Gökhan BACIK
Danıştay’ın Andımız kararı ile Türkiye’de yeniden bir kimlik tartışması başladı. Andın okutulup okutulmaması konusundan ziyade bu metinde bulunan “Türküm” kavramı tartışmaların ana konusunu oluşturuyor.
Sorular şunlardır: Türkiye’de yaşayan insanların hepsine Türk denecek mi denmeyecek mi?
Doğal olarak ikinci soru da şudur: Eğer denmeyecek ise ne denecektir?
Konuya yönelik ılımlı milliyetçi görüş, Türklüğün bir ırkı ve etnik grubu temsil etmediğini hangi etnik kökenden gelirse gelsin herkesi bağlayan bir üst kimlik olduğunu iddia etmektedir.
Buna göre Anadolu’da Tükler, Kürtler, Arnavutlar, Çerkesler gibi değişik etnik gruplar vardır ve bunlardan bir tanesi olan Türklük tarihsel ve demografik koşullar nedeni ile doğal olarak üst kimlik olarak tanınmayı hak etmektedir.
Dolayısıyla diğer gruptan insanlara düşen Türklüğü bir üst-kimlik olarak kabullenmektir.
Aynı konuda radikal milliyetçi görüş ise üst kimlik kavramına dahi karşıdır. Bu görüşe göre Türkiye’de bir tane milli kimlik vardır ve bu Türklüktür. Bir üst kimlik arayışı ülkeye bir ihanettir.
Öğrencilerin “Türküm” şeklinde ant okumasına karşı olan blok ise HDP, AKP ve bazı entelektüel çevrelerden oluşmaktadır. Ancak bu bloğun çıkış noktaları da farklıdır: Örneğin HDP, Kürt kimliğini tanıyacak bir üst kimlik arzusundadır.
AKP ise Türklük kavramına çok kültürlü bir siyaset arzusundan ziyade bu tartışma üzerinden Kemalizm-CHP eleştirisi yapmak fırsatını ele geçirdiği için karşıdır. Yoksa AKP’nin bugünkü kimlik siyaseti epey ileri bir milliyetçilik sloganı olan “tek millet-tek vatan-tek devlettir-tek bayrak” şeklindedir.
Türkiye’de kimlik sorununun kısa vadeli bir sürede çözüleceğini beklememek gerekiyor. Bu pesimist bakışın iki temel nedeni bulunuyor:
İlk olarak, kimlik siyaseti Türkiye’de politika yapmanın kullandığı enerjinin büyük bir kısmını sağlıyor. Başka bir ifade ile Türkiye’de siyaset kimlik sorununun ürettiği yarayı kaşıyarak enerji devşiriyor.
Siyasi elitler, her sorunu bir şekilde kimlik fay hattının üstüne kaydırıp bir kimlik kavgasına dönüştürüyorlar. Böylece insanlar domates fiyatı neden arttı gibi bir konuda bile kendini kimlik kavgasının içinde buluyor.
Kimlik sorunu üzerinde günlük olarak devam eden siyaset, doğal olarak her bir alt kimliği keskinleştiriyor diğerine yönelik nefretini artırıyor.
Bugün Türkiye birbirinden nefret eden siyasi kümelenmelerden oluşmakta olan bir ülkeye dönmüştür. Bu kümeler arası ilişkinin ana dinamiği nefrettir. Doğal olarak nefreti en iyi yöneten, ülkeyi yönetebilmektedir.
Böylece, kimlik sorunu siyaseti irrasyonel hale getirmektedir: “İşsiz kalsam bile partime destek olmalıyım” düşüncesi siyasetin özündeki bireyin karar değiştirme prensibini fiilen felç etmiştir.
İkinci olarak, kimlik siyaseti salt teorik tartışmalarla çözülmez. Bir bakıma kimlik, bir ülkenin somut başarıları ile benimsenir.
Başka ifade ile kimlik bir ülkenin marka değeridir. Örneğin, pek çok ülkede insanlar Norveç pasaportu dağıtılsa almak için kuyruğa girerler. Yine her yıl kura ile piyango usulü ABD pasaportu dağıtılmakta ve binlerce insan buna başvurmaktadır.
Çünkü Norveç kişi başına gelir, demokrasi, adalet, bilimsel ilerleme, başarılı şehirleşme gibi alanlarda başarılı bir örnektir. Kendi ülkesinde Kürtlük, Türklük kavgasını inatçı biçimde vermekten çekinmeyenler, bir fırsatını bulursa hiç teorik itiraz etmeden ceplerine Norveç pasaportu koymaktadırlar.
Zıt bir örnek verirsek günümüz Irak’ında vatandaşlık konusu anayasal düzeyde gayet liberal olarak çözülmüştür. Bu ülkede Kürtçe anayasal düzeyde resmi dil olarak kabul edilmiş ve Kürtlere bir otonom bölge dahi verilmiştir. Anayasal düzeyde liberal yaklaşımları kabul etmek açısından Irak, Türkiye’den daha ileri bir noktadadır.
Ancak dünyada Norveç, Almanya gibi ülkelerin pasaportlarına yönelik ilgiyi Irak örneğinde asla görmezsiniz.
Bu örnekler şunu gösterir: Kimlik bir ülkenin markasıdır ve ekonomik gelişme, demokratikleşme gibi alanlarda başarısız ülkelerin kimliğinin benimsenme olasılığı her zaman daha düşüktür.
Örneğin üst kimliğin Osmanlı olduğu dönemlerde de yaygın Kürt yahut Arnavut isyanlarına -üstelik Türkçülüğün Osmanlı elitlerinin başat ideolojisi olmasından önceleri- rastlamak mümkündür.
Bu tartışmalar bize şunu anlatıyor: Salt teorik bazı önermelerle kimlik sorununu çözmek imkanı yoktur. Elbette kimlik sorununda kelimeler, kavramlar önemlidir ve konunun önemli bir boyutudur ancak salt bunları iyileştirmekle çözüme ulaşılacağını beklemek yanlış bir düşüncedir.
Bütün bunları bir arada düşünürsek bir ülkede kimlik sorununun çözümü öncelikli olarak üç somut başlık altında ne yapıldığına göre mesafe alır:
-
Siyasetçilerin kavgalarını kimlik sorunlarının oluşturduğu fay hatları üzerine yıkmaması,
-
Ülkenin idaresinin kimlik sorunlarını çözecek biçimde merkezi ve adem-i merkezi yönetim ilkelerine göre en başarılı ve işe yarar nasıl örgütleneceği,
-
Nihayet, ülkenin ekonomik gelişme, demokratikleşme gibi somut alanlarda başarılı olması.
Bu üç somut alanda tatmin edici ilerleme olmadığı sürece kimlik sorununu salt teorik tartışmalarla bir yere vardırma imkanı yoktur.
Yani, popüler tartışma konusu olan Andımız üzerinden konuyu özetlersek: Kimlik sorunu sadece “Türk müyüm değil miyim?” tartışması değil aynı zamanda “doğru muyum değil miyim?”, “çalışkan mıyım değil miyim?” tartışmasıdır.
Yazarlar
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Terörsüz Türkiye süreci’ ile 15 Temmuz’u birlikte anma… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluAKP’nin AB planı: Çözüm süreci, sermaye akışı için nasıl kullanılacak? 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKendini gerçekleştirebilecek kehanet: DEM-Cumhur İttifakı 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol15 Temmuz ve OHAL 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNETürkler, Kürtler şimdi de Araplar ve sonra yeryüzünün bütün halkları 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALU“Beraber yürüyeceğiz” ama nereye doğru Payidar! 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSürecin en büyük riski 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2025
27.05.2025
24.03.2025
10.03.2025
23.02.2025
16.02.2025
27.01.2025
3.12.2024
19.11.2024
7.11.2024