Ali BULAÇ
20. yüzyılın son çeyreğinde fark edilip dile getirildiği gibi 19. yüzyıl pozitivizminin öngördüğü şekliyle dünyada “dini hayat”ta bir gerileme yaşanmadı; tam aksine bütün kültür ve medeniyet havzalarında helezonik bir seyir takip ettiğini söyleyebileceğimiz bir “dindarlaşma süreci” başladı. Aslında buna herhangi bir zaman dilimini ifade etmek üzere “süreç” demek de yanlış. Kadim zamanlardan beri süren insanın dinle ilişkisi bugün de sürüyor, şüphesiz yarın da sürecek.
Burada üzerinde durmamızı gerektiren nokta söz konusu “dindarlaşma” veya “dini tezahürler”in neden bir süre sonra en azından bazı kesimlerde belli belirsiz “dinden uzaklaşma” eğilimini güçlendirmesidir.
Dindarlaşma veya daha doğru bir ifadeyle “insan-din ilişkisi” bazen “dine ve dinin hakikatine doğru”, bazen de “dini hayattan uzaklaşma” şeklinde gelişir. Dine toplu halde insan hayatı içinde fonksiyon gören aşkın/İlahi değerler bütünü gözüyle bakarsak, insanın bazen bu değerlere temessül ettiği, bunları temellük etmek istediği; bazen de bu değerlerden uzaklaşma eğilimi içine girdiği görülür. Bu, blok halde olmaz, hem helezonik olur, hem de bir yerde dine sarılma şeklinde olurken başka bir yerde uzaklaşma şeklinde vuku bulabilir.
Gözlendiği üzere ABD ve Avrupa’da Hind dinlerine belli bir ilgi var; Yoga, Transandantal Meditasyon, Moonculuk vs. din müntesipleri artıyor. Bunun tabii ki bir açıklaması var. Varlık âlemi boşluk kabul etmediği gibi insan hayatı da boşluk kabul etmez. ABD ve Avrupa olarak sözü edilen ve genel olarak “dünyanın Batı yakası” olarak ifade edilmesi gereken beşeri havzada insanın dinle ilişkisi problemlidir. Bu problemli ilişkinin ortaya çıkmasına yol açan tarihi, felsefi ve toplumsal faktörler gösterilebilir. Batı’nın kolektif hafızasında ve onun bilincinin teşekkülünde rol alan tarihi ve kültürel birikimde “din acı verici” hatıralarla doludur. Açıkçası Batılı insanın dinle başı hep dertte olmuştur.
Ancak insanın başının diniyle dertte olması, onun bütünüyle “din-dışı” veya “din-karşıtı” bir pozisyon alması gibi mutlak bir sonuca yol açmıyor. İnsan yine de bir merkeze bağlanmak, varlığını varlığın bütünüyle ilişkilendirmek, hayatının anlam ve amacını öğrenmek ister. Bütün anlam arayışlarının önüne geçen şey, “güvenlik duygusu”nun yeterince tatminkâr olmamasıdır. Bu dünyada nihai manada kime güvenip itimat edeceğiz? Sosyal güvenlik sistemleri veya hayat alanlarının tümünü denetleyebilecek organizasyon kabiliyetine sahip devlet, bizim ruhumuzun derinliklerinde yatan güvenlik ihtiyacımızı karşılamaya yeter mi? Öldükten sonra ne olacağız? Böyle bir durumda, eğer verili din ihtiyaçlara tatminkar cevap veremiyorsa, cevabı başka kaynaklarda aramaya koyuluruz. Sormadan bedeni hazların elde edilmesi ve eziyetlerin defedilmesinden ibaret maddi mutlulukla yetinemeyiz. Kaynaklar, tarihsel tecrübeye ve kültüre büsbütün yabancı olsa da, yine de “dini” olurlar. Hatta yabancı bir “dini kaynak” daha çekici ve cezpedici de olabilir. Eğer öyle olmasaydı, ne genel anlamda “din değiştirme” mümkün olurdu ne de İslami tebliğin hakiki amacı olan “hidayet” gerçekleşebilirdi. Yani aksi olsaydı, insan hangi dini çevrede doğup gözünü açmışsa, hayatının sonuna kadar aynı dini çevrenin içinde kalırdı.
Doğu dinleri ve bunların önerdiği ritüeller, Hıristiyanlık tecrübesinden çok farklı şeylerdir. Batılı insanın “farklı din arayışı”na kısmen cevap verirler. “Kısmen” diyoruz, çünkü kâmil anlamda din menşei bakımından İlahi olmalı, kapsamı bakımından insani bütün durumlara cevap vermeli ve elbette tarih boyunca insanla konuşan Allah’ın son mesajı olmalı. Bu anlamda Doğu dinleri kısmen ihtiyaca cevap veriyor olsalar bile, arayışa son verecek formasyonda değildirler. Bir başka nokta, söz konusu doğu dinleri, mevcut hayat tarzının bütünüyle gözden geçirilmesini, değişmesini öngörmediklerinden, insanlar mevcut yanlış konumlarını muhafaza ederek “bir din”e mensup olabiliyorlar. Bu açıdan Doğu dinlerinin bazen resmi toplumlar tarafından da teşvik edildiklerini söylemek mümkün.
Bugün Müslümanlar, din arayışlarına cevap verme kapasitelerini bir ölçüde yitirmiş durumdadırlar, bu doğru. Ama ne ruhi acılara pansuman yaptıran Doğu dinleri, ne küresel yayılma gösteren deizm ve onu takip eden nihilizm itminan sağlayamıyor.
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.08.2025
25.07.2025
19.07.2025
23.06.2025
11.05.2025
21.04.2025
15.03.2025
23.02.2025
3.02.2025
5.01.2025