Demir Küçükaydın
Erdoğan Putin ile görüşmeye giderken oradaki görüşmelerin ve Erdoğan’ın yeni stratejisinin ne olabileceği üzerine bir öngörüde bulunulabilir.
Bugünkü yazısını Murat yetkin şu sözlerle bitiriyordu:
“Önümüzdeki birkaç gün, Türkiye’nin Suriye siyasetinin durumu ve geleceği bakımından ve ayrıca PKK ile mücadelenin alacağı şekil bakımından belirleyici olabilir.”
Biz eldeki verilerin nasıl bir doğrultu gösterdiğine bakalım.
Kısaca şöyle toparlayabiliriz:
Rojava’da 2013’teki gelişmeler Erdoğan’ı ve Türk devletini Kürtlerle Barış stratejisine zorlamıştı; Bu stratejinin Kürt hareketinin güçlenmesini engellemediğini görünce, 2015’te Rojava’yı kuşat ve ez stratejisine geçtiler.
Şimdi bu ikisi de iflas edince, Suriye rejimi ile barış, Rojava’yı durdur stratejisine doğru geri adım atacaklar.
Önce Türk Devletinin genel ve uzun vadeli çıkarlarını savunan ve düşünen, daha esnek Cevat Öneş’in söylediklerine bakalım:
Kendisine sorular yönetene şu cevabı veriyor:
““Ya Menbiç olmadan Fırat Kalkanı olmaz iddiası?
“Menbiç esasında Suriye rejimiyle kurulacak ilişkilerle de bağlantılı bir olay. Evet, Rusların, ABD’nin etkinliği var ama Menbiç bir Suriye toprağı. O bakımdan, Türkiye-Suriye ilişkilerinde artık yeni bir süreç başlatmak, reel politikanın şartları içerisinde yeniden şekillendirmek bana göre kaçınılmaz. Yani Türkiye-Suriye ilişkilerinin gelişmesi durumunda orada kurulmak istenen bir PYD/PKK bağlantılı devletin girişimi engellenebilir.””
*
Aynı gün, Erdoğan’ın ruh ikizi denebilecek Irkçı ve yayılmacı görüşleri savunan İbrahim Karagül “16 Nisan Cephesi: Bir hazırlık mı var? Gerekirse Şam’la masaya oturulur..” başlıklı bir yazıda şunları dedi:
“İran'dan Akdeniz'e ulaşan o koridor Türkiye için en büyük tehdittir. Sadece bugün için değil, on yıllarca tehdit olmaya devam edecektir. O koridorun gerçekleşmesi Türkiye'nin parçalanma sürecini başlatacaktır. Türkiye'ye karşı açık savaşın ana cephesi olacaktır.
Temellerini attığımız yeni Türkiye'ye topyekûn saldırı buradan yapılacaktır. Bütün güvenlik stratejileri bu kuşak merkezi alınarak yapılmalıdır. Bu bölgedeki küçük ihmaller, yarın Türkiye'yi doğrudan vuracak tehditler olarak karşımıza çıkacaktır.
Gerekirse Şam ile masaya oturulur..
Bu yüzden, o kuşakta hiçbir yabancı güç yer almamalıdır. Hiçbir ülke ya da örgüt denetim sağlayamamalıdır. ABD ya da bir başka yabancı ülke, PKK ya da bir başka örgüt bu kuşağa hakim olmamalıdır. Suriye'nin toprak bütünlüğü korunmalı, gerekirse Şam yönetimi buraları denetlemelidir. Türkiye için, PKK yerine Suriye'nin buraları kontrol etmesi daha önceliklidir.
Belki bu sözüme kızanlar olacak ama, gerekirse Şam ile masaya oturulmalı, söz konuşu kuşak emniyete alınmalı. “Böyle bir şey olur mu” diyenler, oluşturulmak istenen haritaya baksınlar lütfen”
*
Ve son olarak yine aynı cenahtan “Esad mı daha az kötü, PYD mi?” başlığıyla yazan Akif Beki de şunları yazıyor:
“Türkiye ise Suriye’yi Esad’dan kurtarmak için çıkmıştı yola.
Ayrımsız tüm muhaliflerini destekliyor, hepsini bir araya toplamaya çalışıyordu.
Fakat PYD’yi, PKK güdümünden çıkaramayıp yol ayrımına geldiğinde... Suriye’de iki kötüden birini seçmeyi reddetmişti.
Derken bir sabah Esad’ı PYD’ye tercih ederken yakalamayalım mı kendimizi!
Menbiç’te PYD bayrağı dalgalanacağına, Esad bayrağı görmeyi memnuniyetle karşılamaya başlamayalım mı!
Ankara ‘PYD gitsin de yerine Esad gelirse gelsin, razıyız’ noktasına geldi...
‘Esad’ın egemenliğini koruması PYD’nin özerklik kurmasından iyidir’ anlayışına evrildi...
PYD’ye zırnık koparttırmaktansa Esad’ın toprak bütünlüğünü savunmayı üstlenecek kıvama erişti...
‘Esad gitsin de kim gelirse gelsin’den, ‘PYD olmasın da kim hâkim olursa olsun’ ayarına ulaştı...”
Bütün bu alıntılar, Ankara’da değişmiş bulunan havayı yeterince yansıtıyor.
Erdoğan’ın Putin’e ne vereceği bellidir.
*
Bugünkü yazısında Fehim Taştekin gözleri İdlip’e çeviriyor.
“(…) Halep’in tamamen ordu kontrolüne girmesini sağlayan operasyona Türkiye’yi ortak etti! Ankara’yı İdlib’te de işbirliğine razı ederse Putin, Erdoğan’a açtığı kredinin karşılığını almış olacaktır.”
Türkiye’nin Suriye rejimini ve devletini güçlendirme stratejisine dönmesinin mantıki sonucu İdlip’in Rejim güçlerine teslim edilmesinden başka bir şey olamaz.
Böylece en azından Kürtleri ve Rojava’yı Rejimin egemenliği altında kalmaya zorlayıp, “beka sorunu”nu bir süre için erteleyebileceklerini düşünüyorlar.
*
Ancak bu köklü değişimin olabilmesi için, Batı’da da sıkışmış olan Erdoğan’ın artık orada durması çok zor. Erdoğan eğer tıpkı Putin’e yaptığı gibi Merkel ve Esat’tan da özür dilerse orada kalabilir.
Ama bunu yapması çok zor olacağından, Erdoğan’ın orada kalması bizzat bir “Beka Sorunu” haline gelmiş bulunuyor demektir.
Erdoğan büyük olasılıkla Putin’e Suriye’nin güçlenmesi ve Suriye toprak bütünlüğü ardında Rojava’nın kontrol altına alınması için, İdlip’i rejime verecek ve karşılığında da muhtemelen belki ekonomi için bazı tavizler ve füzeler alabilecektir.
Ama böyle bir anlaşma aynı zamanda Erdoğan’ın da sonu anlamına gelir.
İdlip’teki Nusra daha önce Erdoğan’a korumalık yapmış bir polise Rus Elçisini vurdurmuştu.
Kendilerinin satıldığını gören El Nusra ve diğer “Özgür Suriye Ordusu” denilen, İslamcı faşist çapulcu çeteleri bu sefer Türkiye’ye ve Erdoğan’a yöneleceklerdir.
Şimdilik veriler bunu gösteriyor.
Bakalım gelişmeler ne olacak?
Tabii Rusya ve Suriye’ye İdlip’i vermek ve rejimin güçlenmesine oynamayı dengeleyecek bir karşı stratejiyi de yine Rojava’yı tecride ve ezmeye yönelik olarak Fırat’ın doğusunda da geliştirmek gerekiyor. ABD’ye de İran’a karşı bir destek ile bunu sağlamayı deneyebilirler.
Suriye ile işler düzelirken İran’a düşmanlık ile hem ABD hem de rejime bu yanaşmayı cezasız bırakmak istemeyecek Suudi Arabistan’a bir rüşvet verilebilir.
Hafız Esat’ın Ankara’da Hacı Bayram camisinde namaz kıldığı görülürse kimse şaşırmasın.
10 Mart 2017 Cuma
Demir Küçükaydın
@demiraltona
Yazılarımız şu adresteki blogta bulunuyor:
https://demirden-kapilar.blogspot.de/
Videolarımız şu adreste:
https://www.youtube.com/user/demiraltona
Yazılarımızı ayrıca ses dosyası olarak şurada paylaşıyoruz. Direk podcasttan veya indirerek dinlemek mümkün.
https://soundcloud.com/demirden-kapilar
Kitaplarımız buradan indirilebilir.
https://drive.google.com/open?id=0BxCB_Gtx8VYAcDREeTJVLW93MjA
Erdoğan Putin ile görüşmeye giderken oradaki görüşmelerin ve Erdoğan’ın yeni stratejisinin ne olabileceği üzerine bir öngörüde bulunulabilir.
Bugünkü yazısını Murat yetkin şu sözlerle bitiriyordu:
“Önümüzdeki birkaç gün, Türkiye’nin Suriye siyasetinin durumu ve geleceği bakımından ve ayrıca PKK ile mücadelenin alacağı şekil bakımından belirleyici olabilir.”
Biz eldeki verilerin nasıl bir doğrultu gösterdiğine bakalım.
Kısaca şöyle toparlayabiliriz:
Rojava’da 2013’teki gelişmeler Erdoğan’ı ve Türk devletini Kürtlerle Barış stratejisine zorlamıştı; Bu stratejinin Kürt hareketinin güçlenmesini engellemediğini görünce, 2015’te Rojava’yı kuşat ve ez stratejisine geçtiler.
Şimdi bu ikisi de iflas edince, Suriye rejimi ile barış, Rojava’yı durdur stratejisine doğru geri adım atacaklar.
Önce Türk Devletinin genel ve uzun vadeli çıkarlarını savunan ve düşünen, daha esnek Cevat Öneş’in söylediklerine bakalım:
Kendisine sorular yönetene şu cevabı veriyor:
““Ya Menbiç olmadan Fırat Kalkanı olmaz iddiası?
“Menbiç esasında Suriye rejimiyle kurulacak ilişkilerle de bağlantılı bir olay. Evet, Rusların, ABD’nin etkinliği var ama Menbiç bir Suriye toprağı. O bakımdan, Türkiye-Suriye ilişkilerinde artık yeni bir süreç başlatmak, reel politikanın şartları içerisinde yeniden şekillendirmek bana göre kaçınılmaz. Yani Türkiye-Suriye ilişkilerinin gelişmesi durumunda orada kurulmak istenen bir PYD/PKK bağlantılı devletin girişimi engellenebilir.””
*
Aynı gün, Erdoğan’ın ruh ikizi denebilecek Irkçı ve yayılmacı görüşleri savunan İbrahim Karagül “16 Nisan Cephesi: Bir hazırlık mı var? Gerekirse Şam’la masaya oturulur..” başlıklı bir yazıda şunları dedi:
“İran'dan Akdeniz'e ulaşan o koridor Türkiye için en büyük tehdittir. Sadece bugün için değil, on yıllarca tehdit olmaya devam edecektir. O koridorun gerçekleşmesi Türkiye'nin parçalanma sürecini başlatacaktır. Türkiye'ye karşı açık savaşın ana cephesi olacaktır.
Temellerini attığımız yeni Türkiye'ye topyekûn saldırı buradan yapılacaktır. Bütün güvenlik stratejileri bu kuşak merkezi alınarak yapılmalıdır. Bu bölgedeki küçük ihmaller, yarın Türkiye'yi doğrudan vuracak tehditler olarak karşımıza çıkacaktır.
Gerekirse Şam ile masaya oturulur..
Bu yüzden, o kuşakta hiçbir yabancı güç yer almamalıdır. Hiçbir ülke ya da örgüt denetim sağlayamamalıdır. ABD ya da bir başka yabancı ülke, PKK ya da bir başka örgüt bu kuşağa hakim olmamalıdır. Suriye'nin toprak bütünlüğü korunmalı, gerekirse Şam yönetimi buraları denetlemelidir. Türkiye için, PKK yerine Suriye'nin buraları kontrol etmesi daha önceliklidir.
Belki bu sözüme kızanlar olacak ama, gerekirse Şam ile masaya oturulmalı, söz konuşu kuşak emniyete alınmalı. “Böyle bir şey olur mu” diyenler, oluşturulmak istenen haritaya baksınlar lütfen”
*
Ve son olarak yine aynı cenahtan “Esad mı daha az kötü, PYD mi?” başlığıyla yazan Akif Beki de şunları yazıyor:
“Türkiye ise Suriye’yi Esad’dan kurtarmak için çıkmıştı yola.
Ayrımsız tüm muhaliflerini destekliyor, hepsini bir araya toplamaya çalışıyordu.
Fakat PYD’yi, PKK güdümünden çıkaramayıp yol ayrımına geldiğinde... Suriye’de iki kötüden birini seçmeyi reddetmişti.
Derken bir sabah Esad’ı PYD’ye tercih ederken yakalamayalım mı kendimizi!
Menbiç’te PYD bayrağı dalgalanacağına, Esad bayrağı görmeyi memnuniyetle karşılamaya başlamayalım mı!
Ankara ‘PYD gitsin de yerine Esad gelirse gelsin, razıyız’ noktasına geldi...
‘Esad’ın egemenliğini koruması PYD’nin özerklik kurmasından iyidir’ anlayışına evrildi...
PYD’ye zırnık koparttırmaktansa Esad’ın toprak bütünlüğünü savunmayı üstlenecek kıvama erişti...
‘Esad gitsin de kim gelirse gelsin’den, ‘PYD olmasın da kim hâkim olursa olsun’ ayarına ulaştı...”
Bütün bu alıntılar, Ankara’da değişmiş bulunan havayı yeterince yansıtıyor.
Erdoğan’ın Putin’e ne vereceği bellidir.
*
Bugünkü yazısında Fehim Taştekin gözleri İdlip’e çeviriyor.
“(…) Halep’in tamamen ordu kontrolüne girmesini sağlayan operasyona Türkiye’yi ortak etti! Ankara’yı İdlib’te de işbirliğine razı ederse Putin, Erdoğan’a açtığı kredinin karşılığını almış olacaktır.”
Türkiye’nin Suriye rejimini ve devletini güçlendirme stratejisine dönmesinin mantıki sonucu İdlip’in Rejim güçlerine teslim edilmesinden başka bir şey olamaz.
Böylece en azından Kürtleri ve Rojava’yı Rejimin egemenliği altında kalmaya zorlayıp, “beka sorunu”nu bir süre için erteleyebileceklerini düşünüyorlar.
*
Ancak bu köklü değişimin olabilmesi için, Batı’da da sıkışmış olan Erdoğan’ın artık orada durması çok zor. Erdoğan eğer tıpkı Putin’e yaptığı gibi Merkel ve Esat’tan da özür dilerse orada kalabilir.
Ama bunu yapması çok zor olacağından, Erdoğan’ın orada kalması bizzat bir “Beka Sorunu” haline gelmiş bulunuyor demektir.
Erdoğan büyük olasılıkla Putin’e Suriye’nin güçlenmesi ve Suriye toprak bütünlüğü ardında Rojava’nın kontrol altına alınması için, İdlip’i rejime verecek ve karşılığında da muhtemelen belki ekonomi için bazı tavizler ve füzeler alabilecektir.
Ama böyle bir anlaşma aynı zamanda Erdoğan’ın da sonu anlamına gelir.
İdlip’teki Nusra daha önce Erdoğan’a korumalık yapmış bir polise Rus Elçisini vurdurmuştu.
Kendilerinin satıldığını gören El Nusra ve diğer “Özgür Suriye Ordusu” denilen, İslamcı faşist çapulcu çeteleri bu sefer Türkiye’ye ve Erdoğan’a yöneleceklerdir.
Şimdilik veriler bunu gösteriyor.
Bakalım gelişmeler ne olacak?
Tabii Rusya ve Suriye’ye İdlip’i vermek ve rejimin güçlenmesine oynamayı dengeleyecek bir karşı stratejiyi de yine Rojava’yı tecride ve ezmeye yönelik olarak Fırat’ın doğusunda da geliştirmek gerekiyor. ABD’ye de İran’a karşı bir destek ile bunu sağlamayı deneyebilirler.
Suriye ile işler düzelirken İran’a düşmanlık ile hem ABD hem de rejime bu yanaşmayı cezasız bırakmak istemeyecek Suudi Arabistan’a bir rüşvet verilebilir.
Esat’ın Ankara’da Hacı Bayram camisinde namaz kıldığı görülürse kimse şaşırmasın.
10 Mart 2017 Cuma
Demir Küçükaydın
@demiraltona
Yazılarımız şu adresteki blogta bulunuyor:
https://demirden-kapilar.blogspot.de/
Videolarımız şu adreste:
https://www.youtube.com/user/demiraltona
Yazılarımızı ayrıca ses dosyası olarak şurada paylaşıyoruz. Direk podcasttan veya indirerek dinlemek mümkün.
https://soundcloud.com/demirden-kapilar
Kitaplarımız buradan indirilebilir.
https://drive.google.com/open?id=0BxCB_Gtx8VYAcDREeTJVLW93MjA
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolArap rejimleri 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEMuhafazakârlığın önlenemeyen düşüşü 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.04.2020
30.03.2020
19.03.2020
18.03.2020
17.03.2020
10.03.2020
2.03.2020
1.03.2020
2.02.2020
3.01.2020