Gökhan BACIK
Hem Ali Babacan’ın hem Ahmet Davutoğlu’nun yeni bir parti hazırlığı içinde olduğunu kamuoyu öğrenmiş bulunuyor.
“Eski AKP’liler” olarak bilinen Abdullah Gül, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu gibiler hakkında hem bir beklenti hem bir bezginlik var. Birkaç yıldır konuşulduğu halde somut bir parti girişiminin gerçekleşmemesi bu kişilere yönelik bir tepki de oluşturdu. O nedenle Davutoğlu cephesinden gelen açıklama somut olduğu için önemli.
Yeni parti konusunda ilk soru hangi siyasal boşluğun doldurulacağı. Davutoğlu’nun kullandığı dil, ilk hedefinin AKP tabanı olduğu algısını üretiyor. İkinci bir nokta, Davutoğlu’nun İslamcı söylemi koruyacağı algısı. Davutoğlu, merkez sağ, merkez, liberal gibi kavramlara mesafeli duruyor. O daha ziyade İslami hareketin zaafa uğradığı ve bir şeyler yapılması lazım geldiğini söylüyor.
Bir bakıma Davutoğlu, İslami hareketin kasabalılaştığını ve şirazeden çıktığını bunu daha şehirli ve yüksek kültür kodlarına göre kendi liderliğinde toparlayacağı imajını veriyor. Ancak sonuçta bu görünüm, İslamcı siyasetin devamı olma iddiasıdır.
Hal böyle olunca örneğin Batı’dan bakınca Davutoğlu’nun, Batı bloku ile Erdoğan kadar olmasa da sorunları devam ettireceği düşünülüyor. Erdoğan gibi inatlaşma üzerine kurulu olmasa bile Davutoğlu, Batı ile mesafeli olacaktır. Zira Davutoğlu’na göre Türkiye, Batı bloğunun sıradan bir üyesi değil tarihsel gücü ve istisnailiği olan bir aktördür.
Ne var ki, dış politika Davutoğlu’nun politik liderliğinde bir tür “sabıka kaydı” gibidir. Pek çok kişi Suriye gibi konularda Türkiye’nin yaşadığı sıkıntıların sorumlusu olarak kendisini görüyor. Hemen bu bağlamda geçmişten gelen ikinci rezervasyon Başbakanlığı döneminde Kürtlere yönelik siyasetidir.
Dolayısı ile Davutoğlu’nun bu konularda yeni neler söyleyeceği önemlidir. Yeni şeyler söylemek yerine, Davutoğlu Suriye krizi ve Kürt sorunu gibi konularda aslında ne kadar isabetli kararlar aldığını tekrar ederse başlangıçta yanlış bir adım atmış olur.
Ali Babacan ise muhtemelen salt AKP tabanına değil geleneksel merkez ve merkez sağın hepsine hitap etmeyi deneyecektir. Özal ile başlayan Erdoğan ile ayyuka çıkan süreçte Türkiye’de merkez sağ ve aşırı sağ birbirine karışmıştır. Babacan, merkez ve liberal sağı tekrar piyasa merkezli bir çizgide toparlayabilir. Babacan’ın İslamcı bir siyasi lider olarak algılanmıyor olması avantajdır.
Babacan isminin popülaritesinin ana nedeni şüphesiz ekonomidir. Hem Türkiye’de hem dünyada Babacan’a yönelik ciddi bir kredi söz konusu. Pek çok kişi liderliğe soyunması durumunda Babacan’dan ekonomi konularında konuşan, reel sorunları önceleyen birisi olmasını bekliyor.
İşsizlik, enflasyon gibi reel sorunlarla boğuşan Türkiye’de beka söylemi gibi soyut konulara yönelik bir tepki oluştu. Bu boşluk, Ali Babacan gibi siyasilere imkan alanları açabilir.
Unutmamak gerekir ki, eski merkez ve liberal sağın liderleri olan Turgut Özal ve Süleyman Demirel gibiler teknik konularda uzmanlaşmayı seven ve reel sorunlar üzerinden siyasi dil geliştirmeyi başaran kişilerdi. Babacan da böyle bir siyasal dil geliştirebilir.
Siyasal dil çok önemlidir: Örneğin Babacan’a göre Davutoğlu daha soyut söylem kullanmaktadır. AKP’ye karşı yayımladığı son manifesto bile aşırı soyuttur. Davutoğlu toplumla konuşurken günlük dile hakim olmayı tam olarak başaramamaktadır.
Batı ile ilişkiler konusunda da şüphesiz Babacan’ın her açıdan birkaç adım önde olduğunu düşünmek gerekiyor. Babacan’ın hem ekonomik olarak hem dış politika açısından Batı bloku ile uyum içinde olacağı beklenmektedir.
Burada önemli bir nokta AB konusudur. Türkiye’nin AB ile olan ilişkileri şu an sahipsizdir. Davutoğlu’ndan da bu konuyu sahipleneceğine dair bir işaret söz konusu değildir. Babacan bunu yapabilir.
Burada bir noktanın altını çizmek gerekiyor. Türkiye’de iyi kötü bir demokratik ve hukuk devleti düzeni arzulanıyorsa, ülkenin dünya siyasetinde yönü hayati önem taşımaktadır.
Örneğin, Türkiye’nin yüzü Rusya’ya ve Çin’e bakarken ülke içinde ne liberal ne sosyal demokrat bir düzen beklemek gerçekçidir.
Burada sorun hem liberal sağın hem solun seçkinlerinin algısındadır. Hem sağdan hem soldan kişiler, kapitalizm ve sömürgecilik eleştirisini öyle abartmışlardır ki bu bir Batı düşmanlığına dönmüştür. Amerikan karşıtlığı ve kapitalizm karşıtlığı bağlamında büyüyen bir dalga, sol ve liberal sağı Batı’dan koparmaktadır.
Türkiye’de bazı muhafazakar-liberallere yahut sosyalistlere bakarsak, sanki Batı A’dan Z’ye kapitalist baronlar ve sömürgecilerden oluşuyor. Halbuki Batı’da sosyalist, sosyal demokrat, liberal ve merkez partiler de var ve üstelik bunlar pek çok yerde hükümetin parçası konumundalar.
Büyük bir yanılgı ile pek çok liberal-muhafazakar ve sosyalist Türk seçkini, Batı ile kavga ederek Türkiye’de demokratik, seküler bir hukuk düzeninin mümkün olabileceğini düşünüyor. Batı’dan kopmuş bir Türkiye’nin varacağı yer ya milliyetçi-İslamcı ya da milliyetçi-solcu söylemle bezenmiş bir tür otoriter rejimdir.
O nedenle yeni parti tartışmalarının en hayati konularından birisi Türkiye’nin Batı ile olan ilişkilerini tekrar gündeme almaktır. Türkiye’de demokrasinin yeniden inşası için bu hedefe uygun bir dış politika şarttır.
Yazarlar
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Terörsüz Türkiye süreci’ ile 15 Temmuz’u birlikte anma… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluAKP’nin AB planı: Çözüm süreci, sermaye akışı için nasıl kullanılacak? 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKendini gerçekleştirebilecek kehanet: DEM-Cumhur İttifakı 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol15 Temmuz ve OHAL 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNETürkler, Kürtler şimdi de Araplar ve sonra yeryüzünün bütün halkları 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALU“Beraber yürüyeceğiz” ama nereye doğru Payidar! 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSürecin en büyük riski 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2025
27.05.2025
24.03.2025
10.03.2025
23.02.2025
16.02.2025
27.01.2025
3.12.2024
19.11.2024
7.11.2024