Yıldıray OĞUR
Türkiye son üç haftaya 30 yıldır yapmadığı kadar PKK tartışması sığdırdı. PKK o kadar hakkında çok konuştuğumuz ama pek bilmediğimiz bir şey ki bugün meraklı bir okur PKK üzerine bir şeyler okumak istese ortadan kaybolan gazeteci İsmet İmset’in yazdığı PKK ve Amerikalı gazeteciAliza Marcus’un Kan ve İnanç kitabından başka ciddi bir çalışma bulamaz. Hatta “5 kez yok ettik” dediği PKK üzerine yazdığı kitapta Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un bile PKK tarihiyle ilgili atıfların neredeyse tamamı Marcus’un kitabından.
Bu üç haftalık hızlandırılmış kursla Milli Takım ilk 11’ini sorsan sayacak sokaktaki adam, PKK’nın ilk 11’ini sayacak hâle geldi neredeyse.
O hâlde bir üst kura geçip şimdi de şu soruların cevabını arayalım: Peki, Kürt realitesini 1991’de tanıyabilmiş Türkiye nasıl oldu da Kürt sorununu çözme noktasına gelebildi? Ve neden şimdi de neden 1993’teki, 1998’teki barış görüşmelerinde, Oslo’da, Habur’da değil? Şartlar neden barış için bu kez müsait?
Birincisi; Türkiye’nin Kürt meselesi etnik bir meselenin yanında Türkiye’nin bir demokratikleşme meselesiydi. Atatürk’ün Türk diye tanımladığı ideal vatandaş tipine sadece Kürtler değil Türklerin de yüzde 80’i de dâhil değildi. Bu ancien régime sadece Kürt partilerini kapatmadı, daha 2009’da her iki kişiden birinin oyunu almış iktidardaki AK Parti de kapatılmaktan son anda kurtuldu. Demokratikleşme paketi açıldığında sıranın en başlarda olan Kürt meselesine gelmesi uzun sürmedi. Ama gidilecek yol uzundu. 2007-2009 yılları arasında Adalet Bakanı olan Mehmet Ali Şahin, Öcalan’la İmralı’da görüşmek isteyen MİT Müsteşarı Emre Taner’e Ada’nın bağlı olduğuBursa Garnizon Komutanı’nın izin vermediğini açıkladı geçenlerde. O günlerde gazetecilerle görüşen Öcalan’ın avukatları bana Öcalan’ın en çok Ankara’daki sivil-asker dengesinin son durumunu merak ettiğini söylediklerini hatırlıyorum. Türkiye ancak 2010 referandumuyla Kemalist askerî vesayet düzenini geri püskürtmeyi başardı. İlk kez bir sivil iktidarın Ankara’ya tamamen egemen olması çözümün kapısını açtı.
İkincisi de bununla bağlantılı. Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde pek çok tabu gibi Kürt meselesi de tabu olmaktan çıktı, altı yıl önce üniversitede Kürt Sorunu başlıklı toplantı düzenlemek büyük olay olurken, şimdi o toplantıların aynısı her akşam ana akım televizyonlarda yapılıyor. KCK yöneticileri Türk tv’lerine telefonla bağlanıyor. Kürt meselesindeki dil de değişti. Paris’te öldürülen üç PKK’lı için Başbakan yardımcısı üzüntüsünü bildirebiliyor, Savunma Bakanı “PKK’lıları öldürmek istemediklerini” söyleyebiliyor, AKP’li, üst düzey siyasetçiler “İnsani sorunlar insansız hava araçlarıyla çözülmez” diyebiliyor. Ve bu geniş kitleler tarafından artık tepki değil, takdir görüyor.
Üçüncüsü; aynı meselenin PKK cephesindeki yansıması. Türkiye’nin savaş hâlinde olduğu PKK da 20 yıldır Kürdistan için değil, Kürtlerin kültürel ve demokratik hakları için savaştığını söylüyor. En ileri talep olan demokratik özerklik için hazırlanan taslağa, David Moore’un Ütopyası muamelesi yapıldı. Öcalan üst üste sorunun Türkiye içinde çözümü mesajı verdi. BDP’li siyasetçiler “Helal olsun Hakan Fidan’a” diyor, Avrupa’daki KCK yöneticileri, şahin bilinen Kürt siyasetçiler “bölgesinde güçlü Türkiye” den bahsediyor. Kürt siyaseti devletin engellemelerine rağmen ağır aksak parlamenter demokrasi içinde güçlendi. Meclis’te neredeyse Türk milliyetçileri kadar sandalye sahibi oldu. Artık PKK’nın siyasi gücü askerî gücünün önüne geçti. PKK’nın anadilde eğitim için karakol basmayı Kürtlere bile anlatması zorlaştı.
Dördüncüsü; birlikte yaşama iradesi. Türkler ve Kürtler bu 30 yıllık çatışma döneminde birlikte yaşamaktan vazgeçmediler. 90’ların başında binlerce Kürt köyü yakıldı, yüzbinlerce Kürt evsiz kaldı. Ama ilginç bir şey oldu köyleri yakılan Kürtler batıya yani Türklerin yanına göç ettiler. Bütün bu kanlı süreç hâlâ daha Kürtler ve Türklerin birlikte yaşama alışkanlığını bozmuş değil. Bugün dünyanın en kalabalık Kürt şehri o yüzden İstanbul. Türkiye ekonomisi son 10 yılda çok büyüdü. Sadece Türkler değil Kürtler de zenginleşti, silah ve çatışmalar bu yeni orta sınıf Kürtlerin refahını daha fazla tehdit ediyor. Kürtlerin artık daha fazla kaybedecek şeyi var. O yüzden Kürtler BDP’ye oy verip, PKK’lı cenazelerine katılıyor ama Devrimci Halk Savaşı’na katılmıyor.
Beşincisi; AK Parti ve Erdoğan faktörü. AK Parti 2002 seçimlerinden itibaren sadece Türklerin değil Kürtlerin de iki kişisinden birinin oyunu almayı başardı. Muhafazakâr Türkler Erdoğan’a ve AK Parti’ye güvendikleri için PKK ile görüşülmesine ve Kürtler için atılan adımlara destek verdi. Erdoğan Öcalan’la görüşüldüğünü söyleyerek seçime girip yüzde 50 oy aldı. Geri kalan yüzde 50 de bu meseleyi ancak onun çözeceğini düşünüyor. Türkler, olan bitene en fazla sessiz kalarak, Erdoğan’a “biz bakmıyoruz ne yaparsan yap şu meseleyi çöz” diye vekâletname verdi.
Altıncısı en önemlisi: Ortadoğu’da soğuk savaş 20 yıl gecikmeli olarak bitti. Silahın gücü yerini Facebook’un gücüne bıraktı. Müslüman Kardeşler demokrasi istemeye, Hamas değişmeye başladı. Türk Hizbullah’ı bile partileşiyor. Bu Ortadoğu’da artık ovada Kürt sorununa, dağda gerilla ordusuna yer yok. PKK’nın önünde iki seçenek vardı: Ya yıkılmakta olan eski Ortadoğu güçleriyle hareket edecekti ya da yeni Ortadoğu ile. PKK uzun süre eski Ortadoğu ile dans etti. Ama son süreçte Öcalan’ın talimatı ve Esed’in güç kaybetmesiyle pozisyon değiştirmeye başladı bu da Türkiye’deki barış sürecini hızlandırdı.
Yedincisi; daha da önemlisi. AK Parti, Ortadoğu’daki değişim cephesinde yer aldı. Böyle olunca da Mübarek’e, Kaddafi’ye, Esed’e halkların taleplerini dinle derken kendi Kürt sorununu çözmemiş olması en basit tabirle ayıp olurdu.
Ve sekizincisi; tarihin bu aşamasında Kürtler ve Türkler bölgedeki temel meselelerde yan yana düştüler. AK Parti daha birkaç yıl öncesine kadar Türkiye’de aşiret reisi denerek aşağılanan Barzani ile çok güçlü ilişkiler kurdu. Maliki Barzani ile savaşsa neredeyse Türkiye ve PKK aynı cephede savaşacak. 100 yıl sonra Kürtler ve Türkler yeniden müttefik oldular. Ama bir farkla bu kez Kürtler kendi adları ve kimlikleriyle Türklerin yanında duruyorlar.
İşte Öcalan ve hükümet bu perspektifle Türkiye’nin toprak bütünlüğü çerçevesinde sorunu demokratik adımlarla ve siyasetle çözme konusunda ortak bir fikre vardılar. O yüzden onca badireden sonra dönüp dolaşıp çözüm masasına oturuluyor. Bitmiş uzatmaları oynanan bir savaş, kafalarda çözülmüş bir sorun bu artık.
Barışın temelleri o yüzden sağlam. Bugün olmadı, yarın, olmadı bir ay sonra yeniden. Ne yaparsın, Zeitgeist (Zamanın ruhu) böyle istiyor. Bu kez o üç harflilerin işleri çok zor...
Yazarlar
-
Akif BEKİBahçeli'nin doldurduğu öbür boşluk 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAAİHM Kararı Kesinleşti; Demirtaş’ın Özgürlüğü, Demokratik Cumhuriyetin Vicdanıdır... 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBahçeli haklı: Ok yaydan çıktı bir kere… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDemirtaş’a tahliye 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSırada Nijerya mı var? 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanDemirtaş kararı sonrasında iktidar ‘Terörsüz Türkiye’ sınavında… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUZombileşmiş bir toplum 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜREmniyet’in yazısı ortaya çıktı! Bahis baronu nasıl kaçtı? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSiyasetin altın kuralını unutanlara hatırlatırım 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFiyatı zengin siyaseti de fakir belirliyor 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTYüzde altmış, üç yüz kişi mi? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Öcalan misyonu” 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZHak, özgürlük mücadelesi – Devletin güvenliği siyaseti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENTam 16 yıldır beklenen samimiyet! 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞMUHALEFETTE “DEĞİŞİMCİ”, 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEGemi batarken… 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYapay zekâya yatırım yapılıyor, ekonomiyi değiştiriyor ama insanlar neden daha yalnız hissediyor? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMünfesih terör örgütü 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyonun maliyeti daima enflasyonla mücadele maliyetinden büyüktür 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLU31 Mart’tan 19 Mart’a neler değişti? 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt siyasetinin eleştirisi: Pragmatizm ve “kutsal liderlik” arasında sıkışmak 1.11.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.11.2025
29.10.2025
27.10.2025
21.10.2025
18.10.2025
13.10.2025
11.10.2025
8.10.2025
6.10.2025
4.10.2025