Sezin ÖNEY
21 Şubat, Dünya Anadil Günü olmasının yanısıra, sessiz sedasız, Komünist Manifesto’nun basılışının da 164. yıldönümüydü.
Karl Marx, dünya tarihinde üzerine en çok kafa yorulan düşünür belki de; bir o kadar da, en yanlış okunan.
Marx’ı bugün için güncel kılan birçok sebep var; küresel ekonomik krizin ardından birden moda olması boşuna değil. Ancak, Marx’ın tarihsel süreçler ve siyaset-ekonomi üzerine düşüncelerinin ötesinde, kendisini her daim güncel kılacak başka bir yanı var.
Marx’ın kafası, ilk gençlik zamanlarından Rheinische Zeitung gazetesinin editörlüğünü yapmaya başladığı 1842’ye kadar geçen, “akademik dönemde”, felsefe ve özellikle Alman felsefesinin etkisinde, düşüncenin düşünceyle eleştirisiyle meşguldü. 1844’te yazdığı Alman İdeolojisi, daha sonra kafasını tamamen vereceği, toplumsal dinamiklerin üretim ilişkileri üzerinden okunmasına yönelişin kapısını açan bir nevi “iç” kırılmayı başlattı.
Bugün de, mezarında da yazılı sözleri, bu kırılmayı en iyi açıklayan ifadelerden biri; “Filozoflar, dünyayı çeşitli şekillerde yorumladılar; önemli olan dünyayı değiştirmek”...
Dinden siyasete, ekonomiye toplumsal dengelere, tüm eleştirilerinde, Marx’ın düşüncesinin yakıcılığında, bu değiştirme arzusu yatıyor.
Marx’ın, arkadaşı Arnold Ruge’ye olan mektupları, değişim arzusunu alev alev ifade ettiği satırlarla dolu. Ruge, Marx’ın yazılarını ilk kez kapsamlı olarak basan Hallische Jahrbücher dergisinin editörü. Bu dergi ise, daha önce beraber çalıştıkları Rheinische Zeitung gazetesinin, aslında hepsi de filozofHegel’in takipçisi olan gençlerin fikren ayrı gayrılıkları ve özellikle de, “otoritelerin” baskısından havlu atan bazı filozofların, “sadece düşünce”yi tercihi sonucu kapanması üzerine yayın hayatına başlamıştı.
Marx, dünyayı değiştirmek istiyordu.
Değiştirdi de...
Birçok önemli şey söyledi de; sadece Ruge’ye mektuplarından alıntı yaparsak;
“Mantık her zaman var olmuştur, ama her zaman mantıklı biçimde değil.”
“Eğer geleceği yaratmak ve herşeyi tüm zamanlar için yerli yerine oturtmak bizim işimizse, bunu bugün, şimdi yapmak zorunda olduğumuz açıktır. Ben, herşeyin insafsızca eleştirisindenbahsediyorum; insafsızca derken, sonuçlarına katlanmak manasında ve söz konusu olabilecek güçlerle korkusuzca çatışmaya girmek anlamında...”
“Bizim sloganımız; farkındalığı, basmakalıp düşüncelerle değil, kendine de yabancı olan mistik farkındalığı, ister dinî ister politik manada, yorumlamak yoluyla değişim olabilir. Ancak o zaman, dünya, çok zamandır ancak rüyasında sahip olduğunu hayal ettiği şeye, gerçekte sahip olduğunun farkına varacak...”
Marx, dünyayı, kendini kandırarak daldığı rüyasız uykudan uyandırmak isteyen bir çalar saat oldu, olacak; sözlerinin de ötesinde, değiştirmek arzusu ve ateşiyle...
Türkiye’nin gizli ordusu
Türkiye’deki özel güvenlik görevlilerinin sayısı, polis sayısına yaklaştı. Bol rakamlı bir haber, bu hafta diğer haberler arasında kayboldu gitti: “Mevcut özel güvenlik görevli sayısı 214 bin 69’a ulaştı. Bunların 178 bin 818’i Polis bölgesinde yer alırken; Jandarma bölgesinde ise 35 bin 251 kişi görev yapıyor. Bu rakam 130’un üzerindeki ülkenin asker sayısından daha fazla. Jandarma Genel Komutanlığı’nda 211 bin 950, Emniyet Genel Müdürlüğü’nde 240 bin 357 personel görev yapıyor”...
Bunlar aktif olarak çalışan özel güvenlikçilerin sayısı.
Özel güvenlikçi olarak çalışma iznine sahip 586 bin 158 kişi bulunuyor; devlet tarafından, 399 bin 652 kişilik de kadro tahsis edilmiş. Bu yıl yaklaşık, 64 bin iş yeri özel güvenlik elemanı çalıştırma izni almış.
Özel güvenlik hizmetlerinin, bu denli yaygınlaşması Türkiye’ye özgü bir sorun değil. Bu gelişmenin aynısı, ABD’de 1980’lerde yaşandı. Şimdi, ABD’de yaklaşık iki milyon özel güvenlik görevlisi var. Konuya hassasiyetle yaklaşan Britanya’da bile, özel güvenlik görevlisi sayısı polisi ikiye katladı. Japonya’da, özel güvenlik sektörünün, 31 milyar dolarlık bir ciroya sahip olduğu belirtiliyor. Bulgaristan’daysa, erkek işgücünün yüzde 10’a yakını özel güvenlik görevlisi olarak çalışıyor.
Özel sağlık hizmetinde olduğu gibi, devletin “güvenlik” hizmetlerinin ötesinde, daha fazlasına sahip olmak isteyenler, bedelini ödeyip, özel firmalara başvuruyor, artık dünyanın birçok yerinde. Şiddetin “özelleştirilmesi”; devletin, sosyolog Max Weber’e ait çok klasik bir tanımı olan, “şiddet uygulama meşruiyeti” tekelini elinden alan da bir adım.
Türkiye’de, kanunen, özel güvenlik görevlisi ile devletin kolluk kuvvetleri arasında bir fark yok. Yani, özel güvenlik görevlisiyle bir kavgaya girişirseniz, tıpkı bir polis veya askerle çatışmış gibi muamele görüyorsunuz kanunen.
Türkiye’nin, özel güvenlik meselesine nasıl yaklaştığını bir düşünmesi gerek. Süregelen açık bir çatışmanın olduğu bir ülkede, tıpkı Irak veya Afganistan’da olduğu gibi özel güvenlik firmalarının, “güvenlik taşeronu” haline gelmesi söz konusu olabilir mi?
Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın ihtiyaç duyduğu beş bin 103 personel için yapılan ilk alım sürecinde sadece 783 adayın eğitime başladığını da unutmayalım. “Adayların tamamının başarılı olması durumunda bile kontenjanın sadece yüzde 15’i dolacak” diye haberler basında yer aldı.
Türkiye gibi şiddet dolu bir toplumda yaşarken, “özel güvenlikçi” mesleğini de kılı kırk yararak ele almak gerek herhalde.
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTOysa Her Şey Çok Farklı Olabilirdi… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİTrump Nobel'i alıp barıştan kaçarsa 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTutuklama tutkusu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuTürkiye neden bu kadar siyasi? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUUyuşturucu kullanımı ortaokullara kadar indiyse… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm sürecinde bazı işaretler 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYargıda “Kin” motivasyonu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBorsada vurgun nasıl yapılır? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAÖzgür Önderlikten , Özgür Topluma; 9 Ekim Komplosuna Karşı Halkların Demokratik Direnişi... 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilAteş hattında bir ülke: Suriye sahnesinde Türkiye 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaYPG silah bırakır mı? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyon, bir temel hak olan mülkiyet hakkının ihlali ve öneriler 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDevletin sahipleri ve DEM Parti! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin geleceği giderek daha az tartışılırken… 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇEREkonomide akıldışılık sona erdi mi? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman ülkelerde adalet yok ama adalet masalları çok güzel! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÇözümde tümseklere rağmen tekerlek dönüyor 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRTürkiye yeniden karanlık film günlerine mi dönüyor? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezFenerbahçe'nin Yeni Yönetimine İlk Açık Mektup 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Kim bu Devlet Büyükleri?” 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAGerçek sanık sandalyesinde 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSiyasi değil sosyolojik, hatta psikolojik 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer balkonuna havuz yapılan rezaletin perde arkası! Buna nasıl izin verildi? 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBirinci Yılında Süreç: Olanlar, Olmayanlar 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“DEVLETİ ZENGİN”,”VATANDAŞI AÇ VE YOKSUL” ÜLKE… 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Trumpizm’in güç gösterisi nereye kadar? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİYapıttan Yapana: Zatî olana yolculuk 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKaan’ın motorları ve bir soru: Türkiye’nin F-35 alması şart mıdır? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’dan sonra AKP dağılır 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye’nin sosyal devletin rolünün yeniden inşası kaçınılmaz 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayOVP’nin iç çelişkileri ve stratejik yönelimi 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNGazze Planı: Bölgesel teslimiyete giriş 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANFotoğraflar tarafsız değil 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraDevlet Millet Kucaklaşması 5.10.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.04.2025
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024