Sezin ÖNEY
Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü (DİSA) ve Heinrich Böll Stiftung Derneği, dün ve bugün, Ankara’da bir toplantı düzenliyor; “Kürt Meselesinin Çözümüne İlişkin Algılar, Aktörler ve Süreç”.
Zaten, böylesi toplantılar da olmasa, gerçeklikten tümüyle kopup, siyaset diye tamamen ipe sapa gelmeyen konuları konuşuyor hâle geleceğiz.
Daha bundan birkaç yıl önce, Kürt Sorunu başta olmak üzere, yeni anayasa sürecinden eşit yurttaşlık konusuna, çeşitli alanlarda toplantılar düzenlenirdi. Bugün, hem bu toplantıların sayısı ve toplumsal etkisi azaldı, hem de yapılan toplantılar tamamen içe kapandı. Sivil toplum, akademisyenler ve siyasetçileri biraraya getiren kaç tane toplantının haberini okuyorsunuz artık?
Bugün, bir kere, akademi dünyasının kapısı, Kürt Sorunu’na neredeyse tamamen kapalı.
Sivil toplum ise, hem “bölgede”, hem de Türkiye genelinde, gücüne olan inancını yitirmiş.
Artık, siyasi toplantılar düzenlemek, öncelikle arkasında bir siyasi güç olan büyük hareketlerin yapabileceği bir gövde gösterisi hâline geldi.
Gerçi gövde gösterilerine de itirazım yok, eğer, Bakırköy Belediyesi’nin geçen hafta gerçekleştirdiği gibi olurlarsa. 30 kasım- 3 aralıkta, “Demokrasiler Çağında Uygarlık Konferansı”nda dünyaca ünlü filozoflar Giorgio Agamben, Joan Copjec, Jean-Luc Marion, Bernard Stiegler, Gianni Vattimo’nun biraraya gelmesi örneğindeki gibi yani.
Bu açılardan düşününce, bağımsız bir düşünce kuruluşu olan DİSA’nın son dönemde, Diyarbakır ve İstanbul’da gerçekleştirdiği toplantıların önemi daha bir ortaya çıkıyor.
DİSA’nın yapmaya çalıştığı aslında, son umudumuz da, farkında değiliz.
Sadece Kürt Meselesi’ne ilişkin değil, bu toplumda hak meselelerini tartışmaya, özgürlükler için bireyler olarak mücadeleye dair son umuttan bahsediyorum.
Bunlar öyle, “çok fena olacak herşey” karamsarlığıyla, rastgele edilmiş sözler değil.
Gerçekten, ahlaki bir savruluş yaşıyoruz; “ahlaki” gibi içi muhafazakâr saçmalıklarla boşaltılmış bir lafı kullanmak yerine “etik” de diyebilirim ama o da kavram olarak havada kalıyor.
Ecdat, namus, iffet gibi kavramlarla pek alakası yok bahsettiğim ahlakın. Şu Muhteşem Yüzyılmeselesi sırf Başbakan Erdoğan’ın aklına esti diye dillere dolandı da, dizinin başrol oyuncusu Halit Ergenç’in, Özbekistan lideri İslam Kerimov’un kızı Gülnara’nın parfümünü tanıtmak için ekimde Taşkent’e gitmesi sorun edilmedi.
Kerimov, cuma sabahları Açık Radyo’da yayınlanan Açık Gazete’de Can Tonbil ile birlikte program şansına sahip olduğum Ömer Madra’nın da dikkat çektiği gibi, “muhaliflerini haşlayarak öldüren” bir diktatör.
Ancak, Kerimov ailesinin davetine icabet etmek değil, Muhteşem Yüzyıl’ın, aslında kimsenin de derdi olmaması gereken bir yanı, senaryosu mesele oluyor.
Üstelik de, dizinin senaryosu ile “ecdadımızın rencide edilmesi” ve “halkın ahlakının bozulması” mevzuunda, “bunları kimin neden yaptığı belli”.
Yabancı düşmanlar ve iç işbirlikçileri kastediliyor herhalde bu üzeri kapalı suçlamalarla.
Türkiye’nin artık, “en iyi arkadaşı” Rusya, bu yıl mayıs ayında , “Yabancı Ajanlar Kanunu” diye bir yasa çıkardı. Bu yasayla, ülke dışından kaynak kullanan veya ülke dışından muadilleriyle ortak çalışma yapan tüm sivil toplum örgütleri, “casusluk faaliyetine girişiyor” suçlamasıyla karşılaşma tehdidi altında.
Yani, Ankara’da DİSA ve Heinrich Böll Stiftung Derneği’nin toplantısı, Rusya’da gerçekleşemeyecekti bile.
Türkiye de, bu noktaya gidiyor.
DİSA’dan Nurcan Baysal’ın moderatörlüğündeki, “Yaşam-Algı-Kopuş” oturumunda,Toplumsal Duyarlılık Derneği’nden Özlem Öztürk, “Türkiye’de Kürt Olmak”, yazar Rojin Canan Akın, “90’lardan bu yana Bölgede Kürt Gençlerinin Deneyimleri”, VAKAD’danZozan Özgökçe de, “Bölgede Çatışma ve Kadın” başlıklarıyla konuşmalarına başladılar; ama, anlattıkları hem kendi deneyimleri, hem de gözlemleri olarak, insanı çökerten sarsıcılıkta detaylar içeriyordu.
Hangi birini aktarayım bilemiyorum; Zozan’ın dile getirdiği, Van çevresinde kadınların, sandıklarda özene bezene yıllardır saklanan oyalı yazmalarını, balkonlardan, panzerlere saldıran çocuklara, yüzlerini örtsünler diye atmaları gibi bir sürü çok sembolik, insanı un ufak eden tanıklıklar konuşuldu.
Klişe olarak, bir sürü siyasetçi, “kadınlar yazmalarını atsın, bu gelenektir çatışma bitsin”dedi. Çatışmaların sona ermesinin vebali, hep bu işin asıl mağduru, her türlü siyasetin ezdiği bölge halkının sırtına bir katre daha yük olarak bindirildi.
İşte, siyasetçiler olarak attırabildiğiniz tek yazma budur.
Bu da, sizlerin utancı olsun.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Kopukluk ve “Anadolu Kırılması”
25.04.2025 - Olağanüstü koşullardan çıkış
3.02.2025 - Lucifer etkisi: Can ve cam kırıkları
29.01.2025 - Çanlar kimin için çalıyor?
17.01.2025 - ABD seçimleri: Neden böyle oldu?
7.11.2024 - Şahinlerin barışı
6.11.2024 - Bu 'süreç' neyin süreci?
24.10.2024 - Dönüm noktası bir ziyaret
27.06.2024 - Meksika’nın ilk kadın başkanı çetelere karşı
7.06.2024 - Siyasi cinayetler: Slovakya’dan Türkiye’ye
26.05.2024
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTOysa Her Şey Çok Farklı Olabilirdi… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİTrump Nobel'i alıp barıştan kaçarsa 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTutuklama tutkusu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuTürkiye neden bu kadar siyasi? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUUyuşturucu kullanımı ortaokullara kadar indiyse… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm sürecinde bazı işaretler 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYargıda “Kin” motivasyonu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBorsada vurgun nasıl yapılır? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAÖzgür Önderlikten , Özgür Topluma; 9 Ekim Komplosuna Karşı Halkların Demokratik Direnişi... 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilAteş hattında bir ülke: Suriye sahnesinde Türkiye 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaYPG silah bırakır mı? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyon, bir temel hak olan mülkiyet hakkının ihlali ve öneriler 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDevletin sahipleri ve DEM Parti! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin geleceği giderek daha az tartışılırken… 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇEREkonomide akıldışılık sona erdi mi? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman ülkelerde adalet yok ama adalet masalları çok güzel! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÇözümde tümseklere rağmen tekerlek dönüyor 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRTürkiye yeniden karanlık film günlerine mi dönüyor? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezFenerbahçe'nin Yeni Yönetimine İlk Açık Mektup 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Kim bu Devlet Büyükleri?” 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAGerçek sanık sandalyesinde 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSiyasi değil sosyolojik, hatta psikolojik 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer balkonuna havuz yapılan rezaletin perde arkası! Buna nasıl izin verildi? 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBirinci Yılında Süreç: Olanlar, Olmayanlar 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“DEVLETİ ZENGİN”,”VATANDAŞI AÇ VE YOKSUL” ÜLKE… 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Trumpizm’in güç gösterisi nereye kadar? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİYapıttan Yapana: Zatî olana yolculuk 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKaan’ın motorları ve bir soru: Türkiye’nin F-35 alması şart mıdır? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’dan sonra AKP dağılır 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye’nin sosyal devletin rolünün yeniden inşası kaçınılmaz 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayOVP’nin iç çelişkileri ve stratejik yönelimi 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNGazze Planı: Bölgesel teslimiyete giriş 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANFotoğraflar tarafsız değil 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraDevlet Millet Kucaklaşması 5.10.2025 Tüm Yazıları
Hikmet Pala
Sayın Görmüş, Gözlemlerinizin ve önerdiğiniz siyasetin savunulması tezine katılıyorum, ancak önermenizin zayıf noktası siyaseti siyasi partilere, seçilmiş siyasetçilere münhasır görmekle malul değil mi? Şimdi bunu açıklamak için düzinelerce STK, NGO, sendika, sendikal ve özünde politik olan ama partiler dışı eylem sıralayabilirim, ama eminim ki söylediğim yeterince aşikar! Ya da siz de dahil ülkelerin siyasi gidişatını gazetecilikleri ile değiştiren, Günlüklerden Watergate ve Baransunun valizlerine kadar cesur, gerçeği arayan kişilerin girişimleri çok dramatik siyasi gelişmelere neden olmadı mı? Ya da Gezi! Ben bu durumda elinde devlet gücü olan yürütmeden yana olamam! Hatta kullandığı yöntemleri eleştirel bir şüphe ile, mesafeli olarak izlesem de cemaat gibi bir yapının girişimlerini hatırı sayılır bir ölçüde memnuniyetle karşılarım. Nedeni de ortada: İktidar olmanın mekanizmalarına sahip değiller! Bazı kişiler ve yapılar alttan ya da kaçak güreşebilir... Devlet olmanın gücü ve teçhizatina sahip olmayan ama sürekli mağdur edilen birçok yapı da çok daha sınırlı imkanla çok daha geniş hasar yaratma yöntemlerini -bilmek, sıkça kullanmak, ya da yeğlemek değil- mecburdurlar! PKK size bir şey hatırlatmıyor mu? Buna karşılık hükümetin yaptıklarına baksanıza; Zan altındaki bakanları yerinde tutmaktan başlayın, soruşturmayı kontrollerine almak için jet tayinler, jet görevden almalar ve Yargının görevine müdahale ederek anayasal suç işlemek yetmezmiş gibi Dış mihrak, faiz lobisi, ABD İsrail gibi toplum zekası ile alay eden müptezelce açıklamalar! Bu sabahki T24ün sadece bir başlıkta Operasayonda son durum ezici çoğunluğu hükümetin aldığı önlemler, müdahaleler olmak üzere 70e kadar başlık saydım ve orada daha fazla saymayı bıraktım. Kaldı ki ifşa edilen şey akıl almaz miktarlarda rüşvet, ve 3Y ile mücadele için ortaya çıktığını savunan hükümetin sırası ile hepsini uygular hale gelişine şahit oluyoruz! Valla bana kalırsa bildiğimiz kadarı ile bile meşruiyetin sınırlarında olan bu hükümet, bilmediğimiz kadarı ile nerelerdedir. Ben böyle durumda otomatik olarak mazlumun yanında yer alırım! Bu durumda maszlum da hükümetin gadrine uğrayan Cemaat kadar hükümetleri tarafından aldatılan, manipüle edilen halktır.