Yusuf Kaplan
Dünyanın bütün dengelerini altüst eden iki vahşî dünya savaşından sonra inşa edilen Soğuk Savaş düzeni, kapitalizm ile sosyalizm arasında danışıklı dövüşe dayalı sahte bir düzendi.
Soğuk Savaş’ın gerisinde ABD’yi her bakımdan ele geçiren ABD’dekiYahudi gücü vardı.
Soğuk Savaş, ABD’ye (daha doğrusu, ABD’yi ele geçiren Yahudi gücü’ne) hem ABD içindeki hem de dünya ölçeğindeki gücünü pekiştirmek, tahkim etmek için zaman kazandırmak amacıyla icat edilmişti.
Yahudi gücü, yaklaşık yarım asırlık süre zarfında ABD’yi her bakımdan ele geçirmeyi başardı.
TÜRKİYE’DEKİ LAİK SİSTEM, 28 ŞUBAT DARBESİYLE KÜRESEL SİSTEMİN UYDUSU OLDUĞUNU BİR KEZ DAHA İSPATLADI
Yahudi gücünün başını çektiği küresel sistemin önünde yeni bir tehlike belirdiğine hükmedildi.
Bu tehlikeyi, dönemin NATO Genel Sekreteri Willy Cleas, “Küresel sistemin önündeki en büyük tehdit İslâm’dır” diyerek açıkça ifade etmişti.
Soğuk Savaş bitirilecek, İslâm’la savaş, “terörizmle savaş” maskesi altında NATO’nun temel stratejisi olarak benimsenecekti.
Küresel sistem, açıkça İslâm’ı hedef tahtasına yatırırken, Türkiye’de 28 Şubat’ın altyapısı hazırlandı ve 28 Şubat’ta sokaklarda tanklar yürütüldü.
Küresel sistem, İslâm’ı hedef tahtasına yatırdı; küresel sistemin uydusu olduğunu gösteren Türkiye’deki laik sistem de İslâm’ı “irtica” numarasıyla en büyük tehdit olarak belirledi.
Temelde üç boyutundan söz edilebilecek çok büyük bir ihanetti bu.
28 ŞUBAT’IN ÜÇ BÜYÜK İHANETİ
Cuma günkü yazımda 28 Şubat’ın üç büyük ihanetini kısaca şöyle özetlemiştim:
1. “İrtica tehlikesi” numarasıyla, bu toplumun varlık nedenini oluşturan, tarih yapmasını mümkün kılan İslâmî kimliğinin bastırılması, ruhköklerinin kurutulmaya çalışılması.
2. Bu toplumu bin yıl birbirine kenetleyen İslâmî kimliğin aşağılanması, zayıflatılması, buna mukabil etnik kimliklerin kaşınması, Türkiye’nin parçalanmanın eşiğine fırlatılması...
3. “Ilımlı İslâm” projesi olarak da bilinen İslâm’ın protestanlaştırılması projesinin önünün açılması, İslâmî kesimlerin zihnen dönüşüme uğraması, zihnî bir savrulmanın eşiğine yuvarlanması...
Bu üç ihanetten ilk ikisini söz konusu yazımda ayrıntılı olarak mercek altına almıştım. Bu yazıda üçüncüsü ama sonuçları bakımından en tehlikelisi üzerinde yoğunlaşmak istiyorum.
28 ŞUBAT’IN EN BÜYÜK İHANETİ: İSLÂM’IN PROTESTANLAŞTIRILMASI PROJESİ
28 Şubat darbesi, İslâm’ın bin yıl bayraktarlığını yapan bu topraklardan İslâm’ın izlerini silme projesiydi.
O yüzden bin yıl sürecek dendi.
Bin yıl sürmedi ama bizi zihnen dönüştürdü: Başörtüsü mücadelesini kazandık ama tesettürü kaybettik!
Burada başörtüsü-tesettür ilişkisi üzerinden kurduğum cümle, hayatın her alanına uyarlanacak bir cümledir; meseleyi başörtüsü-tesettür meselesine indirgemek istemem.
Aslında dikkat çekmek istediğim nokta şu: Neyin mücadelesini verdik ama nerelere savrulduk?
Tesettürün ruhundan neredeyse eser kalmadığını görünce, biz başörtüsü mücadelesini bunun için mi verdik, diye sormaktan kendimizi alıkoyamıyoruz. O yüzden yaşadıklarımızın muhasebesini yapmak zorunda olduğumuz zorlu bir süreçten, her alanda bir çözülme, tefessüh ve yozlaşma yaşadığımız bir tür yok oluş sürecinden geçtiğimizi görmek ve bu süreci nasıl tersine çevirebiliriz, sorusu üzerinde kafa yormak zorundayız.
28 Şubat postmodern darbesi, önceki darbelerden çok farklıydı; adı üstünde klasik / modern bir darbe değildi; zihnî dönüşümü hedefleyen, toplumu psikolojik olarak çökerterek zihnen dönüştürmeyi amaçlayan, sağ gösterip sol vuran, ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışan sinsi, ikiyüzlü, postmodern bir darbeydi.
Bu anlamda başarılı olmuştu: Toplumun özellikle İslâmî kesimlerine zihnen diz çöktürülmüş, zihnî bir savrulma yaşanmasına neden olmuştu. Elbette ki, bu, hâdisenin bir yönüydü; hâdisenin başka yönleri, başka boyutları da vardı.
Belki de 28 Şubat süreciyle ilgili olarak kurulabilecek en sarsıcı ve tedirgin edici cümlelerden biri şöyle bir cümle olabilirdi bu noktada: 28 Şubat, bizim Müslümanlığımızın kalitesini ve kalibresini görmemize imkân tanıyan bir turnusol kâğıdı işlevi gördü aynı zamanda.
İslâm’ın protestanlaştırılması projesi, FETÖ’ye havale edilmişti; sadece Türkiye ölçeğinde değil, bütün dünya genelinde.
Küresel sisteme itiraz etmeyecek, hayattan uzaklaştırılan, bireysel bir inanç meselesine indirgenecek, direnme ve varolma imkânları yok edilecek, fosilleştirilmiş bir İslâm anlayışı icat edilmeye çalışıldı.
28 Şubat’tan bu yana özellikle İslâmî kesimlerin konformizme, oportünizme teslim olmaları, sefih sekülerleşme biçimlerine yenilmeleri, İslâmî duyarlılıklarını yitirmeye, toplumun yoksul kesimlerinin sorunlarına karşı duyarsızlaşmaya başlamaları, rantçılığa alışmaları, helâl-haram ölçülerini hiçe saymaları, 28 Şubat’la başlayan zihnî savrulmanın sonuçlarıdır.
Sekülerleşme biçimlerinin İslâmî duyarlılıklarımızı ve iddialarımızı buharlaştıran bu zihnî savrulma biçimleriyle yüzleşip hesaplaşamazsak, bu toplumun değerlerinin çözülmesinin, çürümesinin önüne geçemeyiz ve bize umut bağlayan mazlumların umutlarının suya düşmesine engel olamayız.
Yeniden-Müslümanlaşmak zorundayız.
Bunun için de önce kendimize çeki düzen vererek mazlumların umudunun diri kalmasını sağlayacak uzun soluklu bir medeniyet yolculuğuna çıkmamızı sağlayacak zihnî, kültürel, sosyal ve ahlâkî adımları daha fazla geciktirmeden atmak boynumuzun borcudur. Vesselâm.
Yazarlar
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.06.2021
4.06.2021
31.05.2021
28.05.2021
14.08.2020
7.08.2020
20.07.2020
17.07.2020
26.06.2020
14.06.2020