Fehmi KORU
ABD ile aramız açık. Bu yeni de değil. Trump öncesinde yapılan kamuoyu yoklamalarında da ülkemizde ABD’nin fazla sevilmediği anlaşılırdı.
PEW adlı Amerikan araştırma şirketinin Trump-öncesi çalışmasında şu tespit yer alıyor:
“Türk halkının eğilimlerini ölçmeye başladığımız 2002 yılından beri (11 Eylül saldırısından hemen sonra) ABD’ye olumlu bakan Türklerin oranı hiçbir zaman 10’da 3’ü geçmedi. Ancak 2003’teki Irak Savaşı ardından Amerikan karşıtlığı yükseldi; o yıl her 100 Türk’ten 83’ü Amerika ile ilgili olumsuz görüş açıkladı. Bugün (2014) Türkiye’de yalnızca 100 Türk’ten 19’u ABD’yi seviyor, neredeyse her 4 kişiden 3’ü (yüzde 73) ise NATO müttefikine karşı.”
Şimdilerde ise (2017) ülkemiz halkının büyük çoğunluğu (yüzde 72) ABD gücü ve etkisinin Türkiye için büyük bir tehdit olduğuna inanıyor.
Aynı türden bir araştırma bugün yapılsa sonuç ne çıkar, bir düşünün bakalım.
Oysa ittifak oluştuğu yıllarda (1945 sonrası) durum çok farklıydı.
Mini mini birler, çalışkandır ikiler…
Kırklı yılların sonunda çocuklar arasında yaygın bir oyun şarkısının sözlerini Baskın Oranşöyle hatırlıyor:
“Bir-ki-üçler, yaşasın Türkler/ Dört-beş-altı, İtalya (veya Polonya) battı/ Yedi-sekiz-dokuz, Alman (veya Ruslar) domuz/ On-onbir-oniki, Amerika birinci.”
O yıllarda dostlukta birinci sayılan ABD şimdilerde düşmanlar sıralamasında ilk sıraya oturmuş görünüyor.
Herkesin tatlı bir huzur aradığına inandığım şu bayram günlerinde sitemize misafir gelecek okurlara farklı bir şeyler sunmak amacıyla “Amerika ile bugün geldiğimiz ilişki düzeyi belli, acaba başlangıçta durum nasıldı?” sorusuna cevap aradım.
Kendi özel tarihimden hatıraları paylaşmak yerine o yıllarda konuya eğilen yazarların görüşlerini aktarmak istedim. Bu amaçla eski defterleri, kitapları, dergileri karıştırmaya başladığımda, konuya ilişkin bölümleri de bulunan bir doktora teziyle karşılaştım.
Okuyacaklarınız o tezde yer alan alıntılar…
‘Üç İstanbul’ adıyla bir de romanı bulunan, Mehmet Akif çevresinden Mithat Cemal Kuntaykatkıda bulunduğu gazetelerde gazetesinde şunları yazmış:
“On dokuzuncu yüzyılda teknik, güzel’den boşandı Kendi başına buyruk ve kendi kendine bir gaye olmaya yeltendi. O zamandan beri de çirkinlik, adeta moda oldu. Dört yanımız çirkin eserlerle sarıldı.” (Vatan, 8.6.1945).
“Eskiden insanlar ‘el işi’ idi. Şimdi ‘fabrika eşya’sına döndü. Bir insanda binlerce insanı görüyoruz. Görüştüklerimiz sade teaddüd [tekrar] ediyor, tenevvü [çeşitlenme] etmiyor.” (Son Posta, 15.4.1947).
“Evler birbirine, sokaklar birbirine, insanlar birbirine benziyor. Tek binalı, tek sokaklı, tek insanlı şehir ne tenhadır yarabbi!” (Son Posta, 13.2.1946).
“Bugünkü insanların dalaletini [sapkınlığını] kitaptan ziyade sahne idare ediyor. Başka milletlere şimdi bu vasıta ile Amerika saç takıyor, bıyık takıyor, hatta tebessüm takıyor. Yalnız gülmek, yalnız yürümek hususunda değil hatta dayak atmak hatta dayak yemek hususunda bile sanırım ki Amerikalı olmak ihtiyacını duyanlar yok değildir. İnsanlar esvap [giysi] giyerdi, şimdi moda giyiyor. Ve bilhassa Amerika modası.” (Son Posta, 25.1.1946).
Marlene Dietrich ile Ginger Rogers
Televizyonun, internetin olmadığı, yolculuğun bile hem zahmetli hem de pahalı olduğu o günlerde Amerika modasını sinema oluşturuyor.
Dönem yazarlarından Ali Rauf Akan‘a kulak verelim:
“Birçok ithal malları döviz yoksulluğundan sınırlarımızdan içeriye giremezken memlekete akın eden şarkılı, sözlü, renkli, danslı bir ithal malı var: Film! Yabancı memleketlerden makine getireceksiniz, getiremezsiniz. Zira döviz yoktur. Kumaş ithal edeceksiniz, edemezsiniz: Formaliteler çoktur. Fakat Marlene Dietrich’in bacakları, Ginger Rogers’in kalçaları için – bir Deli İbrahim hovardalığı ile- harcadığımız dövizlerin haddi hesabı yoktur! Bizde sinema, canlı manken imalathanesidir. Seri halinde bobstil yetiştirir: Beyazperde, yeni bir idealin ‘garbe’ açılan penceresidir, Holivut medeniyetine ulaştırır. Takma sakallı genç haydutların macerası, ekseriye gangster filmi gösterilen bir sinema salonunda başlar, bir tevkifhane otomobilinin içinde sona erer; lüks kurbanı ‘sözde kızlar’ın sinema localarında başlayan serencamı [olayı] devam eder.” (Son Telgraf, 13.2.1946).
Vedat Nedim Tör ‘solcu’ bilinir bir yazar. Bakın o ne yazmış:
“Maddi kalkınmanın ön plana alınması, ruh kalkınmasının bir hayli ihmal edilmiş olması, maddi kalkınmayı da geciktirmek, verimsizleştirmek suretile öcünü alır. Yalnız midesini düşünen, yalnız vücut hazlarına düşkün, her şeyi maddi gelir ile ölçen, ruhları yüksek heyecanlara kapanık gençlerin sayısı gittikçe çoğalıyor. Çünkü onların ruh kalkınmasını sağlayacak hemen hiçbirşey vermiyoruz. Ruh gıdalarının başlıca kaynakları gangster filmleri ve çalgılı meyhanelerdir.” (Vatan, 8.7.1945).
İlginç değil mi?
Amerika maceramız 1940’larda böyle başlamış. O yıllarda hukuk fakültesi öğrencileri arasında yapılan bir ankette “Amerika deyince aklınıza ne geliyor?” sorusu yöneltilen öğrencilerin yüzde 90’ı “Sinema” cevabını vermiş (Son Saat, 19.3.1947).
NOT: Bu yazıda kullandığım çoğu malzemeyi Levent Cantek‘in Ankara Üniversitesi’ne sunduğu “Gündelik Yaşam ve Basın (1945-1950)” başlıklı doktora tezinden aldım.
Yazarlar
-
Ali BULAÇİltica ve mülteciler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUİslam Dünyası’nın kayıp yılları… 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖzgür Özel’in özgül ağırlığı 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarVatandaşlık tanımı değişmeli mi? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİyi yönetim üzerine düşünceler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
27.07.2025
25.07.2025
24.07.2025
23.07.2025
21.07.2025
19.07.2025
17.07.2025
15.07.2025
13.07.2025
11.07.2025