Gökhan BACIK
Devlet, PKK sorunun siyasi yollarla çözümü için açılım başlattı. Bazı çevrelerin doğal olarak türlü çekinceleri var. Öte yandan bu kadar zor bir meselede siyasi çözüm denemesinin nasıl sonuçlanacağını kestirmek zordur. Ancak ne olursa olsun, devlet siyasi çözüm için adım atmıştır ve bunun önemini kabul etmek gerekiyor.
En az bunun kadar önemli olan da şudur: Devlet, Kürt sorununda siyasi çözüm için adım atarak politik bağlamı değiştirmiştir. Dolayısıyla,
i. Madem, devlet en zor konuda siyasi çözümü makul görmektedir başka konularda da siyasi çözüm konuşulabilir;
ii. Ayrıca, devletin PKK ile denediği çözüm bizlere bir emsal sunmaktadır. Bu emsale bakarak başka konularda nasıl yol alınabileceğine dair öneriler sunulabilir.
Bu yazıda ben de devletin, PKK meselesinde izlediği yolu bir emsal alarak başka bir konuda (‘cemaat’) siyasi çözüm önerisinde bulunacağım yahut daha doğru ifade ile siyasi çözüm konusunu tartışacağım.

Ancak bu zor konuya başlamadan önce bazı noktaların altını çizmek gerekiyor.
İlk olarak, bu konuda dilsel bir sıkıntı var. Türkiye mahkemelerinin terör örgütü olarak tanımladığı karmaşık ve sosyolojik boyutları olan bir sorun hakkında konuşuyoruz. Bu yazıda ben ‘cemaat’ kavramını kullanacağım. Sanırım her kesim için neyin kastedildiğini net açıklayan terim bu.
İkinci olarak, bir siyaset bilimciyim. Kendi çapımda bu yazıda ortaya koyacağım fikirlerin isabetli olduğunu düşünüyorum. En azından iyi niyetle bunları yazıyorum. Ama yanılıyor olabilirim. İnsan çok sık yanılan bir varlıktır. Dolayısı ile bir siyaset bilimi doktoru olarak yazdıklarımı beğenmeyenlere ikinci bir doktor görüşü almalarını öneririm. Muhakkak bu konularda benden iyi düşünecek insanlar vardır. Önemli olan olgun biçimde bir tartışma yapmaktır.
Üçüncü olarak, bu yazıda cemaat kavramı ile siyasi çözüm konusunu tartışırken muhatabım sadece yurt dışındaki kişilerdir. Cemaatin büyük bir kesimi Türkiye’de kalmıştır. Ancak bu kişiler, yıllardır ciddi mağduriyet yaşamıştır ve siyasi çözüm konusunun öznesi bu kişiler değildir. Siyasi çözümün tarihsel sorumluluğu yurt dışına çıkmış cemaat mensuplarına düşüyor. Dolayısıyla bu yazıdaki yorum ve eleştirilerin hiç birisi Türkiye’de kalan cemaat tabanıyla ilgili değildir.
Dördüncü olarak, bu yazının temel gerekçesi şudur: Türkiye’de yukarıda yazdığım üzere türlü sorunlar için siyasi çözümlerin konuşulacağı bir ortam oluşmuştur. Bundan yararlanmak gerekiyor. İslami kesimin sevdiği bir ifade vardır: ‘Her şeyin bir vakti vardır’. Elbette hiç birimizin elinde bu tür denemelerin devlet tarafından ciddiye alınacağına dair bir garanti yok. Ancak halihazır ortam bize bir deneme yapma ikanı veriyor. Eğer bu zamanda bir girişimde bulunulmazsa bir sonraki imkânın ne zaman olacağını bilmiyoruz. Daha vahimi eğer PKK ile çözüm süreci başarı ile sonuçlanırsa, 1.2 trilyon dolarlık ekonomisi olan ve NATO üyesi bir devletin karşısında kalmış birkaç ‘hedeften’ biri belki en önemlisi haline gelmek riski var. Dünyada tuhaf şeyler olmaktadır yani çok dikkatli olmak gerekiyor. Cemaatin elde kalan gücü ve yapısıyla her zaman uluslararası sistemde güçlü bir karşılığı olacak olan Türk devletiyle uğraşması daha yıpratıcı hal alabilir. Küresel belirsizliklerin arttığı bir ortamda en temel amaç insanların uzun vadeli güvenliği ve mutluluğunu garantiye almak olmalıdır. Bu hedeflerin yanında diğer her konu ikinci olarak görülmelidir.
Ne yapmak gerekiyor?
Devletin, PKK ile yaptığı deneme ifade ettiğim gibi bizlere bir emsal sunuyor. Bu emsal ne AKP’nin ne PKK’nin kimliği ile ilgilidir. Esasen az çok Türk siyasi tarih bilenler, karşımızda Türk devlet geleneğinde ‘asi’ bir grup ile nasıl müzakere yapılacağının günümüz versiyonuna tanıklık etmektedir. Yani üç aşağı beş yukarı, siyasi çözüm denince Türk devleti böyle bir şey ister.
Önemli bir diğer nokta da şudur: Dünyanın neresinde olursa olsun siyasi çözümde merkez, devlettir. Devlet dönüşür, reform yapar ancak siyasi bir çözümde kuralı belirleyen devlettir. Yani hiçbir siyasi çözümden devlet yenilerek çıkmaz. Yenilmek devletin ontolojisine zıttır. O nedenle siyasi çözüm peşinde olanlar peşinen devleti yenmek fikrinden vazgeçmelidir.
Bu iki noktadan hareket edersek kritik olan PKK’nin kendini feshetmesidir. Ancak burada bir nüans var: PKK, kendini feshederken aslında PKK denen şeyin bir döneme ait yöntem olduğunu ve geçersiz olduğunu söylüyor. Ama sonuçta PKK feshedilmiş oluyor. Bu fesih ilanı yapılırken devlet elbette, sözgelimi Cemil Bayık’ın siyasi fikirlerini değiştirmediğini biliyor. Çünkü siyasi çözüm, hukuksal çözümden farklıdır. Siyasi çözümde ‘doğru nedir, haklı kimdir’ konusu ele alınmaz. Siyasi çözüm, güç ilişkilerine göre devletin kabul edeceği ama diğer tarafların da işine gelen çıkış yolu bulmaktır.
Dolayısı ile ‘cemaat’ ile ilgili siyasi çözümün açık şartı cemaatin, tıpkı PKK gibi halihazır örgütlenme biçimini feshetmesidir. Bunun ‘ne yani haksız olduğumuzu mu kabul edelim?’ gibi bir itirazla alakası yoktur. İfade ettiğim gibi siyasi çözüm, ‘kim haklıdır?’ meselesi değildir; ‘şartlar bu iken ne yapılabilir?’ meselesidir. O nedenle cemaatin, 1960larda Fethullah Gülen’in fikirleri ile meydana getirdiği örgütlenme biçimi lağvedilmelidir.
Yeri gelmiş iken şunu ifade etmek isterim: Soğuk Savaş’ta oluşmuş o örgütlenme biçimi sadece Türkiye için sorun değildir. Hiçbir medeni ülke klasik cemaat yapılanma modelini onaylamaz. Bunu anlamak için AİHM’in bazı cemaat üyelerinin lehine karar verirken bile Gülenizm hakkında eleştirilerini nasıl yaptığını okumak yeterlidir. Bir uluslararası ilişkiler hocası olarak zamanla cemaatin bu şeffaf olmayan yapısının AB ülkeleri içinde bile sorun haline geleceğini öngördüğümü yazmak isterim. Esasen bu konuda ciddi ve endişe verici bazı gelişmeler de yaşanmaktadır ancak onlar bu yazının kapsamına girmiyor.
Eğer cemaat, kendi klasik örgütlenme yapısını lağvetmezse ikinci bir seçenek olarak en azından Türkiye’de kendini ve faaliyetlerini lağvetmelidir. Bu birincisi kadar etkili olmasa bile karşılık bulabilir. Hafızası kuvvetli olanlar, PKK açılımını başlatan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin geçmişte cemaate yönelik böyle bir çağrıda bulunduğunu hatırlayacaktır. O zamanlar bağlamına oturtulmayan çağrının bugün yaşanan olaylar ışığında tekrar yorumlanması da ayrıca gerekiyor.
Cemaat yönetimi bunu yapar mı?
2017 yılında cemaat üzerine bir mülakatta cemaatin tepe yapısının kıyamet kopsa değişmeyeceğini söylemiştim. Bugün hâlâ yukarıda sıraladığım adımları bugünkü cemaat yönetiminin atmayacağını düşünüyorum. Neden?
Birincisi, cemaatin yöneten heyetin üyeleri, entelektüel, mesleki ve eğitimsel kapasitelerine göre asla hiçbir şekilde bulamayacakları bir imkanlar havuzunda yüzmektedir. Bu heyetin üyelerinin hatırı sayılır bir bölümü vasatlardan oluşuyor. Dolayısıyla olası siyasi yahut başka bir tür çözümün en büyük maddi kaybedeni bu vasatlar olacaktır. Bu vasatlığı iki örnekle resmedelim: Cemaat yönetimine yeni kan olacağı için katılan kişi, kamera karşısında arkadaşlarından birisinin cinlerle temasa geçtiğini ve bazı bilgiler aldığını ve kendisinin bu duruma Gülen’e aktardığını anlatıyor… İkinci bir örnek herkesin bildiği: NATO karargâhına bıraksanız belki helayı bulacak kadar İngilizcesi ancak olan Adil Öksüz.
İkincisi, bütün bu yetkilere ve imkanlara rağmen cemaatin tepe yönetimi hiçbir sorumluluk altında değil. Şöyle söyleyeyim: Cemaatin üyelerinin çoğu bu heyetin bütün üyelerini dahi bilmiyor. Aldığı kararlarla iki neslin hayatını karartmış kişilerin bazıları bir kere bile bir kamera karşısına çıkıp açıklamada bulunmadı. Cemaatin tedbir ilkesi bir nevi bu tepedeki azınlığın güvencesi haline gelmiş durumda. Cemaat yönetimini oluşturanların sahip olduğu bu sınırsız yetki sanırım tarihte peygamberler tarafından bile talep edilmemiştir. Ve nihayet bir iki manevra ile tepe yönetimi kıyamete kadar birbirini seçecek bir model geliştirerek bir tür kollektif otokrasi ilan etti. Böyle bir modeli ne bir İslami ne bir seküler siyasi teoriye dayandırmak mümkün.
Üçüncüsü, hareketin tepe yönetimi ile cemaat arasında – bazı yöntemsel sorunlara rağmen bir benzetme ile ifade edersek– İttihatçılar ve Osmanlı ahalisi arasındaki gibi bir bağ oluşmuştur. Osmanlı Devletini ve ahalisini, İttihatçılar çeşitli savaşlara sürüklemiştir. Sözgelimi Enver Paşa filan harp kararını alırken Karacabey’de soğan eken köylünün bundan haberi yoktu. Ancak o kararların bedelini cephede oğlunu kaybederek ödemiştir. Benzer bir durum cemaat ve tepe yönetimi açısından geçerlidir: Cemaat tabanını bir felakete taşıyan kişiler ve zihniyet, halen bu hareketi yönetmektedir. Dolayısı ile bu kişilerin bir normalleşmeye yanaşması kolay değildir. Burada bir noktayı da açıkça yazmak gerekiyor: Tepe yönetimi içinde alenen kriminal yani suç işlemiş kişiler vardır. Bunlar kelime oyunları, tevil ve alenen yalanlarla cemaatin masum mensuplarını kendilerine siper etmektedirler.
Dördüncüsü, cemaat tabanın tepeye kendini feda etme ilkesine göre çalışır. Yukarıdakiler nadiren hapse girer. Yukarıdakiler nadiren kötü evde yaşar. Yukarıdakiler nadiren maaşsız kalır. Yukarıdakiler nadiren pasaportsuz kalır… Mesela sürekli olarak ‘dünyaya dağıldık’ denir ama yukarıdakiler ya Amerika’da ya Almanya’dadır. Dolayısı ile ‘kendinizi taban için feda edin’ düşüncesi cemaati yöneten ekip için uçan develer kümesi gibi boş bir kümeye işaret eder. Elbette burada yaşanan olaylardan etkilenen, karakter sahibi önemli isimler vardır ancak bunlar da cemaatin tepe yönetimi tarafından izole edilmiştir.
Beşincisi, cemaat uzlaşan esneyen hatta koalisyon kurup gücü paylaşmayı bilen bir düşünce değil. Cemaatin sert bir ideolojisi var. Nitekim cemaatin bu günlere gelmesinin arkasındaki önemli bir neden de uzlaşmayı kabul etmemesi. En küçük eleştiri nedeni ile cemaate yıllarca katkı sunmuş kişileri harcamaktan çekinmeyen bu sert algının, siyasi açılım konusunda gerekli esnekliği göstermesini beklememek gerekiyor.
Bütün bu noktalar düşünülürse, cemaat yönetiminin ‘taban rahatlayacaksa biz ne fedakârlık gerekiyorsa yaparız’ diyeceklerini sanmıyorum. Umarım yanılırım. Peki bu durumda ne yapmalı?
Elitlerinin inisiyatif alması
Dışarıdan bakınca şöyle bir manzara var: Cemaatin vitrinini bir grup ilahiyatçı ve gazeteci oluşturuyor. Elbette bu kişiler cemaatin yönetiminin sıkı kontrolü altındalar. Kişisel kanaatim vitrindeki bu ilahiyatçı ve gazetecilerin büyük bir kısmı mahrem yapının PR ekibi olarak çalışıyor. Dolayısı ile cemaat nedir kimdir ne düşünür sorularını bu gruplar belirliyor. Halbuki cemaatin içinde devletten tasfiye olmuş akademisyenler, subaylar, doktorlar, yargıçlar, bürokratlar var. Burada çok kritik bir grup ise iş adamları.
Ancak bu kişiler inisiyatif almadıkları için cemaat ile ilgili algıyı ilahiyatçılar ve gazeteciler inşa ediyorlar. Daha kötüsü cemaati yöneten vasatlar, bu nitelikli insanların suskunluğunu cepte gördükleri için hangi sorun olursa olsun hesap vermeye yanaşmıyorlar. İsmail Sezgin’in ifade ettiği üzere cemaat yönetiminin anlayışı şudur: ‘biraz konuşurlar altı ay sonra unuturlar’.
Tarihsel ve siyasi algılar ve kırılma anları nitelikli az sayıda insanın aldığı inisiyatiflerle meydana çıkar. Örneğin, modern Çek tarihinin kırılma anlarından birisi Vaclav Havel’in de içinde bulunduğu 77 kişinin verdiği dilekçedir. Sanırım Erzurum Kongresi’ne katılanların sayısı yetmişten azdı. Buradan açıkça şunu ifade etmek istiyorum: Hareketin içinde olun yetişmiş insanlar – eğer cemaatin yönetimi adım atmayacaksa– inisiyatif almalıdır. Siyasi ve tarihsel gerçek, küçük sayıda insanlar tarafından inşa edilir.
17 Aralık’tan başlarsak yaklaşık 12 yıldır çok sayıda insanın hayatı zehir olmuştur. Cemaati yönetenlerin neredeyse bütün öngörüleri yanlış çıkmıştır. İnsanlara alenen din sömürüsü yapılmış rüyalarla türlü dini kavramlarla hayal satılmıştır. Hepimiz bu tür lafların zaman kazanma için yapılan ucuz taktikler olduğunu biliyoruz. Temel iddia şudur: ‘Gelecekte bir gün işler daha iyi olacak.’ Diyelim bu iddia doğru olsun ve 2030 yılında her şey çok güzel olacak olsun. Böyle bir şey olacak olsa bile bugün adım atmaya engel midir? Öte yandan 2030 yılına kadar Türkiye’de yahut yurt dışında ölecek olanlar için bunun bir anlamı var mı? Tarih hükmünü 2100 yılında cemaat lehine verse bize bunun bir faydası var mı? Bir tarihçi ortaya çıkıp ‘bir kazı yaptık ve Hititler filan konuda haklıymış’ dese bunun bir kitabın dipnotu olmak dışında bir faydası var mı?
Cemaatin içinde yetişmiş subayın, hâkimin, akademisyenin kendi eğitim ve mesleki ölçüleri ile manzaraya bakması gerekiyor. Bu gördüğünüz vasatlar sizce yaşadığımız modern dünyanın ve Türkiye’nin karmaşık sorunlarına analiz edip sonuç üretecek siyaset geliştirebilir mi? Şu dinlediğiniz cemaat ilahiyatçılarının anlattığı orta okul vasatındaki düşünceler çocuklarınızı ikna ediyor mu? Eğer bu sorulara cevabınız ‘hayır’ ise sizin inisiyatif almanız gerekiyor!
O nedenle eğer cemaatin tepe yönetimi adım atmazsa sayısına bakılmaksızın çeşitli meslek gruplarından çıkan cemaat mensuplarının inisiyatif alması gerekiyor. Mantıksal olarak elimizdeki en iyi ikinci siyasi çözüm önerisi budur.
Eğer bu yapılmazsa ne olur? PKK ile 50 yıl savaşan devlet cemaatle ne kadar süre gerekirse o kadar kavga etmeye devam edecektir. Daha kötüsü, cemaatin bütün yetişmiş insan gücünü geçmişte yaptıkları hatalarla heder eden bu tepedeki vasatlar benzer hataları tekrar edeceklerdir.

Burada Türkiye’de bir iktidar değişikliğinin bu kavgayı bitireceği öngörülebilir. Ancak bir nüansın altını çizmek gerekiyor: Türkiye’de cemaate tepki AKP’yi aşmaktadır. Bunu çok iyi analiz etmek gerekiyor. Gülenizm bir kurum olarak meşruiyetini yitirmiştir. Yani başka bir parti bile iktidara gelse şartlar cemaat tabanına yönelik düzelebilir ancak kurumsal Gülenizm meşruiyetini kazanmayacaktır. Türkiye’de devlet bazen bir grupla uğraşır. Örneğin 12 Eylül’de çeşitli sol ve sağ gruplarla uğraşmıştır. Ancak devlet bazen de çeşitli grupları kategorik olarak gayri meşru ilan eder. Sözgelimi DHKPC ve PKK gibi. Kanaatim odur ki, cemaat böyle bir kategoriye girdi. Yani normalleşme ancak bireyler için geçeri olur asla kurumsal düzeyde olmaz.
Burada daha kötü olan şu: Kurumsal meşruiyetiniz olmazsa devlet sizinle siyaseten uğraşır. Bu Sultan Yavuz’un gaddarca iki yaşındaki kardeşini boğdurması gibidir. Burada ‘falan hakim ne demiş, falan kanun ihlal edilmiş’ gibi itirazların etkisi olmuyor. Siyaseten sizi yok etmek isteyen devlete, hukuksal argümanlarla karşı gelmek mümkün değil. Öte yandan siyaseten uğraşma salt Türkiye ile ilgili değildir. Ukrayna savaşından sonra Avrupa ülkeleri gözünün yaşına bakmadan, özel mülkiyet hakkı demeden bazı Rus zenginlerinin mallarına el koymuştur. Şöyle başka bir örnek vereyim: AİHM, Türkiye mahkemesinin Öcalan mahkûmiyet kararını 6. Madde yani en ağır biçimde doğru yargılama olmadığı gerekçesi ile iptal etmiştir. Türkiye bunu tanımamıştır. Ben siyaseten bir grupla uğraşmayı yanlış buluyorum ancak bir siyaset bilimci olarak vaziyet bu iken başka türlü tepki vermenin boş olduğunu hatırlatıyorum. Yani, devlet sizinle siyaseten uğraşıyorsa buna mahkeme salonunda karşılık vermek mümkün değildir. Yapılacak iş siyasi bir çözüm aramaktır.
Hal böyle olunca cemaatin içinde yetişmiş kişilerin inisiyatif alması Türk kamuoyu ile temasa geçmeyi denemesi gerekiyor. Burada başta mağdur olmuş iş adamlarına da büyük iş düşüyor. Bunun yegâne yolu ise bu kişilerin görüşlerini ve önerilerine içeren metinler yolu ile Türkiye ile temasa geçmeyi denemesidir. Bu yapılmadığı sürece insanlar kaderini cemaatin zealot’larına teslim etmiş olacaktır. Bazen bir ilahiyatçı bazen bir gazeteci bazen bir trol olarak hareket eden cemaatçi zealot yüzünden bu kadar çekilen sıkıntıya rağmen Türkiye’de bir mağduriyet algısı bile oluşmamıştır. Kötüsü bu zealot’lar bazen hızını alamamakta sadece AKP ile değil CHP diğer partiler ile de kavga etmektedir. Bu anlamsız kavgaların maalesef maliyetini taban yükleniyor.
İnisiyatif alması gereken yetişmiş cemaatçiler suskun kaldıkça, algıyı belirleyen bu zealot’lar yüzünden tabanın büyük bir kesiminin eleştirel pozisyonda olduğu da görülmüyor.
Eğer yetişmiş bu kişiler birikimleri, kişilikleri ve mesleklerinin kredisi ile inisiyatif almazsa ‘mor odada tartışma yapanlar, Ahmet Dönmez gibi gazeteciler ve üç beş akademisyenin yazıları dışında ne var ki?’ algısı kalıcı hale geliyor. Halbuki, Türkiye toplumunun ve devletin görmesi gereken son derece kritik bir gerçek var: Cemaatin büyük bir kesimi, cemaat tepe yönetimine güvenmiyor ve ciddi eleştirel bir pozisyonda. Geçmiş bir on yıldan bahsediyoruz. İnsanlar hiç yaşamadıkları şeyleri yaşadılar ve herkes bir muhasebe yaptı.
Yurtdışı taban: Gizli konformizm
Siyasi çözüm konusunda sosyolojik olarak nitelenecek bir sorun da yurtdışındaki cemaat mensuplarının farkında olsun olmasın içine girdikleri konfordur. Türkiye’de ‘KHK’lı kaymakam intihar etti’ gibi haberler devam ederken yurtdışındaki taban, elbette çeşitli sıkıntılar çekmiş olmasına rağmen, zamanla düzenini kurmuştur. İnsan Almanya’da taksi şoförü olsa iyi bir düzen kurar. Yurtdışındaki cemaatçiler dolayısı ile neredeyse on yıl sonra düzenlerini kurmuşlardır. İnsanların çocukları iyi okullara gitmektedir. Yazın insanlar Yunanistan, Hırvatistan, İspanya yahut İtalya’da tatil yapmaktadır. Bir yandan bu vaziyet kaçınılmazdır çünkü ‘hayat devam eder’ kimse sürekli üzülmez.
Yurtdışındaki tabanın zamanla düzenini kurması onlar üzerinde Türkiye’deki tabana yönelik bir siyasi çözümü zorlamak şeklinde bir saik oluşmasına engel olmaktadır. Hatta bazı kişiler farkında olmadan ‘aman toz kalkmasın biz kendimizi kurtardık’ psikoloji içindedir. Yurtdışındaki taban elbette Türkiye’deki KHK’lılar ile ilgili yardımlaşma gibi faaliyetler yapmaktadır. Ancak aradan neredeyse on yıl geçmiştir ve insanların kendi sorunları ve konuları vardır. Hal böyle olunca, cemaat ile ilgili planlanacak her türlü siyasi çözüm bu sosyolojik dinamiği hesaba katmak zorundadır.
Devletin yapması gereken
Bir siyasi çözüm ancak ve ancak devletin kabul etmesi ile başlar. Bu nedenle yukarıda altını çizdiğim dinamikler ve koşullar ışığında devletin neler yapabileceğini tartışmak gerekiyor.
Öncelikle şunun altını çizmek gerekiyor: Paradoksal olarak bugünkü cemaatin tepe yönetimini ayakta tutan devletin cemaate yönelik siyasi bir yumuşamayı kabul etmemesidir. Tuhaf bir şekilde büyük ölçüde cemaatin tepe yönetimi – pek çok açıdan kendi tabanında meşruiyetini kaybetmiş olmasına rağmen– ‘Türkiye’de mağduriyet devam ediyor’ sloganı ile ayakta kalmaktadır. Türkiye’de KHK’lılara yönelik sert siyaset, Cemaatin tepe yönetiminin birincil meşruiyet kaynağıdır.
Devlet, bir şekilde cemaate yönelik siyasi bir açılım olabileceğini ifade etmek zorundadır. Bu ifade edilmediği sürece cemaatin içinde düştüğü kısır döngü kırılamaz. En eleştirel olanlar bile ‘devlet affetmez’ diyerek benimsemediği yapının içinde yahut yakınında kalmaya devam etmektedir. Devlet insanlara bir çıkış imkânı verirse, cemaatin tepe yönetiminin varlık nedeni olan döngü kırılacaktır.
Peki bu nasıl kırılır?
İlk olarak, cemaatin tepe yönetiminin adım atması talep edilebilir. Eğer bu gerçekleşmezse, devlet cemaat içinde inisiyatif alacaklara yönelik bir yaklaşım geliştireceğini ilan edebilir. Tekrar altını çizerek belirtmek isterim: Eğer, cemaat konusunda bir çözüm olacaksa bunun olmazsa olmaz şartı devletin cemaat içinde siyasi çözüm isteyenleri muhatap alacağına yönelik bir eğilim içinde olmasıdır. Devlet şunu unutmamalı: On yılı aşan bir süredir büyük baskılar içinde yaşayan bir kütle var ve bu kütle Türkiye Cumhuriyeti hakkında bir tür ‘ümitsizlik’ içinde. Devletin asla ve asla onları muhatap kabul etmeyeceğini düşünüyor. Bu nedenle devletin önce bu algıyı sarsması gerekiyor. Bir tür ‘kapan’ içinde kalmış ve elinden tek yanlı bir şey gelmeyen bu kişilere devlet onurlu ve makul bir çıkış sunmalıdır.
Devletin her zaman yapabileceği şeyler vardır. Ben bu yazıda bazı öneriler sunuyorum. Ancak devlet tek yanlı olarak başka bazı adımlar da atabilir. Cemaat tepe yönetiminin asla değişmeyeceğini varsayarsak, devlet arada sıkışmış cemaat mensuplarının kendini ayrıştırması için bazı modeller geliştirebilir. Hayatın olduğu gibi siyasetin de ilkesi aynıdır: Bir konuda tam çözüm yoksa kısmı çözümlere yönelmek gerekiyor.
Sonuç: Davalar, araçlar
Bundan iki yüz yıl önce AKP yoktu cemaat de yoktu. İki yüz sene sonra ikisi de yine olmayacak. İnsanlar farklı görüşlere sahip olabilir. Ancak herkes kendi ‘meşrebince’ bir iyilik teorisinin peşinde koşar. Dolayısı ile şartların oluşturduğu bütün yapılar, kurumlar araçtır ve değişir. Önemli olan değerlerdir. Dolayısı ile şartların değiştiğini görerek iyiliğin temel öznesi olan bireyin önünü açmak için bazı araçlardan vazgeçmek olgunluktur. Bireylerin elinin kolunun bağlandığı seçeneklerde kurumların ayakta kalmasının hiçbir faydası yoktur.
Türkiye’de AKP dahil bazı çevreler cemaate yönelik açılımı gereksiz görebilir. Ancak İşletme’nin ‘toplam kalite’ prensibini hatırlamak gerekiyor. Peygamber’in dediği gibi toplum bir bedene benzer. En küçük yahut ‘önemsiz’ görünen organdaki sancı bütün herkesi etkiler. O yüzden cemaat sorununu kanayan bir yara olmaktan çıkarmak toplumun her kesimi için hayırlıdır.
Türkiye’de elbette demokrasi ve hukuk devleti konusunda büyük sorunlar var. Ancak mükemmeli beklemek strateji olamaz. Bütün sorunlara rağmen bir katkı imkânı olursa harekete geçmek gerekiyor. Belki de Türkiye’nin yıllardır çözülemeyen sorunları böyle çözülecek. Devletin ancak şunu da görmesi gerekiyor: Cemaatin tabanı yurtseverdir. Standart Anadolu kültürünün bir ürünüdür. Devleti ele geçirmek, devlet ile kavga etmek gibi bir düşüncesi asla söz konusu değildir.
Nihayet, AKP ve cemaat, İslam’a önem veren kişilerin etkisinde yapılar. İslam’da ahlaki karakter kişinin en zor ve yakın konularında belli olur. Herkes Latin Amerika’daki birine affetmenin fazileti üzerine vaaz verir. Ama test şuradadır: Sana yapılanı affedebiliyor musun? Peygamber amcasını öldüren kişiyi affetmiştir. En kişisel olanı affedemeyenlerin kendi hayatlarına etkisi olmayanlar konusunda affetmek üzerine vaaz vermesi boş bir söylemdir.
Sonuç olarak, Türkiye Kürt sorunu bağlamında bir açılıma başlamıştır. Bu bağlam cemaat sorunu konusunda da bir fırsata dönüştürülmelidir. Burada ilk adımı atmak cemaat yönetimine, eğer bu kişiler adım atmazsa cemaat içinde belirli mesleki ve entelektüel birikme sahip olanlara düşüyor. Daha sonra ise devletin mutlaka buna bir karşılık vererek, cemaat tabanındaki bir çözümün olmayacağına yönelik ümitsizliği kırması gerekiyor.
Yazarlar
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
17.06.2025
27.05.2025
24.03.2025
10.03.2025
23.02.2025
16.02.2025
27.01.2025
3.12.2024