Serdar KAYA
Türkiye’de (dindar olan ve olmayan) liberaller, “din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması” şeklinde yapılan bir laiklik tanımına sahip çıkma eğilimindeler. Bu tavrın temelinde, bu tanımın hem dine hem de devlete özgür alan tanıdığı ve dolayısıyla da laiklik konusunda yaşanan çatışmalara çözüm olabileceği düşüncesi yatıyor. Ancak bu konu bu kadar basit değil.
Kurgular ve gerçekler
Hayatı anlamlandırabilme adına zihnimizde çeşitli kategoriler oluşturuyor ve bunun doğal bir sonucu olarak, bu kategoriler arasına sınırlar çiziyoruz. Dinî, siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel gibi kategoriler, toplumu ilgilendiren konulardan söz ederken en sık kullandıklarımız arasında. Ancak ne var ki, bizim pratik kaygılarla zihnimizde kimi sınırlar çiziyor olmamız, bu sınırların gerçekte varolduğu ya da bizim çizdiğimiz yerlerden geçtiği anlamına gelmiyor.
Dahası, bu farklı kategoriler kendi aralarında çok geniş örtüşme alanlarına sahip. Örneğin, yukarıdaki beş kategorinin her biri, diğer dördü ile çok ciddi derecede iç içe. Dolayısıyla, dinî alan ile siyasi alanı (ya da yukarıdaki beş kategoriden herhangi ikisini) birbirinden ayırmak, istesek bile pek mümkün değil.
Liberal bakışın sorunları
Sosyal hayatı bu müstakil parçalardan oluşan bir bütün olarak tasavvur etmek, siyasetin algılanış şekline de doğrudan yansıyor. Siyasi alan ile dinî alanın arasına bir çizgi çizmek suretiyle her iki alanı da kendi içinde özgür kılmayı düşünmek, böyle bir yaklaşımın sonucu. Bu yaklaşım bir dizi sorunu da beraberinde getiriyor.
Örneğin, dinî, siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel alanların önemli ölçüde iç içe olmaları, herhangi bir sivil talebi bu kategorilerden sadece biri ile ilişkilendirmeyi zorlaştırıyor. Örneğin, Ramazan orucu, bir ibadet olmanın yanı sıra, sosyal ve kültürel boyutlara da sahip. Oruç tutan devlet memurlarını düşünerek Ramazan ayında devlet kurumlarının çalışma saatlerinin iftar vaktine göre yeniden düzenlenmesi talebi ise, bu konuya siyasi bir boyut da getiriyor.
Peki, laik bir devlet, bu konuda Ramazan ayına özel bir düzenlemeye gidecek midir? Farklı laiklik anlayışları bu soruya farklı yanıtlar veriyorlar. Kimileri dinî bir içeriğe sahip olan her konuyu diğer boyutlarına bakmaksızın siyasetin (ve hatta sosyal alanın) dışına itmeye çalışırken, diğerleri daha kapsayıcı politikalar izliyorlar. Ancak bu noktada asıl önemli olan, hangi politikanın izlenmesi gerektiğinden ziyade, dinî ve siyasi alanları birbirinden tamamen ayırmanın baştan mümkün olmaması. Bu nedenle de, din ile devleti birbirinden ayırınca sorunların çözüleceğini düşünmek yerine, ister istemez kesişmek durumunda olan bu iki kurum arasındaki ilişkilerin ne şekilde düzenlenmesi gerektiğini belirlemek gerekiyor.
Topluma dokunmak
Dinî, siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel alanların kesişmekten de öte iç içe olması, toplumlara dair bir gerçeklik. Hatta, bir toplumu toplum yapan da zaten bu girift yapı. Bu noktada, bu gerçeği kabul etmek ve sivil taleplerin dinî bir çıkış noktasına sahip olup olmadığına aldırmaksızınbirarada yaşamanın kurallarını birlikte oluşturmayı öğrenmek gerekiyor. Bunun alternatifi ise, toplumu onun için önceden çizilmiş (seküler olan ya da olmayan) kalıplara sığdırmaya çalışmak.
Kemalizm (totaliter yapısı gereği) bugüne dek hep ikincisini yaptı. Liberaller ise, iyi niyetliler ve bu tavra karşı çıktıklarını söylüyorlar. Ancak hayatı farklı alanlara bölmek ve özgürlüklerin sınırlarını bu alanları esas alarak çizmek gerçekliğe tekabül etmediği gibi, (sübjektif ve normatif olması itibariyle) ideolojikleşmeye ve otoriterleşmeye de müsait.
Bu yaklaşım liberalizm için yeni değil. Zira “her bireyin başkalarının özgürlüklerini ihlal etmediği müddetçe kendi özel alanında tamamen hür olması” esasına dayanan liberal özgürlük anlayışı da aynı şekilde insanlar arasındaki kesişim alanlarını gözardı eden bir yapıya sahip. Hâlbuki siyaset, tanımı gereği, söz konusu ortak alanlar hakkında kararlar almakla ilgili olan bir süreç. Bu alanları büyük ölçüde gözardı eden ve öncelikle bireysel alanlara yönelik dışsal tehditlere odaklanan liberalizm ise, kendisini (Etyen Mahçupyan’ın ifadesiyle) topluma dokunamayan bir ideoloji olmaya mahkûm ediyor.
Sonsöz: Laiklik bir saplantıdır
Eğer bir demokraside aslolan, vatandaşların (dinî olan ya da olmayan) talepleri ise –ki bu taleplere (dinî olan ya da olmayan) dayatmaları reddetmek de dâhildir– o zaman laiklikten bu kadar söz ediyor olmak neden? Laiklik dediğimiz şeyin aslında “yüksek modernist” bir saplantı olmasından olmasın? (Bu noktayı açacağım.)
Yazarlar
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya medyasına bıraksanız… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyasette kim kiminle yürür? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli tavır mı koydu? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolToplu iğne hikayesi 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHaram paranın faizi helal midir? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt çözümüne neden olumlu bakmalı? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMea Culpa 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan'Casusluk' dosyasında ne var? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRSavcı ‘İngiliz casusu’ olmakla suçluyor! Yöneticisi olduğu şirkete siber güvenlik ihalesi verildi 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Fırsata Sahip Çıkalım... 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye üstündeki baskı artar mı? 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî casusluk suçu 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMami, IKE ve Hüseyin-1 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFed mi, TCMB mi? Çetrefilli bir soru, ironik bir cevap 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBürokrasi, tarımın gerisinde kaldı 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselMerkez Bankası zor bir viraja girdi 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZPKK’nın son açıklaması: Süreç devam ediyor, ama nasıl ? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTrafik, yargı ve casusular 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞHamdi Ulukaya (Çobani) en zengin Türkiyeli seçilmesi üstüne... 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.06.2019
17.06.2018
6.04.2015
23.03.2015
16.03.2015
20.01.2015
15.01.2015
17.11.2014
1.10.2014
12.08.2014