikolojik 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİYapıttan Yapana: Zatî olana yolculuk 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSumud tecrübesi bize neler söylüyor? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKaan’ın motorları ve bir soru: Türkiye’nin F-35 alması şart mıdır? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye’nin sosyal devletin rolünün yeniden inşası kaçınılmaz 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEller Bağlı Duruş: Barışın ve Özgürlüğün Ahlâkî Politik Çığlığı... 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanÖzgür Özel sol medyanın gazına gelmedi 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Trumpizm’in güç gösterisi nereye kadar? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“DEVLETİ ZENGİN”,”VATANDAŞI AÇ VE YOKSUL” ÜLKE… 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’dan sonra AKP dağılır 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNGazze Planı: Bölgesel teslimiyete giriş 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayOVP’nin iç çelişkileri ve stratejik yönelimi 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraDevlet Millet Kucaklaşması 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUBir fotoğrafın bana düşündürdükleri… 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANFotoğraflar tarafsız değil 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTCumhurbaşkanı, “muhalefet”, “Kürtler” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“Siyasette zorlama yoktur!” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRDEMOKRATİK TOPLUM VE "YILIŞIK" FOTOĞRAF 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMeşruiyet ve toplumsal cinsiyet: Eşbaşkanla tokalaşılmadı 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ile Batı arasındaki “sözleşme” bozuluyor mu? 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçMemleketin geleceği hangi fotoğrafta? 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuAYM “vatandaşı koru” dedi… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.09.2025
14.09.2025
5.09.2025
29.08.2025
22.08.2025
17.08.2025
10.08.2025
1.08.2025
25.07.2025
19.07.2025