Yusuf Kaplan
Yazının sonunda kuracağım cümleyi, yazının başında kurayım: Kur’ân, çağa göre yorumlanamaz! Çağ, Kur’ân’a göre yorumlanır.
Çağ, geçicidir... Kur’ân, çağlar üstüdür çünkü.
KÜRESEL ONTOLOJİK VE SİYASÎ FELÂKETİ GÖRELİM ÖNCE...
Daha da vahimi, biraz da bilimsel keşiflerin tavan yapmasından ötürü kitlelerin zihninde oluşturulan imajın aksine, içinde yaşadığımız çağ, hem büyük bir felsefî / ontolojik felâketle karşı karşıya hem de bunun kaçınılmaz sonucu olarak tam anlamıyla cehenneme dönüştürüldü: Batılılar, büyük bir bilimsel atılım yaptılar, uzaya filan uzandılar ama uzayı okuyamadılar, insanın yok olmanın eşiğine sürüklendiği, dünyanın yaşanılamaz bir yer hâline geldiği, tabiatın delik deşik edildiği bir dünya sundular insanlığa.
O yüzden içinde yaşadığınız çağı tanıyamazsanız, tanımlanırsınız, diyorum.
Hele de insanlığı ve tabiatı ontolojik yok oluş felâketinin eşiğine sürükleyen, felsefî olarak büyük bir tıkanma yaşayan çağın bakış açılarıyla Kur’ân’a bakmaya, İslâm’ı veya Kur’ân’ı yorumlamaya, İslâm’ı güncelleme aymazlığına soyunmaya kalkışırsanız, hem çağın ağları, bağları, bağlamları sizi yutar hem de İslâm’ın çağlar ötesi mesajı tanınamaz hâle gelir, buharlaşır...
Tam da insanlığın İslâm’ın herkese hayat hakkı tanıyan, herkesi neyse o olarak gören çağlar ötesi, beşerüsütü mesajı, herkesi sarıp sarmalayıcı kozmolojik âlem, insan ve hakikat tasavvuru insanlığa ulaştırıl/a/mamış olur.
Çağı tanıyamadıkları için tanımlandıklarının bile farkında olamayacak kadar “akılsız” adamlar “akıl akıl” diye duygularını konuşturuyorlar yalnızca! Sonra da “Kur’ân’ı akla göre yorumlamalıyız”, diye çocuk gibi çırpınıp duruyorlar!
Akılsızlık başa belâ!
Biraz zekâ, biraz basiret, biraz çağ bilinci lütfen!
ÇAĞ BİLİNCİ LÜTFEN!
Çağ bilinci, dedim.
Çağ, insanlığın felsefî olarak ulaştığı en derinlikli, çaplı, ufuk ve umut vadeden, pratikte de adaletin, hakkaniyetin, sulhün ve selâmetin aşılamaz bir noktaya ulaştırıldığı aşılamaz, zirve bir noktada değil ki!
Aksine.
Hem teorik / felsefî hem de pratik olarak tarihte yaşanan en büyük felâketlerin yaşandığı bir donma, tıkanma noktasına saplanıp kalmış durumda.
Bundan ötesi yok.
Bundan ötesi, herkesin de az çok gördüğü ve sezinlediği gibi, benzeri görülmemiş teknolojik savaşların yaşanabileceği büyük bir felâket...
Bu felâketi, biz sınırlarımızda ve bütün bir coğrafyamızda iliklerimize kadar yaşamıyor muyuz?
HUSSERL’E GÖRE İKİ BÜYÜK FELÂKET: POZİTİVİZM VE TARİHSELCİLİK
Çağımızın en cins düşünürlerinden Husserl, Descartes’ın modern felsefeyi kuran rasyonalist çıkışıyla başlayan, Kant’la senteze, Hegel’le ayartıcı, sahte birliğe ulaşmasının Batı düşüncesini tam bir donmanın, çıkmaz sokağın eşiğine fırlattığını görmüştü.
Modern Batı düşüncesinin eşiğine fırlatıldığı çıkmaz sokakta düşünceyi bitirme, insanın düşünme faaliyetini dondurma tehlikesi taşıdığını söylediği iki büyük felâketle başedilmesi gerektiğine dikkat çekmişti Husserl: Pozitivizm ve tarihselcilik.
Husserl, Avrupa bilimlerinin karşı karşıya kaldığı felsefî krizi enfes bir şekilde tartışmış, çıkış yolu olarak “kesin bilim” olarak tanımladığı fenomenolojiyi icat etmişti.
Fenomenoloji, başta öğrencisi Heidegger’in nefes kesici çabasıyla, ardından Derrida gibi düşünürlerle putkırıcı bir yolculuğa bürünerek, düşünme faaliyetine taze ufuklar sundu.
Ama bir yerde, bir noktada durdu.
Günümüzde yeniden, yeni şekillerde keşfediliyor olsa da, fenomenolojinin nefesi, yaşanan felsefî / ontolojik krizin aşılmasına yetmedi.
Fakat Husserl’in, pozitivizm ile tarihselciliğin, düşünceyi ve düşünme faaliyetini bitireceği öngörüsü, tazeliğini koruyor ve üzerinde hakettiği ölçüde kafa patlatmayı intaç ediyor bize.
ZİHNÎ FELÇLEŞME YAŞAYAN SIĞ, ÇAPSIZ VE PROJE TİPLER BİZİ FELÂKETE SÜRÜKLER...
Sadece yaşanan çağın zihin kalıplarını aklamaktan, her şeyi tanımlayarak sınırlamaktan, (bin yıl önce Gazâlî’nin, yedi asır önce Molla Sadra’nın ve İbn Arabî’nin; Batı’da ise ancak yüz yıl önce Nietzsche’nin, Husserl’in ve Heidegger’in büyük bir vukûfiyetle dikkat çektikleri gibi) düşünme faaliyetini bitirmekten başka bir işe yaramadığı ispatlanan aklı, Kur’ân’ı anlama çabasının yegâne aracı olarak görmek, felâketi görememek demektir.
Hocaların hocası, felsefecilerin felsefecisi Süleyman Hayri Bolay Hoca’mızın da büyük bir vukûfiyetle haykırdığı gibi, çağı tanımayan, çağı, çağın sorunlarını hakkıyla tanıyamadığı için de sürekli olarak tanımlandığını da anlayamayan, Kur’ân’a ve İslâm’a bizim bakış açılarımızla bakamayacak kadar zihnî felçleşme ve aşağılık kompleksi yaşayan sığ, çapsız ve proje tiplerin tam da insanlığın İslâm’ın çağlarüstü mesajına ekmek kadar su kadar ihtiyaç hissettiği bir zaman diliminde, bizi çıkmaz sokakların eşiğine sürüklemekten başka bir şey yapamadıklarını, Kur’ân’ın mesajını tahrif ve tahrip etmekten başka bir işe yaramayacaklarını Pazar günkü yazıda göstereceğim.
Yazarlar
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.06.2021
4.06.2021
31.05.2021
28.05.2021
14.08.2020
7.08.2020
20.07.2020
17.07.2020
26.06.2020
14.06.2020