Yusuf Kaplan
Dünyanın en güzel yerlerinden biriydi Doğu Guta.
Cennet gibi bir yerdi adeta.
Doğu Guta’yı cehenneme çevirdiler bir kaç haftada...
Doğu Guta, yeni Srebrenitsa’dır: Çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın-erkek demeden yüzyılın en büyük katliamlarından biri yaşanıyor Doğu Guta’da!
“CANAVAR” BATILILAR VE KÖLE RUHLU APTALLAR
Tam da böylesi felâket durumları için devreye girmesi gereken Birleşmiş Milletler, hiç bir şey yapmıyor, yapamıyor:Ölmek üzere olan, mazlumların kanıyla beslenen bir canavar gibi...
Tam da böylesi durumlarda devreye girmesi gereken İslâm İşbirliği Teşkilâtı denen kurum, eli-kolu bağlı seyrediyor katliamı sadece! Kendi sonunu hızlandırıyor böyle yapmakla!
Tam da böylesi durumlar için devreye girmesi gereken ama Arap dünyasının bütün krizlerinde Batılıların haydutluklarını meşrûlaştırmaktan başka bir işe yaramadığı test edilen Arap Birliği denen şebeke, Türkiye’nin Zeytin Dalı Harekâtı’na dil uzatıyor!
Köle ruhluluk başa belâ!
Ne denebilir ki, başka?
“İSLÂM DÜNYASI”, HASTA; YOĞUN BAKIMDA...
Daha önce de yazmıştım: “İslâm dünyası” diye bir yer yok iki asırdır: “İslâm dünyası”, iki asırdır hem fiilen hem de zihnen işgal altında!
Dolayısıyla “İslâm dünyası”, İslâm’ın şekillendirdiği bir dünya değil, sömürgecilerin şekillendirdiği bir coğrafya!
O yüzden “İslâm dünyası” diye bir yer yok; Müslüman halkların yaşadığı fiilen işgal edilmiş topraklar; sömürgeciler tarafından icat edilmiş uydu-devletçiler, diktatörlükler ve zihnen felçleştirilmiş, köleleştirilmiş, celladına âşık edilmiş sömürge kafalı elitlerin yaşadığı mazlum bir coğrafya var, yalnızca.
İşte bu nedenle, kimse, “İslâm dünyası”ndaki herhangi bir ülke ile bir Batı ülkesini bilim, teknoloji, gelişmişlik vesaire düzeyi açısından karşılaştırmasın.
İki asırdır hem fiilen işgal edilerek paramparça edilen hem de zihnen köleleştirilen bir coğrafyanın bilimde, düşüncede, sanatta atılım yapmasını beklemek, olmayacak duaya âmin, demektir!
Zira “İslâm dünyası” denen nâ-mevcut coğrafya, iki asırdır ağır hasta; yoğun bakımda...
KRİZİ NASIL AŞABİLİRİZ?
Önce, bir medeniyet krizi yaşadığımızı bilelim, bu krizin felsefî nedenleri üzerinde kafa patlatalım; sonra da bu krizi nasıl aşabileceğimiz meselesini mercek altına alalım.
Yani, coğrafyamızın “hastalığı”nın ne olduğunu derinlemesine tahlil edelim, teşhis edelim; sonra “hastalık”tan nasıl kurtulabileceğimiz meselesi üzerinde yoğunlaşmamızı mümkün kılacak tarihî tespitlere, entelektüel önerilere vesaire sıra gelsin.
Sorunu tespit etmeden, soru soramayacağımızı da, sorunun nasıl üstesinden gelinebileceğini sarahatle açıklığa kavuşturamayacağımızı da iyi bilelim.
Özetle “İslâm dünyası” iki asırdır hem fiilen hem zihnen köle!
“İslâm dünyası”nın fiilî ve zihnî bağımsızlığına, özgürlüğüne nasıl kavuşabileceği yakıcı sorunu üzerinde enlemesine ve boylamasana, bütün boyutlarıyla kafa patlatmadan, “İslâm dünyası” hakkında bol keseden ahkâm kesme tuzu kuruluğu sergilemeyelim.
Yaşadığımız şey, ikinci büyük medeniyet krizidir. Coğrafyamızın işgal edilmesi ve parçalanması; zihnimizin felçleştirilmesi ve köleleştirilmesidir.
Başka bir ifadeyle hem Müslümanca duyma ve düşünme melekelerimizin yani Müslüman zihninin yitirilmesi hem de Müslümanca yaşama zeminlerimizin yerle bir edilmesidir.
Burada sadece Batılıları suçluyor değilim. Bu kadar basitleşemem.
Ama Batılıların hem bizim yaşadığımız medeniyet krizindeki hem de dünyanın eşiğine sürüklendiği ontolojik felâketteki rollerini gözardı edemem, edemeyiz; aksi takdirde, hiç bir şeyi tam olarak idrak edemez, çıkış yolları üzerinde sarih ve önümüzü açacak çapta ve derinlikte fikirler geçiştiremeyiz.
DÜNYANIN YOKOLUŞ FELÂKETİNİN EŞİĞİNE SÜRÜKLENDİĞİNİ GÖREBİLİYOR MUYUZ?
Büyük bir krizle karşı karşıyayız.
Böylesine büyük bir krizi, sadece İslâm coğrafyası yaşamıyor.
Çin de, Hindistan da, Japonya da, Rusya da, Latin Amerika kıtası da köklü bir medeniyet krizi yaşıyorlar ama onlarla İslâm dünyası arasındaki fark çok hayatî: İslâm dünyasının dışındaki hiç bir coğrafya, kıta ya da ülke, insanlığa yeni bir medeniyet fikri sunabilecek imkânlara sahip değil.
Başka bir ifadeyle, Batı uygarlığı, üç asırda bütün medeniyetlerin kökünü kazıdı, hayat damarlarını kuruttu ve fosilleştirdi.
Ama aynı şeyi İslâm dünyasında yapmayı başaramadı.
İslâm’ı fosilleştiremedi; Müslüman halkların zorbalıklara direnen ve insanlığın onurunu koruyan diriliş ruhlarını öldüremedi.
YAŞADIKLARIMIZ, DOĞUM SANCILARIDIR...
Tarihî, zorlu, çileli bir varoluş süreci bu...
Sancılı bir süreç...
Ama unutmayalım: Sancısız doğum olmaz.
Yaşadıklarımız, doğum sancılarıdır. Ve büyük doğumlar, büyük sancıların çocuğudur.
Bu süreçte, Batılı emperyalistlerin, yüzyıllık projelerini, Türkiye’yi durdurma stratejisi üzerinden hayata geçirme savaşı verdiklerini iyi bilelim ve bunun hiç de tesadüfî ve boşuna olmadığını zihnimize iyi kazıyalım, derim.
Türkiye, sadece kendisi için değil, bütün mazlum coğrafyamızın yeniden ayağa kalkmasını sağlayacak, uzun vadede, insanlığın önünü açacak yorucu, zorlu ama umut dolu bir istiklâl ve istikbal mücadelesinin öncülüğünü yapıyor...
Batılıları çıldırtan bu işte!
Her zaman söylediğim gibi: Biz gelince, onlar gidecekler çünkü.
Biz geliyor muyuz ya da nasıl gelebiliriz peki?
Yarınki yazıda bu soruların cevaplarının izini süreceğim...
Yalnız şu kadarını söylemeden de geçemeyeceğim: Türkiye, hiç olmadığı kadar güçlüdür ve yüzyıllık travmatik tarihi boyunca hiç olmadığı kadar kendine gelmiş, yitirdiği özgüvenine kavuşmuştur.
Büyük hata yapmaz, tuzaklara karşı dikkatli olur, ülke içinde hem farklı kesimler arasında kenetlenmeyi sağlar hem de eğitim, düşünce, kültür, şehircilik ve gençlikte geleceğimizi inşa edecek büyük atılımları gerçekleştirirsek bizi kimse durduramaz.
Vesselâm.
Yazarlar
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.06.2021
4.06.2021
31.05.2021
28.05.2021
14.08.2020
7.08.2020
20.07.2020
17.07.2020
26.06.2020
14.06.2020