Sezin ÖNEY
Ben, bir dış haberci olarak Milliyet'te mesleğe başlarken hep söylenen, "Dışişleri Bakanlığı'nın", daha doğrusu, "Türkiye dış politikasının, hükümetlerden bağımsız, değişmez bir rotası olduğu" idi.
Son 15 yılda, Türkiye dış politikası da, tıpkı eğitim sistemi gibi şekilden şekle girdi. Dışişleri Bakanlığı'nın, "bukalemun tarzı" politik yönelim değişip durmadan önce de ciddi sorunları vardı elbette... Ancak, Milli Eğitim Bakanlığı tarzında, her giden bakan ve "en tepedeki iktidar-güç dengeleri" ile "180 derece politika" değişikliklerine gitmek, bir ülkenin dış politikasında pek de kolay taşıyabileceği bir durum değil.
Tabii, bugünlerdeki "aç-kapa" şekline dönen sınav sistemi değişikliklerinin, bütün 2017 boyu, eğitim sistemine inceden inceye yapılan "ideolojik müdahaleleri", çocuklar ve gençlerin, yeni nesillerin ne kadar taşıyabileceği ayrı bir konu tabii.
Dış politikada, en olup bittiği ile ilgili "ciddi" yazılar yazılıyor; kimi eleştirel ve/veya objektif pencereden bakıyor; kimileri ise "Türkiye'nin kalıplarını kıran bir dünya lideri olduğundan" ve "eleştirenlerin nankör vesayetçiler" olduğundan dem vuruyor.
Kusura bakmayın; ben, Türkiye'nin bugününde, lise çağlarının hemen sonrasını dış haberci olarak geçirmiş biri olarak, Türk dış politikası ile ilgili ciddi bir yazı yazamayacağım...
Son 15 yılın özeti şöyle birşey:
"Komşularla sıfır sorun" gitti, "Monşerler devrine son" geldi; "mon cher"ler1 gidince yerine "Azizim" veya "Mirim"ler de gelemedi.
Ne geldi o da belli olamadı ve "komşularla çok sorun politikasına" geçildi.
"Ne Monşer, ne Azizim/Mirim" ertesi de bir tür, "dandini danini das dana" dönemine giriverdik...
Yani, iç kamuoyu, dış politika ile ninni dinler gibi uyu(tulu)rken, muhattap ülkeye "bostandan kovulacak üzerimize zimmetli büyükbaş" muamelesi yapılan bir "Kov bostancı danayı, yemesin lahanayı" noktadayız.
En yüksek oranda ticaret yapılan Avrupa ülkeleri listesinde, onların seçim dönemi geldikçe (ve iç politikada bir sıkışma olunca) takışacak ülke arıyoruz. 15 Mart'taki Hollanda seçimleriyle ile başlayan "takışma listesi", 24 Eylül'deki Almanya seçimleriyle devam ediyor.
Aslında "takışmak" da doğru bir tanımlama değil; "bulaşmak" desek daha doğru. Ceket omza atılmış, yumurta topuk ayakkabıların arkasında basılmış, beyaz çoraplar çekilmiş, yaylana yaylana yürürken sokaktan geçene; "Ne bakıyon lan moruk... Sen benim kim olduğumu biliyo musun?" tarzı bir 70'ler retro bulaşma...
"Bulaştıklarımızın" genel seçimleri, bizde iç politikada "başkanlık sistemi" ile bir sonsuz/ebedi referandum psikolojisine girilmesi derken, sebep-sonuç ilişkileri şuna işaret ediyor:"dışişlerinin %100 içişleri" olduğu bir döneme takıldık kaldık.
Üstelik, bu durum dışişlerinde (veya bu ilişkileri şekillendirenler tarafından) sorun da edilmiyor.
Hollanda ile "ömürlük değil mevsimlik" bir "şekerrenk" dönem yaşanılmış olması, Almanya ile aynısının yaşanıp geçeceği kanaatini oluşturuyor Ankara'da belli ki...
Ama bu aralar, resmî katlarda en popüler spor haline gelmiş olan okçuluğun öğretmiş olması gereken bir şey de var: Ok, yaydan çıktığı zaman dönmüyor...
İnsanlar arasında da ve elbette politikada da, bazen bir ilişki, bir ok kendi ivmesini ve hareketini kazanıp, ne okçunun ne de yayın hesapladığı bir rotayı kendine çiziveriyor... Bir rüzgâr esiveriyor ve ok (o ilişki) bambaşka bir yolda gidiyor, okçuyu ve yayı da peşinden sürüklüyor...
Almanya ile ilişkilerde de böyle oldu... Ankara'nın, Almanya'yı içişlerine dönüştürme hamlesiyle beraber, Türkiye de Almanya'nın içişlerine dönüştü...
Türkiye'de, kabineden milletvekillerine (ve tabii en başta çoook daha yükseklere) tüm iktidar, Almanya ile açıklama yapar ve Almanya'ya veryansın ederken, "ayna etkisi" gerçekleşiverdi... Şimdi, Almanya'da da, "Türkiye" başlığı bir "iç politika meselesi". Bu da öyle çok övünülecek bir şey değil; "ne kadar da önemliyiz" gibi. Çünkü, hemen her siyasi çizgiden politikacının birleştiği nokta, Türkiye'de iktidar çizgisinin "kırmızı çizgileri" geçtiği... Oysa, daha geçen ilkbahar, o kırmızı çizgi (en azından Almanya'daki iktidar açısından) "Türkiye'de idamın geri getirilmesi" noktasındaydı. Ama "okçular ve yaylar", Almanya-Türkiye ilişkilerinde okun rotasını "dönülmez akşamın ufkuna" doğru çeviriverdi.
Ve Almanya'nın, Türkiye'nin "Yumurta topuk dış politikası" ile hiçbir biçimde münasebet kurmak istemediği ve çok somut kazanımlar elde etmeden de geriadım atmayacağı açık.
24 Eylül'de Almanya'da seçimler yapılacak dedik... Tam da ertesi gün, başka bir oylama hızla yaklaşıyor. Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin "bağımsızlık referandumu". Daha, bölgenin bütün dünyada bizim dışımızda herkesin söylediği şekliyle adına alışamadan, "Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi" derken orada Irak kalmıyor...
Oylama gerçekleşti, bölge bağımsız bir ülke olmaya doğru fiili adımların en büyüğünü atıp, "rûhen bağımsız" oldu diyelim... Acaba, bu "bağlasan durmaz" hale gelen bölge-ülkeye ne adla hitâp edeceğiz; ortada kalmayan bir Irak söz konusu olsa bile?
Almanya "İçişleri" Olurken, Kürtler Oldu "Dışişleri" dedik...
Tam olarak nedir Ankara politikası Kürdistan Bölgesel Yönetimi/Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi'ne karşı?
Bu konuda, "hezeyan", "serzeniş" dışında, bir politikaya en benzer açıklama Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'ndan gelmiş (meğer).
"Meğer" diyorum çünkü açıklamalar, Al Monitor sitesine verilen bir röportajda yapıldı ve sitede de Türkçesi bu yazı yazılırken henüz yayınlanmamıştı.
Nadir sayıda Türkçe kaynakta, yani bağımsız haber sitelerinde bu röportajdan alıntılar şöyle yer aldı:
" Türkiye'den 'bağımsız Kürdistan' tartışmasında yeni öneri... Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye'nin Bağdat nezdinde Iraklı Kürtler'in haklarının garantörü olabileceğini söyledi. Çavuşoğlu, Al Monitor sitesi ile söyleşisinde, Irak'ta iki MİT yetkilisinin PKK tarafından kaçırıldığına dair iddiaları da dolaylı bir dille doğruladı."
Demek ki, Türkiye'nin asıl referandum politikası, "gel ayrı eve çıkma, ilişkimizi kimseler duymasın, garantörün olayım".
Bu da, 1970'ler retro bir taktik tabii; "kalantor iş adamının, assolist 'yengeye' teklifleri" tarzı bir 'politika'.
Dahası, Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin bağımsızlık referandumuna iç politikaya yönelik, "Yumurta topuk" taktikleri devam ediyor. Üstelikte,"Yumurta topuk" politikada bu sefer, Türkiye'nin içi ve ötesinde tüm Kürtleri "düşman" kimliğine oturtup, en ağır hakaretlerle bir şeytanlaştırma, kimliklerini "terörizmle" eşitleme kampanyası yürütülerek...
1Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü:
Monşer: Azizim, dostum anlamında kullanılan bir seslenme sözü. 2. sf. Davranışlarında Batı özentisi içinde bulunan.
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTOysa Her Şey Çok Farklı Olabilirdi… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİTrump Nobel'i alıp barıştan kaçarsa 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTutuklama tutkusu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuTürkiye neden bu kadar siyasi? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUUyuşturucu kullanımı ortaokullara kadar indiyse… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm sürecinde bazı işaretler 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYargıda “Kin” motivasyonu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBorsada vurgun nasıl yapılır? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAÖzgür Önderlikten , Özgür Topluma; 9 Ekim Komplosuna Karşı Halkların Demokratik Direnişi... 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilAteş hattında bir ülke: Suriye sahnesinde Türkiye 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaYPG silah bırakır mı? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyon, bir temel hak olan mülkiyet hakkının ihlali ve öneriler 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDevletin sahipleri ve DEM Parti! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin geleceği giderek daha az tartışılırken… 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇEREkonomide akıldışılık sona erdi mi? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman ülkelerde adalet yok ama adalet masalları çok güzel! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÇözümde tümseklere rağmen tekerlek dönüyor 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRTürkiye yeniden karanlık film günlerine mi dönüyor? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezFenerbahçe'nin Yeni Yönetimine İlk Açık Mektup 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Kim bu Devlet Büyükleri?” 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAGerçek sanık sandalyesinde 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSiyasi değil sosyolojik, hatta psikolojik 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer balkonuna havuz yapılan rezaletin perde arkası! Buna nasıl izin verildi? 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBirinci Yılında Süreç: Olanlar, Olmayanlar 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“DEVLETİ ZENGİN”,”VATANDAŞI AÇ VE YOKSUL” ÜLKE… 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Trumpizm’in güç gösterisi nereye kadar? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİYapıttan Yapana: Zatî olana yolculuk 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKaan’ın motorları ve bir soru: Türkiye’nin F-35 alması şart mıdır? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’dan sonra AKP dağılır 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye’nin sosyal devletin rolünün yeniden inşası kaçınılmaz 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayOVP’nin iç çelişkileri ve stratejik yönelimi 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNGazze Planı: Bölgesel teslimiyete giriş 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANFotoğraflar tarafsız değil 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraDevlet Millet Kucaklaşması 5.10.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.04.2025
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024