Gökhan BACIK
Türkiye’de “para bitti” sloganı ile özetlenecek durum halihazırda siyasetin ana dinamiğidir. Sokakta kendisine uzatılan mikrofona kızgın biçimde konuşan “sıradan vatandaş” para bittiği için böyle konuşmaya başlamıştır.
Para bittiği zaman insanların, işkence, insan hakları gibi konulara ilgisi de doğal olarak artar. Parasızlık, sıradan insanı muhalif yapar.
O nedenle, 2020 yılında siyaseti, dış politikadan insan haklarına oradan KHK’lilerin durumuna kadar para meselesi belirleyecektir.
Yeni bir çalışma alanı olarak ilgi çeken “nöro-ekonomi” konusunda uzman Mark Dean gibilerinin ortaya koyduğu veriler ufuk açıcı. Örneğin, altına yatırım yapanlar altının prim yapacağı şeklindeki haberleri gerçekçi görüyorlarmış.
Aynı biçimde “para bitince” insanlar daha önce fark etmedikleri KHK’liler, adalet sorunu gibi konuları konuşmaya başlamakta.
Aslında 2013 yılından beri Türkiye siyasetinin belirleyici dinamiği ekonominin istikrarlı biçimde bozulmasıdır. AKP, ekonomik bozulmayı durdurduğu yahut devletçi müdahalelerle durumu toparladığı zaman halk nazarında hızla yeniden itibar kazanmıştır.
2020 yılında ekonomik düzelme gerçekleşmeyecek. Hükümet, elbette şapkasından bu yılda “tanzim satış”, “Akdeniz’de gaz”, “Kanal İstanbul” gibi parlak fikirler çıkaracaktır. Ancak, Türkiye ekonomisinin aradığı ilaçlar üretim (fabrika) ve istihdamdır. Parlak fikirler ile Türkiye’de yüzde 28’e varan genç işsizliğe çare bulmak imkansızdır.
O zaman şu soruyu sormak gerekiyor? “Para bitti Erdoğan ne yapacak?”
Birincisi, Erdoğan elbette parlak fikirler yahut başka yöntemlerle ekonomik bazı sorunları çözmeye çalışacak. Çünkü Erdoğan biliyor ki ekonomik bazı düzeltmeler yaparsa kimse diğer alanlardaki ağır meseleleri görmeyecek.
İkincisi, Erdoğan ihtiyaçlarına göre otoriterleşmeye devam edecektir.
Bu yıl yahut başka bir yıl eğer bir seçim olacaksa Erdoğan’ın bu seçim düzlüğüne “ekonomik iyileşmeler var” havasında girmesi gerekiyor. Hem küçük burjuvazi hem şehirli orta sınıf ekonomiye hızla tepki verir. Örneğin, sekiz ay işler kötü gittikten sonra iki ay rahatlama, bu gibi gruplarda “aman toparlanma var bozmayalım” algısı üretir.
Erdoğan o nedenle bir seçim sürecine kontrollü biçimde ve bir ekonomik hikâye ile girmek zorunda. Unutmamak gerekiyor ki ekonomik kriz, Ali Babacan için kendiliğinden propaganda hükmünde.
Doğal olarak burada anahtar soru şudur: Ekonomi hiçbir şekilde toparlanmazsa ve fiilen bir siyasi iktidar değişikliğini zorlarsa ne olacak?
Burada iki ihtimal var: Birincisi Erdoğan pragmatik bir siyasidir ve kontrollü güç kaybetmeyi kabul edebilir. Bunun en iyi örneği MHP ile gücünü paylaşmasıdır. Eğer ekonomik şartlar ağır bir bunalıma dönüşürse Erdoğan, parlamenter sisteme dönüş dahil pek çok alternatifi düşünebilir.
Siyasi kariyerine bakarsak “Erdoğan’ın asla kabul etmeyeceği şudur” diye bir şey bulmak neredeyse imkânsız.
İkincisi, pek çok kişinin açık yahut üstü kapalı konuştuğu tam rejim değişimidir. Bu bakışa göre ekonomik ve diğer şartları düzeltmeyeceğini anlayan Erdoğan, tamamen kalıcı olacağı bir rejime geçer.
Bir yıl önceye göre bu senaryo artık daha az gerçekçidir. Türkiye iki yüzyıldır modernleşmeye çalışmasına rağmen bir Norveç olamamıştır ancak Türkiye’nin Kuzey Kore gibi bir yer olması da mümkün değildir.
Pek çok insanın ihmal ettiği bir noktayı buraya not etmek gerekiyor: Fiilen Türk dış politikası “ilga edilmiştir.” Türkiye’nin bugün itibari ile bir dış politikası yoktur. Bazı istisnai örnekleri saymazsak Türkiye hariciyesi bugün itibari ile bir tür turizm danışma masasıdır. Erdoğan’ı kıpırdamaz hale getiren faktörlerden birisi de kendi dış politikasıdır.
Türkiye’nin derin sorunları olmasına rağmen iki tane geleneksel ve bir tane yeni önemli dinamik, bu ülkeyi analiz ederken asla gözden kaçırılmamalıdır:
Birincisi, Türkiye 2. Dünya Savaşı sonrası büyük ekonomik krizler yaşadı ancak bir daha yaygın fukaralık yaşamadı. Haziran 2019 itibari ile Türk bankalarında vatandaşın dolar olarak sakladığı para 200 milyar doların üstündedir.
Türkiye’de insanları belirli bir ekonomik seviyenin altına itemezsiniz. Ortalama bir Türk, bir Alman’a göre elbette ekonomik olarak daha kötü şartlarda mutlu olur. Ancak, bir Türk ortalama bir İranlıya göre ekonomik olarak daha iyi şartlarda olmaya alışmıştır ve bu standart çok düşerse doğrudan muhalif haline gelir.
İkincisi, Türkiye toplumu tarihsel olarak modernleşme, İslam, laiklik gibi konularda ikiye bölünmüştür. Toplumun hemen hepsi dindardır ancak yarıya yakını din-siyaset ilişkisi konusunda daima diğerinden ayrılır. Hiçbir siyasi paradigma Türkiye’de kalıcı olarak yüzde 51 olamamıştır.
Nihayet yeni ortaya çıkan son derece önemli bir dinamik özellikle genç kuşağın içkin seküler hayat tarzıdır. Dindar aktörlerin yol açtığı sorunlar insanlarda Türkiye’de de genç kuşakta dine karşı tepki oluşturmuştur. Dahası Türkiye’de cemaatler de dahil Sünni otoritelerin dini yorumlama konusunda “bir santim yeniliğe taviz vermeyiz” saplantısı genç kuşakta “sanki çok umurumdaydı” tepkisini kalıcı hale getiriyor.
Sünni geleneğin Türkiye temsilcilerinin ümitsiz ve acınacak durumunu görünce yeni kuşağın İslam ile girdiği ve zaman zaman hesaplaşmacı bir şekildeki eleştirel tutum, son derece hayırlıdır.
Özetlersek, “para bitti” ve buradan çıkmak pek kolay değil.
Yazarlar
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Terörsüz Türkiye süreci’ ile 15 Temmuz’u birlikte anma… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluAKP’nin AB planı: Çözüm süreci, sermaye akışı için nasıl kullanılacak? 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKendini gerçekleştirebilecek kehanet: DEM-Cumhur İttifakı 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol15 Temmuz ve OHAL 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNETürkler, Kürtler şimdi de Araplar ve sonra yeryüzünün bütün halkları 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALU“Beraber yürüyeceğiz” ama nereye doğru Payidar! 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSürecin en büyük riski 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2025
27.05.2025
24.03.2025
10.03.2025
23.02.2025
16.02.2025
27.01.2025
3.12.2024
19.11.2024
7.11.2024