Gökhan BACIK
Elazığ’da meydana gelen deprem üzerine başlayan tartışmalar, Türkiye siyasetini ve toplumunu farklı bir açıdan okumak için zengin ipuçları veriyor.
Bir kere şunu çok açık görüyoruz: Memleket insanı, içinde hiçbir politik risk barındırmayan insani durumlara karşı yüksek ilgi gösteriyor.
Esasen bu, tam olarak Türkiye Anayasası’nın istediği şeydir. Anayasa’nın “Başlangıç” bölümü, “Topluca Türk vatandaşlarının millî gurur ve iftiharlarda, millî sevinç ve kederlerde, millî varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak” olduğunu söyler.
Dolayısı ile depremler Anayasa’ya göre tartışmaya devam edersek “milli keder” olarak görmemiz lazım gelen olaylardır.
“Keder” bir anayasal kavram olduğu için düzenlemesini doğal olarak devlet yapar. Örneğin, Elazığ depreminde kimin yardımının alınıp alınmayacağı gibi bir konu “milli mesele” olarak devlet tarafından belirlenmiştir. HDP’li bir belediyenin yaptığı yardımların ret edilme gerekçesi budur.
Yine aynı biçimde deprem esnasında devleti eleştirenler de doğal olarak “hain” şeklinde nitelemeyi hak eder. Bu buz gibi hukuksal bir durumdur çünkü Anayasa’nın Başlangıç bölümü bunu gerektirir.
Burada önemli olana Anayasa’nın vurguladığı şekliyle “milli sevinç ve kederlerde” ifadesidir. Yani tek başına keder bir ahlak üretmek için yeterli değildir. Kederin millisi esastır.
Hal böyle olunca, hapishanelerdeki yüzlerce bebek, KHK’li olduğu için neredeyse açlıktan ölen mahkum hakkında üzülmemek normaldir.
Yani Türkiye’de keder de millidir. Başka bir ifade ile Türkiye’de kederin bile evrensel olmasına izin verilmez.
Öte yandan “milli keder” vasat vatandaş için ilaç gibidir. Devletin bir tarafına bulaştığı hiçbir insani duruma karışmama hakkı böylece meşrulaştırılır. Örneğin, işkence konusunda ciddi bir toplumsal tepki asla verilmez. Ortalama vatandaş siyasi risklerden arındırılmış, “tertemiz” bir iyilikseverlik arayışı içindedir.
“Cami inşaatına yardım”, “Kur’an kursuna yardım”, “yeni yapılan müftülük binasına yardım”, Kızılay pulu almak, olimpik yüzme havuzu inşaatına bağış yapmak, Yeşilay için eşya piyangosuna girmek… Bütün bunlar her türlü riskten arındırılmış iyilikseverlik örnekleridir.
Hakkını vermek gerekirse Türk milleti, her türlü politik riskten arındırılmış iyilikseverlik konusunda daha aktiftir. Türkiye’de yardımla 50 yılda 50 binden fazla cami yapılmıştır.
Bu tip yardımseverliklerle hem iyilik yapmış olunur hem de devlet kızdırılmamış olunur. Buradaki temel ironi şudur: Bazı ülkelerde iyilik yapmak isterken devleti kızdırabilirsiniz.
O nedenle kırk yıllık komşunuzu almaya geldiklerinde ışıkları kapatmak gerekir. KHK ile çocukları işten atıldığı için yirmi yıllık komşunuza sitenin bahçesinde selam vermezsiniz.1970lı yılların başında evleri basılmayınca gelince yaşadıklarını Sevgi Soysal şöyle anlatmıştı: (Sibel Yükler’in yazısından alıntı)
“Sonra hemen sağa sola bakıp komşu aradı gözlerim. Benim evim arandığında, apartmanda kimse oturmuyor sanırdınız.”
“Bütün perdeler kapanıverdi. Bütün sokak kapıları arama bitene dek açılmadı. Kimse merdiven aralığına bile çıkmadı, sokağa çıkacak olanlar işlerini ertelediler. Hani belki, birinden birine başvururum, birinden birine sığınmaya kalkarım diye korkudan.”
Aradan geçen yarım yüzyılda Türkiye’de değişen bir şey yok.
Sahtekar bir müteahhittin belediyeye rüşvet vererek yaptığı bina yıkılıp altında kalırsanız tanımadığınız insanlar koşup yardım ediyor yahut yıkılmış moloz yığınının altındaki halinize bakıp üzülüyorlar. Halbuki, hukuk tanımaz bir polisin işkencesine maruz kaldığınızda yahut mesleki ahlakını hiç sayarak size hukuk dışı bir ceza veren hakimin mağduru olduğunuzda kimse yüzünüze bakmaz.
Masum ve nötr bir kelime gibi kullandığımız iyilikseverlik üzerine büyük bir politik literatür söz konusu. Bu literatürü kısaca taradığımızda ilk öğreneceğimiz şey şudur: İyilikseverlik, politik tutum ile de ilgilidir ve dahası her toplumun siyasal rejimine ve siyasal kültürüne göre tecelli eder.
Örneğin, içinde en küçük siyasi risk olabilecek mağduriyetlerden uzak durmak onları görmüyor gibi yaşamaya devam etmek otoriter bir iyilikseverlik anlayışına denk gelir.
Daha pek çok iyilik türü de vardır. Örneğin, bunlarda birisi de pragmatik iyilikseverliktir. 28 Şubat sürecinde pek çok muhafazakar iş adamı Mehmetçik Vakfı’na bağışlar yapardı. Bugün de hükümete yakın vakıflara yönelik bağışlarda artışlar var. Bunlar pragmatik iyilikseverlik örnekleridir.
Bu açıdan bakınca Türkiye’deki iyilikseverliği geleneksel-otoriter olarak tanımlamak mümkün. Otoriter doğası gereği, iyilikseverlik siyasi boyutu olan mağduriyetler konusunda toplumu sessiz kalmaya zorluyor. Öte yandan geleneksel olarak ise, yardımseverlik doğal afetler gibi konularda kendini gösteren bir tür “köy imecesi” şeklinde gözlemleniyor.
İyilikseverliğin tanımlanması konusunda temel tartışma şudur: Bir eylemin iyilik olup olmadığına kim karar veriyor? Otoriter iyilikseverlikte kararı devlet vermektedir. Böylece otoriter iyilikseverlikte, iyilik yapmak sivil bir eylem değildir. Mesela, Türkiye’de ilk okul öğrencileri KHK’lı ailelerin hapishanedeki bebekleri için kullanılmış ikinci el oyuncak toplarlarsa buna iyilik denmeyecektir aksine siyasi suç muamelesi yapılacaktır.
Şimdi unutuldu gitti ancak bir zamanlar da dini vakıflara kurban derisi toplamak iyilik değil suç olarak kabul edilirdi.
Demek ki Eski Türkiye’den Yeni Türkiye’ye değişmeyen şeylerden birisi de politik risklerden arındırılmış iyilik ideolojisidir. Dahası vatandaş da buna uyum sağlamış ve durumu içselleştirmiştir.
Yazarlar
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Terörsüz Türkiye süreci’ ile 15 Temmuz’u birlikte anma… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluAKP’nin AB planı: Çözüm süreci, sermaye akışı için nasıl kullanılacak? 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKendini gerçekleştirebilecek kehanet: DEM-Cumhur İttifakı 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol15 Temmuz ve OHAL 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNETürkler, Kürtler şimdi de Araplar ve sonra yeryüzünün bütün halkları 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALU“Beraber yürüyeceğiz” ama nereye doğru Payidar! 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSürecin en büyük riski 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2025
27.05.2025
24.03.2025
10.03.2025
23.02.2025
16.02.2025
27.01.2025
3.12.2024
19.11.2024
7.11.2024