Mücahit BİLİCİ
Helikopterden atılan köylü insan malzemesi Kürt haysiyetidir. Mevsimlik işçi pazarında tokatlanan genç kız yüzü de Kürt haysiyetidir. Kürtçe konuştuğu için kırılan ihtiyar kafası Kürt haysiyetidir. Kaçırılan, alıkonulan, tecavüze uğrayan da Kürt haysiyetidir. Bir semte sokulmayan aslında Kürt haysiyetidir. Bir şehirden çıkarılıp kapı dışarı edilen de. Kürt haysiyeti bugün sahipsizdir, kayıptır. Çünkü Kürt’ten kopmuştur, koparılmıştır. Kürdün başına gelenler haysiyetinin zayi edilmişliğinden başına gelmektedir.
Adalet eskiden kan davası yahut kısas ile sağlanırdı. Dünyanın en “ilkel” toplulukları bile hayata denge, adalete caydırıcılık katmak için kısasa kısas denilen kadim barbar ilkeyi uygularlardı. Kan dökenin kanı dökülürdü. Bir bireye dokunan bütün kabileye dokunmuş gibi olurdu. İntikam alınırdı. Hobbes’in hatırlattığı üzere en zayıf insan bile karar verip azmedince en güçlü insanı bile öldürebilirdi. Kurt olana karşı kurt olunabildiği için “insan insanın kurdu” sayılmıştı: Isıran, ısırılır; öldüren, öldürülürdü. Kanın yerde kalmaması ilkesi, kanın dökülmesinin önündeki en güçlü bariyer idi.
Her insanın sahip olduğu bu hak tabii bir hak olarak görüldü. Eski hukuklar kadar modern hukuk da bu hakkı reddetmedi, sadece delege etti. Devlet denilen bu şiddet temsilcisi, temsil ettiği insanları koruma şartıyla onlardan öldürme kabiliyetlerini devralıyordu. Devletin elinin yetişmediği yerde kişi bu temel hakkına hep tekrar sahip olacaktı. Buna nefsî müdafaa adını verdiler. Seni öldürmeye çalışanı öldürmek zorunda kalırsan modern hukuka göre bu bir suç değildi. Kendi kendini savunma hakkın hep baki kaldı.
Hatta kendini savunma hakkı ile devletin temsilen eriştiği şiddet tekeli karşı karşıya geldiğinde nefsin müdafaası devlete devredilen haktan üstün ve daha asli kalacaktı. Amerikan Anayasası’na göre devlet yoldan çıkıp halka karşı tiranlaşırsa (istibdad ve zulme başlarsa) yahut işgal ile başka ülkelerin eline geçerse vatandaşların milisler oluşturmak suretiyle o müstebit rejime karşı savaşması şer’an helal sayılmıştır ve Anayasa’da yapılan İkinci Değişiklik (the Second Amendment) adıyla yasaya bağlanmıştır. Kendi devletin senin namusuna kastederse ona karşı nefsini müdafaa etmen bir tabii haktır.
Kürtlerin nefsi müdafaa kabiliyetleri onlardan cebren alınmıştır. Ve onlara karşı şiddet kullanımı Kürtlerin şiddet kabiliyetinden mahrum kalmış olmaları dolayısıyla kolaylaşmış ve teşvik edilir bir hale gelmiştir. Bugün Kürde hele de Kürt olduğu için şiddet uygulamanın, Kürtlere zulmetmenin bir maliyeti ya yoktur ya da çok düşüktür.
Bir grup insan başkalarından korkar ama onları korkutamaz hale gelmişse bir süre sonra o grup insan haysiyetini yitirir. Düşer. Tekmelenir. Merhamet dilenmeye başlar. Ona acınır ama asla eşit olarak görülmez.
Düşünün ki bir insan grubunun haysiyetini onları temsil iddiasındaki resmi veya illegal aygıtlar almış ve çalmış olsun. Bir haysiyet soygunu sonrası tırnakları sökülmüş ve savunmasız kalmış bir millet düşünün. Devletleri bırakın dünyadaki kimi terör örgütleri ve hatta suç örgütleri bile temsil iddiasında oldukları kitlelerin namusunu korumakla meşruiyet bulurlar. Devlet Kürde vekalet etmiyor. Kürtlerin şerefli bir suç şebekesi bile yok.
Kürtlerin medeni haklarını bir örgüt, doğal haklarını da başka bir örgüt gasp etmiş olmalı ki onları koruması gerekenler ya onları dövüyor ya da götürüp varlıklarını kumarda-mumarda berheva ediyor. Benliği ve tırnakları alınmış Kürtler de kurtlar sofrasına düşmüş gibidir. Gün geçmiyor ki medyada insan kökenli kurtların Kürt kökenli insanlara saldırdığı haberleri çıkmasın. Peki, kendisinden koparılan haysiyetini telafi etmek için ne yapıyor Kürt? Yediği her tokattan sonra merhamet ve anlayış dilenmekten başka bir şey düşünemiyor.
Tırnakların yoksa bir et parçası olur, eline düştüğün kasapların insafına kalırsın. Kendilik sahibi ve kendine olamayan hiçbir varlık haysiyet ve hürriyet sahibi olamaz. Kürtlerin haysiyetini çalanlar, Kürtleri benliksiz bırakanlardır.
Yazarlar
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.07.2025
22.07.2025
10.07.2025
1.07.2025
28.06.2025
17.06.2025
1.06.2025
21.05.2025
11.05.2025
4.05.2025