Gökhan BACIK
İsrail’in İran’a yönelik saldırısıyla başlayan süreç, Tahran tarafından “savaş ilanı” olarak nitelendirildi. Bu kriz, erken bir anlaşmayla çözülebilir. Ancak, eğer ABD ve Batı, İsrail’in yanında durmaya devam ederse, kriz uzayabilir ve İran’ın istikrarsızlaşmasına yol açabilir. İran, 1979 Devrimi’nden bu yana en zayıf döneminde. Ekonomik olarak derin bir buhran içinde, rejimin meşruiyeti tarihinin en düşük seviyesinde. Son seçimlerde Tahran’daki seçime katılım oranı yaklaşık yüzde 30 civarında kaldı. Ayrıca, İran’ın jeopolitik açıdan en büyük dayanağı olan Suriye’deki etkisi büyük ölçüde kayboldu; bu, İran’ı adeta “çıplak” bıraktı. Daha önce İran’a saldırı bir tabuydu; bu eşik artık aşılmış durumda
Bu gelişmeler, Türkiye için doğrudan sonuçlar doğuracaktır. İktidarın fiili ortağı Devlet Bahçeli, bu olayları “Türkiye’ye yönelik sinsi bir mesaj” olarak yorumladı. Bu bağlamda, “Türkiye ne yapmalı?” sorusunu, biraz da spekülatif bir şekilde tartışmak gerekiyor.
Batı ile ilişkileri güçlendirmek
Gazze ve İran krizlerinde, Çin ve Rusya gibi Batı-dışı güçlerin sahada etkili bir rol oynamadığı görülüyor. Bu güçler, krizleri çözmek için askeri veya diplomatik anlamda belirleyici adımlar atmıyor. Bu durumun iyi anlaşılması gerekiyor. Burada klasik bir “Batıcılık” savunusu yapmıyorum. Vurgulamak istediğim nokta şu: Batı karşıtı güçler, kriz anlarında Batı’ya karşı askeri olarak sahneye çıkmıyor. Bu gerçek ışığında, Türkiye’nin Batı ile ilişkilerini, en azından pragmatik nedenlerle, güçlendirmesi gerekiyor. Açıkça ifade etmek gerekirse, Türkiye bir kriz anında Rusya ve Çin’in askeri olarak yanında yer almayacağını bilmelidir.
İç cepheyi sağlamlaştırmak
Suriye ve Irak gibi krizler, savaşların artık sadece iki ülke orduları arasında yaşanmadığını gösterdi. Ortadoğu’da krizler, hızla etnik ve toplumsal gruplara yayılıyor. Yani savaşın aktörleri yalnızca askerler değil. Buradan çıkarılacak ders açık: İç cepheyi güçlendirmek şart. Küçük ya da büyük tüm toplumsal fay hatları onarılmalı. Zira bir sarsıntı anında küçük çatlaklar bile büyük yarılmalara yol açabilir. Türkiye, bu nedenle, Kürt meselesinde somut adımlar atarak bir açılım sürecini hızla başlatmalıdır. Ayrıca, toplumun her kesimini kapsayacak adımlar atılmalı. Örneğin, genel af konusu ciddi bir şekilde tartışılmalı. Bunun ötesinde, tüm kesimlerle yakın diyalog kurulmalı. İsrail’in, Suriye rejimi çöktükten sonra dış politika adımları atmadan önce Dürziler ve Çerkesler için hukuki ve mali reformlar yaptığını hatırlamak önemli.
Subay ile toplum arasındaki mesafeyi doğru tanımlamak
Türkiye’de, geçmiş döneme tepki olarak subayların “halkın temsilcisi” gibi gösterilmeye çalışıldığı bir eğilim var. Elbette subaylar, halkın bir parçasıdır. Ancak, subay ile toplum arasındaki mesafenin ortadan kalkması, subaylık mesleğini işlevsiz hale getirebilir. Belediye çadırında esnafla çorba içen, camide ilahi okuyan ya da kahvehanede tavla oynayan subay tipi yanlış bir imajdır. Dünyanın en ileri demokrasilerinde bile subay ile toplum arasında bir mesafe bulunur. Günümüz Türkiye’sinde ise bir tür “halk adamı subay” imgesi oluşuyor gibi görünüyor; bu, son derece sorunlu ve yanlış bir yaklaşımdır. Subay ile siyaset ve toplum arasındaki ilişki, kurmay başarısının görünmez bir ilkesidir. İran ordusunda bu dengenin/ilkenin olmadığı açık. Türkiye’de bu hata yapılmamalı. Subayların halktan kopması ne kadar yanlışsa, halkla aralarındaki mesafenin tamamen kalkması da o kadar sakıncalıdır.
Sınır güvenliğine dikkat etmek
Ortadoğu’da çökmüş sınırlar, çeşitli istihbarat operasyonlarını kolaylaştırmaktadır. Türkiye’nin bu bağlamdaki en zayıf noktası Suriye sınırıdır. Bu sınır, Türkiye’nin kontrol ettiği bölgeler nedeniyle daha da hassas bir hale gelmiştir. Benzer sorunlar Irak ve İran sınırlarında da mevcuttur. Gürcistan sınırı ise, Ortadoğu’daki krizlerin doğası ve mevcut Gürcü hükümetinin siyasi yönelimi nedeniyle, her ne kadar diğerleri kadar kritik olmasa da önem taşımaktadır.
Bitişik bölgeleri gözden geçirmek
İsrail’in İran’a saldırısından şu dersi çıkardık: Eğer savaş iki komşu ülke arasında değilse, aradaki bitişik bölgeler –yani sizinle ilgili ülke arasındaki diğer ülkeler– doğrudan savunma hattınız haline gelir. Bu açıdan, Türkiye için en kritik bitişik bölge Suriye’dir. Bir benzetme yapmak gerekirse: Geçmişte İran için Suriye ne kadar bir savunma alanı idiyse, şimdi Türkiye için de durum aynıdır. Suriye’yi kontrol eden ya da Suriye’yi kullanabilen bir aktör, Türkiye’yi daha kolay tehdit edebilir.
Taraf tutmakta acele etmemek
Türkiye, geleneksel olarak pragmatik bir dış politika izlemiştir. Eski Türkiye’nin pragmatizmi, İran-Irak Savaşı’ndaki tutumunda görülür; yeni Türkiye’nin pragmatizmi ise Rusya-Ukrayna Savaşı’ndaki yaklaşımında ortaya çıkar. Bununla birlikte, hem eski hem de yeni Türkiye, bazı meselelerde taraf tutmuştur.
Türkiye’de dış politikanın sosyolojik çerçevesi aşırı duygusaldır. Halk, dış politikayı seviyor ancak bunu bir “masal” gibi algılamak istiyor; iyi ve kötü kahramanlar arıyor. Oysa dış politikanın %99’u güç ve çıkardan ibarettir; iyi ya da kötü değil, güçlü ve güçsüz vardır. Uzayan bir İran-İsrail savaşında, Türkiye’nin kendi güç ve çıkarlarına dayalı bir tavır geliştirmesi şarttır.
Rejimin meşruiyetini güçlendirmek
Türkiye’de bugün halkın bir kısmı yalnızca iktidara tepki göstermekle yetinmiyor, aynı zamanda rejimi sorguluyor. Ne yazık ki bu durum, Türkiye’yi bir tür Ortadoğu ülkesine benzetiyor. Toplumun bir kesimi, rejimin kurumsal unsurlarına (hukuk, seçimler, kamu yönetimi) ve ideolojik yönelimlerine (İslamcı bakış açısı, bazı toplumsal konulara yaklaşımı) şüpheyle bakıyor. Bu, hükümet meşruiyetini aşan bir rejim sorgulaması sorununu ortaya çıkarıyor.
Ankara’nın unutmaması gereken şudur: Türkiye’nin “düşmanları” anketlere bakıp hangi partinin ne kadar oy alacağına odaklanmaz; rejimin meşruiyetine bakar. Zayıf ve popüler olmayan bir hükümet, gün geldiğinde büyük işler başarabilir. Ancak bir hükümet ne kadar güçlü olursa olsun, rejim toplumsal olarak zayıfsa, bu durum ciddi krizlere yol açabilir. Türkiye’de, maalesef, bir Ortadoğu ülkesini andıran rejim meşruiyeti sorunu büyümektedir. İdarecilerin bu meseleye acilen kafa yorması gerekmektedir.
Yazarlar
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Terörsüz Türkiye süreci’ ile 15 Temmuz’u birlikte anma… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluAKP’nin AB planı: Çözüm süreci, sermaye akışı için nasıl kullanılacak? 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKendini gerçekleştirebilecek kehanet: DEM-Cumhur İttifakı 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol15 Temmuz ve OHAL 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNETürkler, Kürtler şimdi de Araplar ve sonra yeryüzünün bütün halkları 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALU“Beraber yürüyeceğiz” ama nereye doğru Payidar! 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSürecin en büyük riski 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2025
27.05.2025
24.03.2025
10.03.2025
23.02.2025
16.02.2025
27.01.2025
3.12.2024
19.11.2024
7.11.2024