Yusuf Kaplan
Doğu da yok, Batı da aslında.
Batı bir inşa; Doğu’ysa bir kurgu, bir Batı kurmacası
yalnızca.
BATI, HAKİKAT’İ YİTİRDİ; DOĞU, DERİN BİR UYKUYA GÖMÜLDÜ...
Batı, hakikati yitirdi; yetmedi, insanın hakikat arayışını da bitirdi: İnsanı çöle mahkûm etti; ayartıcı / pornografik ve saptırıcı / pagan bir açmazın, film, müzik ve spor endüstrisinin neo-pagan âyinlerinde kaybolan baştan çıkarıcı bir çıkmaz sokağın eşiğine sürüklüyor insanlığı...
Doğu’ysa, hakikatin üzerinde derin bir uykuya gömüldü: Batı’nın ayartıcı ve saptırıcı zamanının ve mekânının kölesi olmak için can atıyor adetâ...
İnsan, hiç bu kadar yitirmemişti insanlığını; düşünme melekelerini, düş görme yetilerini bu denli kaybetmemişti.
Başına ne geldiğini, nasıl bir ontolojik yok oluş felâketinin eşiğine sürüklendiğini göremeyecek kadar kalben, zihnen ve ruhen bu kadar körleşmemişti!
Öyleyse, insanı, insanın durumunu, ontolojik yok oluş felâketini konuşmanın tam zamanı şimdi...
ZAMAN AYAKBAĞI, MEKÂN DUVAR İNSANIN ÖNÜNDE!
Zaman ayakbağı, mekân’sa duvar ağ’daş insanın önünde!
Zaman, ruhunu yitirdi; insan çöle, dipsiz bir kuyuya, ayartıcı bir labirente mahkûm edildi, insanın rahmet kaynağı ve pınarı hakikat’in soluğu dünyadan çekilince...
Ruhsuz, saptırıcı / pagan zamanı aşmadıkça, baştan çıkarıcı devâsâ ağ’a dönüşen duvarı yıkmadıkça, diriltici hakikat yolculuğuna çıkamayacağını bilmeli insan.
“Zaman bendedir ve mekân bana emanettir” şuuruna ermeli; emanet bilinciyle donanarak kendi zamanının, hakikatin insanlığın susuzluğunu giderecek ulvî zamanının izini sürmeli; insanlığı zulüm’den / karanlıktan nûr’a / aydınlığa ulaştıracak yeniden doğuş ve yenilenerek doğruluş mekânını, diriliş dünyasını inşa etmeli taze bir ruhla, kanatlandırıcı bir umutla ve çığır açıcı bir ufukla kuşanarak...
ÇAĞ KÖRLEŞMESİ VE RUH ÜŞÜMESİ NE, PEKİ?
Manzaranın tasviri böyle.
Bu manzaranın tarifi, nazariyesi de kısaca şöyle:
İnsanlık, bir çağ körleşmesi ve ruh üşümesi yaşıyor...
Çağ körleşmesi, bütün insanlığın Batı’ya mahkûmiyeti, kendi’nden (kendi zamanından, kendi mekânından, kısacası kendi dünyasından) mahrûmiyeti...
Ruh üşümesi ise, insanın mâverâsını kaybetmesi, mâsivâya gömülmesi, ruhunu yitirmesi...
HEPİMİZ YER-KÜRE’DE YER-KÖRÜ’YÜZ...
Dünya tek bir küre’den ibaret; gökle irtibatını koparan yer-küreye mahkûm insan.
Hepimiz yer-küre’de yer-körü’yüz: Yerimizi de, yönümüzü de yitirmiş vaziyetteyiz ama bunun farkında bile değiliz.
Zaman durduğu, mekân donduğu, insan ruhsuz bir çöle mahkûm olduğu için.
Bu yazı bir çığlık... Bir haykırış...
Neredesin ey insan?
Ne’sin sen?
Nesne mi sadece!
Yer-küre’de yer-körü’sün; ama körleştiğin için, yersizleştiğin için, yerini ve yurdunu, diriltici umudunu ve ulvî ufkunu yitirdiğin için, başına gelen ontolojik felâketi görebilecek durumda bile değilsin.
Sörf yapmıyorsun devâsâ bir ağ’da yalnızca; üzerinde sörf yapılan bir ağsın sen.
Ne zaman ayıkacaksın?
Ne zaman, kendinin farkına varacaksın?
Ne zaman fark olacaksın?
Firak ateşinde yanmaya başladığın andan itibaren tabiî ki!
İyi de, firak ateşi, ne ki?
Ateşten neden korkuyorsun öyle, söylesene...
NÂR YAKAR, NÛR YIKAR...
Ateş var, ateş var!
Biri nûr, diğeri nâr!
Nâr yakar; nûr yıkar, arındırır, tertemiz yapar...
Nâr karanlığa mahkûm eder; nûr arındırır, aydınlığı yaşatır, kendine getirir ve kendinden geçirir insanı.
Nâr bitirir, nûr diriltir...
İnsan, ulvî bağ’la ünsiyetini, melekût âlemi’yle irtibatını yitirince, çağ, insanı da, hakikati de yutan ayartıcı devâsâ bir ağ’a, saptırıcı pagan bir canavara dönüştü.
Oysa melekût âleminden süt emdiği ölçüde ulvî bağ’la irtibat kurabilir insan ve meleksi melekeleri gelişir.
Melekût âleminden süt ememeyen beşer, şaşar; mülk âlemine, bu dünyaya hapsolur, her şeye mâlik olma güdüsü, insanı güder, ruhsuz bir ağ’a mahkûm eder, köleleştirir...
DİRİLTİCİ SÛR’A ÜFLEME VAKTİ ŞİMDİ...
Ey insan!
Bil ki, Hakk sana hakikati lûtfetti.
Sense hakikati setretmekten / örtmekten, hakikatten kaçarak kendini bu geçici dünyaya sürgün etmekten keyif alıyor, ayartıcı nefsinin ve mülk âleminin kölesi oluyorsun...
Hakikati seyretmek, temâşâ eylemek, böylelikle bütün âlemlere gezintiye çıkmak gibi ulvî bir zevkten kendini mahrum etmek niye?
Evet, Çağ körleşmesi, ruh üşümesine dönüştü...
Sen, hakikat çağ’ının ulvî çağrısının izini sürersen, çağ körleşmesini aşar.. ruh üşümesini, İsrafil’in “kalk!” sûr’una üflercesine bir diriliş çağına dönüştürür.. şu çivisi çıkmış, ruhunu yitirmiş dünyaya diriltici bir ruh üflersin yeniden... her dem yenileyici, her dem taze, her dem diri bir ruh...
UNUTMA: DÜNYA SANA GEBE, SEN HAKİKATE...
Yeter ki sen, çağ’ın nasıl ayartıcı bir ağ’a dönüştüğünü fark et; farkı fark etmeyi mümkün kılacak tefrik melekelerini yeşert, farkını fark et; firak ateşinde yanarak, ruhun kanatlandırıcı soluğunu üfle insanlığa...
Yeter ki, sen, siyaseti hakikatin önüne geçirme; hakikatten beslenen, hakikatten süt emen hakikat medeniyetinin siyasetinin yapı-taşlarını döşe...
Yeter ki, sen, pes etme; devâsâ ağ’ın ayartıcı câzibesine yenik düşme!
Yeter ki, sen, sığlığa, çıkarperestliğe, dünya-perestliğe prim verme; aksine, melekût âleminden süt em, meleksi melekelerini geliştir, derin nefes al ve derin nefes üfle bütün insanlığa ve varlığa kalbinle ve yüreğinle...
İçinin pas tutmasını, ruhunun çölleşmesini önle ve diriltici sûr’a üflemeye ayarla saatlerini dikkatle ve rikkatle, aşkla ve şevkle...
Aşkla çıkılan bir yolculuktan yansıyacak ışığının, ağ’da sürüklenen çağdaş insana aydınlık, apaydınlık bir dünya armağan edeceğini, yok edici nâr’dan kurtarıp diriltici nûr’a / aydınlığa / hakikate kavuşturacağını unutma, ağacın meyveye durmasını, şarkının insanı aşka getirmesini, ulvî yolculuklara çıkarmasını bekle...
İşte o zaman, çağ, ruhuna kavuşacak.. bu dünyada yaşayan ama bu dünyayı yaşamayan öncü kuşakların vefakâr, cefakâr, fedakâr ve çilekeş yolculukları taze, taptaze, diriltici meyveler sunacak.. insanı hakikatle buluşturma aşkıyla yanıp tutuşan hakikat insanının üfleyeceği sûr’un diriltici sesi her tarafta yankılanacak, insanlığın nefesi olacak, çağrı çağını kuracak biiznillah...
Unutma: Dünya sana gebe, sen’se hakikate...
Vesselâm.
Yazarlar
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.06.2021
4.06.2021
31.05.2021
28.05.2021
14.08.2020
7.08.2020
20.07.2020
17.07.2020
26.06.2020
14.06.2020