Gökhan BACIK
Ekonomik krizi açıklamak için iktisatçıların uzlaştığı nedenlerden birisi şu: Türkiye, 2000’lerin başından beri dışarıdan ucuz maliyetli bol para buldu ancak bunu inşaat gibi alanlarda heba etti.
Peki, İslamcılar neden bu kadar zamana ve paraya sahipken, inşaat dışında daha nitelikli ekonomik bir model kuramadı? Bu sorunun cevabı; içinde AKP, Gülen cemaati ve diğer İslami oluşumlar olmak üzere İslami hareketin rantiyeci kökeninde saklıdır.
Kısaca rant ekonomisini tanımlayalım:
Petrol satışı, Suudi Arabistan’ın bütçe gelirlerinin yaklaşık yüzde 87’sini oluşturur. Arabistan gibi gelirini halktan vergi ile değil rant üzerinden elde eden hükümetler, ekonomik olarak elleri rahat oldukları için halkı istedikleri gibi idare ederler.
Ancak, rant rekabetle yani yeteneklerin yarışması ile üretilen bir gelir olmadığı için kof büyüklük üretir. Niteliksiz kof büyümenin örneklerinden birisi inşaattır. Rant toplumları sürekli olarak büyük inşaat projelerinin peşindedir.
Öte yandan, ranttan gelen gelir, yeteneklere, rekabete yani liyakate göre dağıtılmadığı aksine hükümetin itaat beklentilerine göre dağıtıldığı için, rant gelirinin esas olduğu çevrede sosyalleşen bireyler de, rekabetçi ve mesleki yeteneklerinde donanımlı olmazlar.
Politik mantığa ve itaate göre dağıtılan rant, insanlarda uyuşukluğa yol açar. Rant düzeni yenilikçi, ısrarcı, rekabetle kendini geliştiren girişimci bireyi üretmez. Pek çok Ortadoğu ülkesinde rant modelinin sorunlarını gözlemlemek mümkündür.
Şimdi Türkiye’ye gelelim: İslami hareketin para üretme stratejisi büyük ölçüde rantiye modelidir.
İslami gruplar başlangıçtan beri esas olarak yardım, himmet, bağış, burs, hibe gibi ekonomik çaba ve girişimciliğe dayanmayan gelir kaynakları ile büyümüştür.
Bu bağlamda İslamcıların Refah Partisi (RP) döneminde belediyeleri kazanmaya başlaması ile, İslami hareket ve rant arasındaki ilişki daha da gelişmiştir.
Zamanla İslami gruplar milyar dolarla ifade edilen ekonomik büyüklükleri yönetmeye başlamıştır. Ancak girişimcilik, risk, rekabet gibi unsurları gerektirmeyen bu gelir sağlama yöntemleri, rantiye modelinin tipik sorunlarını üretmiştir.
Zira tarikat, parti yahut cemaat, topladığı parayı büyük ölçüde kendi grup ‘bürokrasisinin’ öngördüğü biçimde, temelde elbette itaate göre, yani idari bir mantıkla dağıtmaya başlamıştır.
Bu yapı asla rekabetçi, eleştirel bir insan tipine izin vermemiştir. Petrol geliri ile istediği gibi düzen kuran Arap rejimleri gibi, İslami gruplar rant sağladıkları sürece kendi iç yapılarında hiyerarşik yapılar kurmuşlardır.
Örneğin bugün mağduriyetler yaşayan ve Gülen Cemaati ile birlikte alınan pek çok önemli işadamının, bu hareketin son 10 yılda aldığı kritik hiçbir kararda etkisi yoktur.
Çünkü diğer İslami gruplar gibi Gülen cemaati de işadamlarını karar alma sürecine katmaz. Diğerleri gibi Gülen Cemaati de, mesleksiz veya mesleği körelmiş kişilerden oluşan çekirdek bir grup bürokrasisi üzerine kurgulanmıştır.
Örneğin, Gülen Cemaati’nin kurduğu Bank Asya, Kaynak Holding gibi kurumların üzerinde etkili olan Mustafa Özcan ilahiyat eğitimi almış, eskiden vaizlik yapmış, iktisat alanına dair teorik ve pratik birikimi olmayan bir kişidir.
Bu rantiyeci yapı İslami hareketin içinde yetişen bireylerin rekabetçi ve mesleki konularda yeterli olmasını engelledi. İşin merkezinde her zaman gelirleri İslami grubun idari mantığına göre harcayan ve dağıtan ‘bürokratlar’ oldu.
Ne var ki, bu durum İslami gruplarda kaçınılmaz olarak kof büyüklükler üretti. İslami jargonla konuşursak, bu yapı keyfiyete (kalite) değil kemiyete (çokluk) sebep oldu.
Bu gücün ürettiği kemiyet; meydanda kalabalık, bürokraside çoğunluk, büyük binalar, hakimler, savcılar, yollar üretti ama keyfiyet konusunda başarı gösteremedi.
AKP büyük inşaatlar yapıyor, meydanlara milyonları dolduruyor. Ancak AİHM tarafından yeterli bulunacak üç tane İslamcı hâkim bulunamıyor.
Bina fetişizminde Gülen Cemaati de aynı çizgideydi. Bugün binlerce hâkim, bürokrat, subay mağdur ancak Gülen Cemaati’nin içinde sosyalleşmiş bir tane tanınmış karikatürist, şarkıcı yahut romancı bulmak imkânı yok.
İçkin rantiyeci yapı nedeniyle, neredeyse 20 yıldır Türkiye İslami hareketin kontrolünde olduğu halde kültürel hayat hâlâ sekülerlerin hegemonyası altında.
İslami hareketin rantiye modelinden kaynaklanan sert hiyerarşisi, bağımsız yetenek gerektiren alanlarda örnek üretemiyor. Kamuoyunda gördüğümüz pek çok İslami rol model, bireysel yeteneklerinden ziyade arkasındaki kalabalığın ve siyasi gücün sayesinde işlerini yapıyor.
Bugünkü krize dönersek, Cumhurbaşkanı Erdoğan dâhil İslamcı bürokratların ve siyasilerin pek çoğu bu rantiyeci model içinde sosyalleştiler. Nitekim, rant geleneğinden gelen AKP, geçen 10 yılda dünyadaki ucuz ve bol parayı aynı rantçı mantıkla kullandı: Yollar yaptı, milyonlarca insana sosyal yardım dağıttı.
Ancak bu devir bitti. İslamcıların üretmesi, girişimcilik örnekleri sergilemesi, rekabet etmeleri ve yaratıcı olmaları gerekiyor. Ancak bunu yapmaları zor.
Kısa sürede kendine güvenen, girişimci, mesleğinde küresel olarak kendini kabul ettirmiş bir nesil yetiştiremeyeceklerine göre önlerinde iki yol var:
Birincisi seküler akıldan yardım almak. Nitekim, hükümetin McKinsey ile yılan hikâyesine dönen ilişkisi böyle bir denemedir.
Hâlbuki İslamcılar Türkiye’nin yetişmiş seküler akıllarından da esasen hizmet alabilir. Ancak, İslamcı siyaset bugün yerli olsun yabancı olsun seküler bir yönlendirmenin talep edeceği asgari şeffaflığı sağlayacak durumda değildir.
İkinci ihtimal ise geleneksel çizgide devam etmek yani rantiye modeline daha sarılmak ve bunun sonucu üretim, risk gibi kavramlarla uğraşmak yerine devletin gücünü kaba biçimde kullanmaktır. Zaten, süpermarketlerde fiyat denetimi yapan zabıta memurları ikinci ihtimalin ağır bastığını gösteriyor.
Yazarlar
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Terörsüz Türkiye süreci’ ile 15 Temmuz’u birlikte anma… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluAKP’nin AB planı: Çözüm süreci, sermaye akışı için nasıl kullanılacak? 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKendini gerçekleştirebilecek kehanet: DEM-Cumhur İttifakı 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol15 Temmuz ve OHAL 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNETürkler, Kürtler şimdi de Araplar ve sonra yeryüzünün bütün halkları 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALU“Beraber yürüyeceğiz” ama nereye doğru Payidar! 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSürecin en büyük riski 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2025
27.05.2025
24.03.2025
10.03.2025
23.02.2025
16.02.2025
27.01.2025
3.12.2024
19.11.2024
7.11.2024