Yusuf Kaplan
28 Şubat’ın üzerinden 21 yıl geçti; ama bu ülkede yol açtığı yıkım hâlâ sürüyor...
Ülke soyuldu; kaynakları talan edildi. Darbenin kendisi de “laiklik elden gidiyor” diye yapıldı; ülke de her fırsatta “laiklik, Kemalizm” sloganları atan tipler tarafından soyuldu.
Şunu artık herkes dürüstçe itiraf etmeli: Bu ülkede güçlerini korumak ya da güce ulaşmak için insanların tepe tepe kullandıkları aparatlardan biri laiklik, diğeri de Kemalizm olmuştur.
Bu konuyu, ülkemizin birliğe, dirliğe, kenetlenmeye ihtiyaç hissettiğimiz kritik günlerden geçtiğimiz şu günlerde daha fazla uzatmak istemiyorum.
28 ŞUBAT BİTTİ GÜYA; BAŞÖRTÜSÜNÜ KAZANDIK AMA “TESETTÜRÜ” KAYBETTİK!
Öte yandan 28 Şubat’ın asıl yıkımı, manevî-kültürel-zihnî ve siyasî alanlarda oldu: “İrtica” diye bir heyûlâ icat edildi; hatta irtica, Milli Strateji Konsepti’nin birinci maddesine yerleştirilerek, “birinci tehdit” ilan edildi ve böylelikle toplumun İslâmî kimliği, duyarlıkları aşındırıldı; toplum hızla sekülerleşme biçimlerinin eşiğine sürüklendi; toplum sekülerleştikçe İslâmî duyarlıklarını yitirdi; sonuçta etnik kimlikler, toplumun yegâne sigortası, en geniş ortak paydası İslâmî kimliğin önüne yerleşti.
İslâmî kimlik bastırıldı, etnik kimlikler kışkırtıldı: Türkiye’yi hem bölünmenin eşiğine sürükleyecek yapı-taşları döşenmiş oldu hem de İslâmî geleceği bir kez daha ipotek altına alındı.
Tam da küresel sistemin, İslâm’ı küresel sistemin önündeki en büyük tehdit ilan ettiği bir süreçte, Türkiye’de, imparatorluk bakiyesi, 30 küsur etnik unsurun yaşadığı bir ülkede, en güçlü ortak paydanın yani İslâmî kimliğin ve duyarlıkların daha da güçlendirilmesi gerekirken, İslâmî kimlik ve duyarlıklar hedef tahtasına yatırıldı ve bölücü terör örgütünün önü sonuna kadar açılmış oldu...
BASÎRETSİZLİK Mİ, İHANET Mİ?
Bu basiretsizlik midir, ihanet mi? Bu sorunun cevabını siz verin artık!
Burada üzerinde durulması gereken ikinci hayatî nokta şu: 28 Şubat postmodern darbesi İslâmî kesimlerin İslâmî duyarlıklarını terketmesine, hızla sekülerleşmesine yol açtı.
28 Şubat sürecinde İmam-Hatipler kapatıldı; Kur’ân Kursları kapatılmaktan beter edildi: 15 yaşından küçük çocukların Kur’ân Kurslarına göndermeleri yasaklandı. Başörtüsü yasağı, en ürpertici, ilkel şekillerde uygulandı!
28 Şubat’ı sivil ve askerî oligarşi en ilkel şekillerde uyguladı ama İslâmî kesimler de ürpertici şekillerde uyum sağladı çabucak...
Sonuçta, 28 Şubat bitti ama bizi de bitirtecek kadar meyvelerini verdi: Rotamızı bulduk ama istikametimizi yitirdik. Yörüngemizi bulduk ama kıblemizi yitirdik. Başörtüsünü kazandık ama “tesettürü” kaybettik. Tesettürü, yani hayayı, ahlâkı, bizi haramdan koruyan ölçülerimizi yitirdik...
Başörtüsü, laikçiler tarafından da İslâmî kesimler tarafından da aslâ bir bez parçası olarak algılanmadı. Toplumun İslâmîleşmesinin göstergesi / göstereni olarak algılandı; gösterilen İslâm’dı.
28 Şubat, aslâ tesadüfî değildi. Bir gün gerçekleşecek bir müdahaleydi. Türkiye’de “ipler” bu ülkenin has çocuklarının elinde değildi çünkü.
15 Temmuz darbesi de olabilecek bir şeydi bu nedenle.
Bundan sonra da darbe tehlikesi ortadan kalkmış değil. Belki azaldı ama bütünüyle ortadan kalkmadı darbe tehlikesi.
BÜTÜN DARBELER İSLÂM’A KARŞI YAPILDI!
Darbe tehlikesinin ortadan kalkması, bu ülkede bütün “ipler”in bu ülkenin has çocuklarının eline geçmesiyle mümkün olabilir ancak. Bu konuda ciddî mesafe katedildi ama henüz bu ülke gerçek anlamda istiklaline kavuşabilmiş değil. O yüzden yaşadığımız şey, Türkiye’nin istiklâl ve istikbal mücadelesidir.
Şunu söyleyebilecek durumdayız artık: Bu ülkede, bütün darbeler, laiklik adına ve İslâm’a karşı, toplumun İslâmî ruhköklerine sahip çıkmasını önlemek aracıyla yapılmıştır.
O yüzden 15 Temmuz darbe ve işgal girişimi, 28 Şubat’ın uzantısıdır.
İslâm, 28 Şubat’ta “irtica” denilerek hedef tahtasına yatılmıştı; 15 Temmuz’da ise gerçek bir “cemaat”el ilgisi olmayan, hırsızlık, yolsuzluk, montaj, şantaj, kasetlerle mafyavârî bir örgüt öne sürülerek, bütün cemaatler hedef tahtasına yatırıldı; hedef bütün gelenekleri, temelleri yerle bir edilen İslâmî duyarlıkların ve hayatın sigortası olan cemaatlerin şeytanlaştırılması ve böylelikle toplumun İslâm’la ilişkisinin sıfırlanma noktasına ulaştırılmasıdır.
Ne yazık ki, toplumun büyük bir kesimi bu zokayı yutmuştur.
Oysa iki asırdır Müslümanların İslâm’la ilişkilerini sürdürmesini sağlayan devletler değil cemaatlerdir.
Yine sömürgecilere karşı direnenler Afrika’dan Kafkaslar’a, İhvan’dan Cemaat-i İslâmî’ye kadar Müslüman cemaatlerdir. Mesela küresel sistemin lordları, Mısır’la savaşmıyor; İhvan’la savaşıyor...
Cemaatlerin bu zor süreçteki sorunlarını, zaaflarını konuşmaya gerek bile yok; bunları yazıyorum zaten. Ama cemaat olmadan İslâm yaşanamaz! Rahmet Elçisi peygamberimizin emri ve uygulaması bu şekildedir.
Vesselâm.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖzgür Özel’in özgül ağırlığı 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUİslam Dünyası’nın kayıp yılları… 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİltica ve mülteciler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİyi yönetim üzerine düşünceler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarVatandaşlık tanımı değişmeli mi? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.06.2021
4.06.2021
31.05.2021
28.05.2021
14.08.2020
7.08.2020
20.07.2020
17.07.2020
26.06.2020
14.06.2020