Gökhan BACIK
1912 yılında yayımlanan makalesinde Yusuf Akçura, Osmanlı devletinin önünde üç siyasal seçenek olduğunu ifade etmişti: Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük.
Osmanlıcılık esasen bugünkü modern vatandaşlık temeli üzerinde bir çözüm önermekteydi. Buna göre etnik kökenleri ve dinsel kimlikleri ne olursa olsun herkes Osmanlı üst kimliği altında bir araya gelecekti.
Ne var ki Akçura’ya göre bunun önünde büyük bir engel vardı: Hem Türkler yüzyıllardır yönettikleri unsurlarla ile “aynı seviyeye” inmek istemiyorlardı hem de diğer unsurlar bu projeyi benimsemiyordu.
Üzerinden yüz yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen Türkiye’nin, bugün Akçura’nın bıraktığı yerden tartışmaya devam ettiğini söylemek yanlış olmaz.
Cumhuriyet rejimi, Anadolu’da eşi benzeri görülmemiş bir Türkleştirme ve Sünnileştirme siyaseti takip etti. Ancak buna rağmen Osmanlıcılığın bir versiyonu olarak düşünülen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı altında bir istikrar sağlanamadı.
Cumhuriyet yurttaşlığı çizgisine ilk büyük muhalefeti İslamcılık gerçekleştirdi. 1960’lardan itibaren Arap düşüncesinde yoğrulmuş çağdaş İslamcılıktan etkilenen Türk İslamcılığı dönüşerek başarılı bir siyaset teorisi haline dönüştü.
Nitekim, Türkiye İslamcılığı, 2000lerin başında bir nevi İslam birliği ve dayanışması vadederek iktidara geldi. Türkiye İslamcılığının söylemi Arap İsyanlarına kadar başarılı bir paradigma olarak görüldü.
Ne var ki, Arap İsyanları ile Ortadoğu’da başlayan kaos, İslamcı – ve hatta İslami – kardeş birliği projelerini akamete uğrattı.
Bugün teknik olarak Libya, Yemen ve Suriye savaşları birer mezhep savaşları hüviyetindedir ve bunlara topyekûn Müslümanlar arası savaşlar demek mümkündür.
Arap isyanlarına büyük hayallerle ve beklentilerle bakan Türkiye’nin hissesine Libya ve Suriye iç savaşları düştü.
Özellikle Suriye iç savaşının Kürt sorunu üzerinden Türkiye için varoluşsal bir kriz doğurması bir dönüm noktası olmuştur: Müslüman, Sünni ancak Türk olmayan bir grubun tehdit olarak tanımlanması doğal olarak içeride hem vatandaşlık hem İslamcılık projelerini hızla çökertti. Kürt sorunu hem İslamcı hem Kemalist proje ile çatışmaktaydı.
Gelişmelere tepki olarak inanılmayacak kadar kısa bir sürede Türkiye de Türkçülüğe savruldu. Nitekim, bugün itibari ile Türkiye’nin genel siyaset tarzı Türkçülük esası üzerinedir.
1910’lu yılların sonunda Enver Paşa ile şahit olduğumuz Türkçülüğü başlangıç kabul edersek bugün Türkiye’de Türkçülüğün ikinci baharı yaşanıyor denebilir.
Peki bu yalancı bir bahar mıdır? Yoksa, Türkiye daha uzun bir süre Türkçülüğü benimseyecek midir?
Bu soruların cevabını hep birlikte zamanla göreceğiz ancak burada altını çizmemiz gereken bazı noktalar var.
Türkçülük dalgasına ilk olarak toplumun nasıl tepki verdiğini analiz etmek gerekiyor. Türkiye’de yaşayanların çoğunun özellikle son Suriye askeri müdahalesinden sonra ordu-millet düzenine girdiğini görüyoruz.
Ekonomik konularda bazı tepkilere rağmen genel olarak Anadolu ahalisi Türkçülükten memnun görünmektedir.
İkinci olarak muhalefet partilerinin de Türkçü dalgaya gönüllü olarak ve severek katıldığını gözlemliyoruz.
AKP’nin MHP ortaklığı ile bayraktarlığın yaptığı Türkçülüğe, CHP Kemalist-milliyetçilik, Saadet Partisi İslamcı-milliyetçilik üzerinden katılmakta tereddüt etmemiştir.
Bugün Türkiye bir tür milliyetçilikler panayırına dönmüştür: Vatandaşın önünde siyasal tercih olarak bulunan alternatifler esasen farklı milliyetçiliklerdir: Türkçü-milliyetçilik, İslamcı-milliyetçilik, Kemalist-milliyetçilik…
Örneğin, İslam’ı referans alan ve teorik olarak ümmetçi olması beklenen Saadet Partisi’nin Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun Suriye’ye askeri müdahale sonrasında sosyal medyada paylaştığı mesajlara bakınca esasen bu partinin İslamcı değil milli-İslamcı bir parti olduğunu bir kere daha net görüyoruz.
Karamollaoğlu’nun paylaştığı mesajlarda altını çizdiği ve Türk-Kürt ilişkileri tarihinde “dört tarihi dönemeç” olarak nitelediği olayları betimleme tarzı tamamen Türk Tarih görüşünün özetidir. Tabii tarihe oradan bakınca Kürt siyasetini “adamlar çıldırmış olmalı ki böyle bir tarihi geçmişe rağmen bu işlerin peşine düştüler” olarak okumak kaçınılmaz oluyor.
Bir bakıma kamusal alanda farklı siyasal kimlikler üzerinden siyaset yapan partilerin aslında hepsinin çekirdek ideolojisinde yoğun milliyetçilik bulunmaktadır. Dahası bu partiler, milliyetçiliği milliyetçilik olarak tanımlamamakta sanki siyasin ve insanlığın normal durumu olarak görmektedirler.
Öte yandan şunun altını da çizmek gerekiyor: Türkçülük bir tercih değil, Türkiye’nin son on yılda yaşadıklarının doğal bir sonucudur.
Türkiye’de önce Batıcılık damarı neredeyse budanmıştır. Bütün sorunlarına rağmen İslami hareketten gelen İslami-evrensellik de AKP’nin son dönemde icraatları yüzünden zayıflamıştır.
Dolayısı ile elde kalan ve bugünkü otoriter rejimin de iç ve dış politikada ihtiyaçlarını temin edecek yegâne tutunum ideolojisi olarak Türkçülük görülmektedir.
Aslında bu durum, bir anlamda Türkiye’nin özüne dönmesi yani Orta Asyalılaşmasıdır.
Batıcılık ve İslam’ın evrensel yorumu gibi dinamikler zayıflayınca Türkiye’nin günün sonunda Kırgızistan yahut Türkmenistan gibi bir ülkeye dönüşeceğini kestirmek için uzman olmaya gerek yok.
Yazarlar
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Terörsüz Türkiye süreci’ ile 15 Temmuz’u birlikte anma… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluAKP’nin AB planı: Çözüm süreci, sermaye akışı için nasıl kullanılacak? 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKendini gerçekleştirebilecek kehanet: DEM-Cumhur İttifakı 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol15 Temmuz ve OHAL 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNETürkler, Kürtler şimdi de Araplar ve sonra yeryüzünün bütün halkları 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALU“Beraber yürüyeceğiz” ama nereye doğru Payidar! 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSürecin en büyük riski 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2025
27.05.2025
24.03.2025
10.03.2025
23.02.2025
16.02.2025
27.01.2025
3.12.2024
19.11.2024
7.11.2024