Serdar KAYA
Savaş ve barış, Uluslararası İlişkiler literatürünün açıklamaya çalıştığı başlıca gerçeklikler arasında yer alır. Bu konularda cevap aranan en önemli sorulardan biri, merkezî bir otoritenin bulunmadığı ve herkesin öncelikle kendi menfaatlerini gözettiği uluslararası alanda barış ve işbirliğinin nasıl temin edilebileceği sorusudur. Saldırganlığın da, pasifizme varan bir barışçıllığın da aynı derece yok edici olabileceği açıktır. O hâlde çizgiyi nereden çizmek gerekir?
Bir bilgisayar turnuvası
Robert Axelrod ile William Hamilton’ın 1981 yılında Science dergisinde yayımlanan (ve Axelrod’ın detaylandırarak 1984 yılında kitaplaştırdığı) İşbirliğinin Evrimi (The Evolution of Cooperation ) adlı çalışma, ilgili literatürdeki en ilginç eserlerden biridir. Bugün itibariyle bir klasik hâline gelmiş olan bu çalışmanın merkezinde, farklı branşlardan oyun teorisi uzmanlarının katıldıkları bir bilgisayar turnuvası vardır.
Barış ve işbirliği konusunda 14 uzmanın belirlediği 14 stratejinin yarıştığı turnuvayı, matematik ve psikoloji profesörü Anatol Rapoport’un yazdığı program kazanır. Rapoport’un stratejisi son derece basittir: Hiçbir zaman ilk saldıran olmamak, yaşanan her saldırıya derhal misillemede bulunmak —ve daha ileri gitmemek.
Turnuvanın ardından katılım genişletilir. Ancak altı ülkeden 62 uzmanla yapılan ikinci turnuvayı da yine Rapoport’un stratejisi kazanır. Saldırgan ve pasifist stratejiler ise, aynı derecede başarılı olamazlar.
Turnuva sonuçlarından hareketle yapılan başlıca çıkarsamalar şöyle olur: Uzun vadede barışı temin etmek için yapılması gereken, hiçbir zaman savaşı başlatan taraf olmamak, ama herhangi bir saldırıya karşı da derhal misillemede bulunmaktır. Bu şekilde, saldırgan taraf zaman içinde saldırının (ya da yerleşik kuralların ihlalinin) cezasız kalmayacağından emin hâle gelir. Ancak misillemenin eşdeğer olması gerekir. İlk saldırıdan daha büyük çapta bir misilleme, şiddetin karşılıklı olarak büyümesine neden olabilir. Daha küçük bir misilleme ise, istismara kapı açar. Bir diğer önemli nokta ise, misillemenin ardından karşı tarafa yeniden barışçıl bir tavır sergilemektir.
Özetle,tokat atana öbür yanağını çevirme öğretisinin uluslararası alanda barışın temini adına işlevsel olması pek mümkün değil. Aksine, barışın sürdürülebilirliği biraz da muhataplarınızın size tokat atmaları durumunda misliyle karşılık göreceklerini bilmeleriyle mümkün.
Türkiye’nin dış politikası
Türkiye’nin dış siyaseti Cumhuriyet tarihi boyunca Yurtta Sulh, Cihanda Sulh söyleminin arkasına saklandı. Bu tavrın nedeni, devletin barışçıl bir geleneğe ya da felsefeye sahip olması değildi. Aksine, İttihatçı devlet geleneği, Türklerin asker-millet olduklarını, Türk’ün Türk’ten başka dostunun olmadığını vurguluyor, bu nefret söylemi çerçevesinde ülkenin komşularını düşmanlar listesinde en başa yerleştiriyor ve kendi gayrımüslim vatandaşlarını bu komşuların beşinci kolları olarak sunuyordu. Aynı devlet, “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” de diyordu. Ama bunu diyor olması, sevgiye ve barışa olan inancından değil, ülkenin askerî ve ekonomik anlamda güçsüz olduğunun farkında olmasından ileri geliyordu.
Son dönemde İttihatçı ideolojiden bir parça uzaklaşan Türkiye’nin pek çok konudaki asırlık politikaları gibi, dış politikası da değişti. Şöyle ki, Türkiye artık bulunduğu bölgenin en güçlü ülkesi hâline gelmek, ancak bunu komşularıyla dost olarak ve dost kalarak yapmak istiyor. Ne var ki, Türkiye, böyle bir rolün gerektirdiği güce henüz sahip değil. Bu nedenle de, Mavi Marmara olayında uluslararası sularda vatandaşlarını öldüren İsrail’den hâlen özür beklerken, uçağını düşüren Suriye’ye ilk tepkisi ise ancak nota vermek olabiliyor. Çünkü, devletin varmak istediği nokta ile bugün bulunduğu yer arasındaki mesafe hâlen büyük.
Sonsöz
Türkiye, bugün itibariyle, geleceğe yönelik ciddi planları olan, geçmişe dönmekten ise adeta korkan bir ülke. Bu nedenle de, hükümetin istikrarsızlık doğurabilecek her türlü olaydan kaçınma konusunda azami gayret göstermesi gayet rasyonel ve anlaşılabilir bir tavır. Bu tavrı “sabırlı ve temkinli olmak” şeklinde nitelendirmek de mümkün. Ancak bu durum, misilleme prensibinden (geçici olarak da olsa) vazgeçmeyi ve Ortadoğu’nun şamar oğlanına dönmeyi mazur gösterir mi, emin değilim. Zira, bir yandan, gerçek hayat simülasyonlardan farklıdır vederhâl misillemede bulunmak her zaman makul olmayabilir. Ama diğer yandan, bir ülkeden özür ve tazminat talep etmek başkadır, bu talebin yerine getirilmemesi durumunda alınacak tavrı net bir şekilde ifade etmek ve gerektiğinde bunu uygulamaya geçirmek başka.
Yazarlar
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya medyasına bıraksanız… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyasette kim kiminle yürür? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli tavır mı koydu? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolToplu iğne hikayesi 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHaram paranın faizi helal midir? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt çözümüne neden olumlu bakmalı? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMea Culpa 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan'Casusluk' dosyasında ne var? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRSavcı ‘İngiliz casusu’ olmakla suçluyor! Yöneticisi olduğu şirkete siber güvenlik ihalesi verildi 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Fırsata Sahip Çıkalım... 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye üstündeki baskı artar mı? 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî casusluk suçu 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMami, IKE ve Hüseyin-1 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFed mi, TCMB mi? Çetrefilli bir soru, ironik bir cevap 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBürokrasi, tarımın gerisinde kaldı 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselMerkez Bankası zor bir viraja girdi 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZPKK’nın son açıklaması: Süreç devam ediyor, ama nasıl ? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTrafik, yargı ve casusular 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞHamdi Ulukaya (Çobani) en zengin Türkiyeli seçilmesi üstüne... 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.06.2019
17.06.2018
6.04.2015
23.03.2015
16.03.2015
20.01.2015
15.01.2015
17.11.2014
1.10.2014
12.08.2014