Fehmi KORU
Herkes “Batı Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşmasından rahatsız” görüşünü kabul etmiş görünüyor; ama nedense ben “Batı bizden umudunu kesti, Rusya ile ve onun müttefikleriyle buluşmamızı, kendileriyle arayı açmamızı istiyor”düşüncesindeyim…
Galiba böyle düşünen bir ben varım.
Dün gün boyu Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın St Petersburg ziyaretindeydi aklım. Geziyi onun yanında izleyen meslekdaşların ekranda ifade ettikleri yorumları dinledim; akşam da diğer kanaat önderlerini…
Hepsi, neredeyse tek bir ağızdan, aynı görüşü savundu.
Yabancı basın da öyle.
Alman Bild gazetesi “Bu ziyaret büyük kaygı yaratıyor” diye yazmış… Ziyaretten birkaç gün önce, İngilizFinancial Times (FT) gazetesi de, “Moskova ile Ankara yaklaşıyor diye Batı rahatsız” başlıklı bir değerlendirme yayımladı.
Bild’i bilmem, okusam da anlamam, ancak FT değerlendirmesi bir tuhaftı: Gazeteye konuşan Rus ve Türk kaynaklar söylemiş Batı’nın ziyaretten tedirgin olduğunu; aynı tespiti tekrarlayan tek bir Batılı kaynak yok yazıda…
Yetinmedim, bu sabah da gazetelere şöyle bir göz attım; yine “Batı tedirgin” teşhisi sayfalarda en mutena yeri işgal etmekteydi.
Türkiye’ye düşen çok-yönlü dış politika…
Haklı olabilirler elbette; NATO ittifakı içerisinde yer alan, Avrupa Birliği (AB) üyesi olma yolunda bir ülkenin, farklı bir ittifakın lideriyle yakınlaşması, AB yerine Şanghay Beşlisi ile birlikte olmak ister görünmesi, Batı için tedirginlik kaynağıdır.
Ancak, Batı medyasını izleyenlerimiz biliyor: Avrupa’da bazı ülkeler “Türkiye artık NATO içerisinde yer almamalı” noktasına gelmiş bulunuyor; AB’nin ülkemizle üyelik müzakerelerinin sona ermesini isteyenler ise daha da fazla.
Her iki arzuyu birden yerine getirmenin kapısını, Türkiye’nin Rusya ile ‘ittifak’ görüntüsü içerisine girmesi aralayabilir.
“Türkiye’nin AB’yle ilişkisi kesilsin ve NATO’dan da çıksın” diyenler Rusya ile yakınlaşmamıza sevinebilir bile…
Ülkemizin yalnızca Batılı ülkeler ile yakın olmasını, Batılı olmayan kurumlarla ilişkilerden uzak durmasını hiç istemem. Sadece Batı ile de değil. Bazı Batılı olmayan ülkelerle aramızda beliren ilk ihtilâfta ‘küs’ hale gelmemiz ve öyle durmamızın aleyhimize çalıştığını defalarca yazdım.
Artık ‘Soğuk Savaş’ dönemi bitti ve o dönemin keskin şartları dünyada geçerli değil. Varşova Paktı’nın pek çok ülkesi NATO içerisinde; buna karşılık aynı dönemde birbirlerine düşman olan Moskova ile Pekin ‘Şanghay Beşlisi’ üyeleri…
Böyle bir dünyada, Türkiye, coğrafi üstünlüğünü çok-yönlü dış politikayla değerlendirebilir.
Değerlendirebileceğini 15 yıllık AK Parti iktidarının ilk 10 yılında göstermedi mi?
İsrail’in aşırılığını Türkiye törpüleyebiliyordu
Politikalarını beğenmediği İsrail ile görüşebilir haldeyken, yalnız Filistinliler adına rahatlatıcı arabuluculuklara soyunmakla kalmamıştı Türkiye; ‘Esed’in henüz ‘Esad’ olduğu dönemde birbirleriyle doğrudan görüşemeyen İsrail ile Suriye’yi telefon diplomasisiyle konuşturabiliyordu da…
Jeti düşene kadar Rusya en ciddi ekonomik partnerlerinden biriydi ülkemizin; aradaki mesafenin kısalığı Ruslar için Türkiye’yi ilk tatil destinasyonu haline getiriyor, narenciye başta olmak üzere tarım ürünlerimiz Rus mutfaklarının vazgeçilmezi oluyordu.
Buna karşılık Rus doğalgazı ile ısınıyoruz, sanayimiz yine doğalgaz sayesinde tam gaz gidiyor…
Türkiye’nin İsrail ile görüşebilir olması Filistinliler dahil Arapları, Rusya ile kapsamlı ekonomik bağları AB ve ABD’yi pek rahatsız etmiyordu.
Neden etsin ki?
İslâm Dünyası’nda yaşayanlar açısından, eşit şartlarda Batı ile ilişki kurabilen, herkesle görüşebilen, çok yönlü politikası sayesinde ekonomisi her geçen gün daha güçlenen Türkiye, kendisine ‘gıpta ile bakılacak’ ve‘örnek alınacak’ bir ülke statüsüne sahipti.
İzlenen çok yönlü dış politikadan Türkiye itibar kazanıyor, gelir sağlıyor, Türkiye’nin dostları da kendi‘düşmanları’ ile görüşmeleri gerektiğinde nereye müracaat edeceklerini biliyorlardı.
Doğrular ve yanlışlar…
Hiç kuşkusuz, Türkiye’nin geçen yılın kasım ayından bu yana ilişkileri sıfır noktasına inen Rusya ile bağlarını tamir etmesi doğru bir adımdır. Bu ilişkileri ekonomik alanla sınırlı bırakmayıp kültürel ve sosyal alanlara da yayması, bağları bir daha asla kopmaz hale getirmesi akıllıca bir davranış olur.
Fakat hepsi bu kadar…
Rusya ile Türkiye’nin bundan öte bir yakınlığa sahip olmaları, ‘ittifak’ ilişkisine girmeleri, dıştan bakıldığında ‘mümkün’ görünse bile, tarihsel arka-plan ve pratik şartlar düşünüldüğünde pek makul değildir.
Tarihsel arka-planda, Rusya’nın İstanbul/Yeşilköy’e, Erzurum ve Trabzon’a kadar asker yığması, 2. Dünya Savaşı sonrası şartlarda Kars ve Ardahan’ı Türkiye’den talep etmesi, Montrö Antlaşması ile belirlenmiş Boğazlar’ın statüsünü kabulde hâlâ zorlanması gibi olumsuzluklar var.
Moskova’da yönetimde bulunanlar, Çarlık döneminde de Sovyetler Birliği zamanında da, Türkiye’yi‘potansiyel ortak’ olarak değil bir ‘rakip’ olarak gördüler hep; şimdi de öyle görüyorlar.
Yakınlaşabilir iki ülke, birbirlerini tamamlayıcı özelliklerinden iki taraflı yararlanabilir, ama ilişkileri ‘ittifak’çizgisine taşımak Türkiye’nin aleyhine çalışır.
Ankara her zaman bu bilinçle yaklaşmıştır Rusya ile ilişkilere…
Türkiye, Batı’nın en doğu ucudur
Batı ile ilişkiler ise Türkiye için farklıdır.
Türkiye coğrafi olarak Batı’nın en doğu ucu olduğu kadar, geçmişte de bugün de, zaman zaman biraraya gelemeyecek görüntüsü veren iki uygarlığın buluşma noktasıdır da. ‘Doğu Roma’nın mirasçıdır Türkiye. Türkiye’yi dışlamış veya Türkiye tarafından dışlanmış bir Batı’nın, hem bir bütün olarak İslâm Dünyası ile, hem de kendi ülkelerinde yaşayan Müslüman azınlıklar ile sorunları çok daha büyüyecektir.
Çatışmalar daha içinden çıkılmaz hal alabilir, dünyamızı daha yaşanmaz kılabilir.
Emperyalizmin şâiri İngiliz Rudyard Kipling bizde nedense ‘beyaz adamın lâneti’ diye çevrilmiş şiirinde, Batı’nın Batılı-olmayan toplumlara karşı sorumluluğundan aşağılayıcı ifadelerle söz eder.
Tam öyle değilse de, Türkiye’nin de, bugünün dünyasında, iki uygarlığı birbirinden kopmadan yan yana yaşamasını sağlamak gibi bir sorumluluğu var.
Bunu, en iyi, Batı ile ilişkilerini üst düzeyde tutarak sürdürebilir Türkiye.
Elbette Batı’nın vicdanının pîr-ü pâk olmadığını, ‘İslâm’ denildiğinde pek çok Batılı’nın tüylerinin diken diken olduğunu biliyorum.
‘İttifak’ ilişkisi içerisinde bulunduğumuz Batılı ülkelerin, ülkemizin geçirdiği 15 Temmuz’daki uğursuz darbe girişimine şaşı baktıkları da ortada; sanki darbe başarıya ulaşsaydı daha mutlu olacakları görüntüsünü verdiler…
Doğru bunlar.
Ancak yine de… İpleri koparan olmamak gerekiyor.
Zaten en başta söyledim: Sanki ipleri koparmak isteyen Batı da, bunu bize yaptırmak ister gibiler…
Hiç değilse bana öyle geliyor.
Fırsat vermemeli.
İlgili Yazılar:
Yazarlar
-
Ali BULAÇİltica ve mülteciler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUİslam Dünyası’nın kayıp yılları… 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖzgür Özel’in özgül ağırlığı 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarVatandaşlık tanımı değişmeli mi? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİyi yönetim üzerine düşünceler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
27.07.2025
25.07.2025
24.07.2025
23.07.2025
21.07.2025
19.07.2025
17.07.2025
15.07.2025
13.07.2025
11.07.2025