Ali Türer

Ali Türer
Ali Türer
Tüm Yazıları
Ortaöğretimde ne öğretiyoruz, nasıl öğretiyoruz?
1.02.2014
2043

 İlköğretim 8. Sınıf öğrencilerinin TEOG sınavlarına ter döktükleri şu günlerde ortaöğretimde verdiğimiz eğitimi masaya yatırmak istedim.

Geçen yazımda ortaöğretimde gerçekleşen yeni yapılanmanın MEB’in iddia ettiği gibi okul çeşitliliğini azaltmadığını, okul tiplerinin amaçlarının silikleşmesi nedeni ile 490 ile 200 taban puan aralığında sınıflandırılan okulların her birinin birer çeşit haline geldiğini belirtmiştim. Yerleştirme TEOG ile otomatik hale geldiğinden ilköğretimde yönlendirmeye dönük rehberlik faaliyetleri de işlevini yitirdiğini iddia etmiştim. Bu yazımda ortaöğretimde verdiğimiz eğitimin kalitesi, öğretmen yetiştirme sistemimizin bu kaliteye katkısı ile ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Ama önce bütün liseleri, meslek okullarını neden “Anadolu” olarak tanımladık diye sormak istiyorum. Bu okullar “Anadolu” oldu da ne oldu?  “Anadolu” sözcüğü bu okulların statüsünü, kalitesini, bu okullardaki standartları tanımlamak için kullanılıyorsa; örneğin bu okullarda sınıf mevcudunu 30-34 ile sınırlandırılacaksa sonuçta bunun bir bedeli olacak. İlave kaç öğretmene ihtiyacınız var; bu işin finansmanı ne olacak, bunu kaç yılda gerçekleştireceksiniz; bütün bunlar için bir planlama, projelendirme yapmış olmanız gerekmiyor mu? Yoksa ortaöğretimi zorunlu hale getirmede olduğu gibi bu da hazırlık yapmadan atılan bir adım mı? Bu standartlaştırmanın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belli değilken bunları nasıl “Anadolu” diye tanımlarsınız? Bu biraz göz boyama olmuyor mu?

Örneğin İmam Hatip Okulları “Anadolu” olunca bu okullara aldığınız 750 bin civarında öğrenciye akademik yaşama hazırlanmanın gereği olan meraklı, şüpheci, sorgulayıcı, titiz, araştırıcı, gözlemci, sabırlı, kararlı, sonuç alıcı kişilik özellikleri kazandırabilecek misiniz? Bu öğrenciler çok kültürlülüğe, farklılıklara saygı duyabilecekler mi?

Üniversiteye yerleştirmek için her yıl 1 Milyon 900 bin civarında lise mezununu sınava tabi tutuyorsunuz; sınav sonucunda ancak 800-900 bin civarında öğrenci lisans-ön lisans programlarına yerleşiyor, geri kalan 1 Milyonun üzerinde lise diplomalı sokağa bırakılıyor. En iyi eğitim verdiği için listenin en başına koyduğunuz Fen Liselerinden mezun olanların ancak  %56-57’si üniversitelerin lisans programlarına yerleşebiliyor. Sıralamanın sonunda yer alan İmam Hatip Liseleri ise öğrencilerinin ancak %15’ini üniversitelere taşıyorlar.

Okulların üniversiteye öğrenci taşıma oranları böylesine düşükken, meslek okulu çıkışlıların çoğu okulda okuduğu mesleği yapmazken lise öğrenimini zorunlu hale getirmenin anlamı ne?

Fen Liselerinden sonra üniversiteye en fazla öğrenci gönderen Anadolu Öğretmen Liselerini kapattınız, İmam Hatip Liseleri’nin içinden 15’ini yabancı dil ağırlıklı (Arapça- İngilizce) “süper” lise haline getirdiniz? Öğretmen yetiştirmek, İmam, Hatip ve Müezzin yetiştirmek için gereken ilgiyi, kaliteli eğitimi bile hak etmiyor öyle mi? Eğitimden anladığınız, eğitime verdiğiniz önem bu.

2011-2012’de  2 Milyon 90 bin meslek lisesine giden öğrenci içinde İmam Hatip Liselerine gidenlerin sayısı 260 bin civarındaydı; 2013-2014 öğretim yılında meslek liselerine giden öğrenci sayısı 2. Milyon 39 bine düştü, İmam Hatip Liselerine giden öğrencilerin sayısı ise 2013 sonunda 474 Bine çıktı. Bugün bu sayı 750 Binlerde ifade ediliyor. Mesleğe yönlendirmeden anladığınız bu mu?

“Üniversiteye hazırlayacağım, meslek sahibi yapacağım” diye öğrencileri, başına “Anadolu” ibaresi koyduğunuz liselere, meslek okullarına alırken içiniz sızlamıyor mu?

Orta öğretime kayıt yaptıran her üç öğrenciden biri daha sonra okulu bırakıyor. MEB 2014’de orta öğretimde okullaşma oranını %94.5 olarak açıklamıştı, okulu terk eden %32’7yi düşünce, gerçek okullaşma %61oluyor. Öğrenci kişilik hizmetleri (rehberlik hizmetleri) sunmadığınız açık öğretimin ortaöğretim içindeki pay ise %20’lerde (5.423 Bin/ 1.012 Bin). Zorunlu, zorunlu diye öğündüğünüz ortaöğretimde durum işte bu.

İlköğretimde başlayan öğrenme alışkanlıkları ortaöğretimde yerleşir. Ergenlik döneminin sonunda öğrencinin kişilik özellikleri ile birlikte, eğitsel alışkanlıkları da, öğrenme sitili de billurlaşır. Kendisi ve çevresi ile ilgili gözlemlerinden gençler sonuçlar çıkarmaya başlar. Yazılı ve sözlü ana dili kullanma yeterlilikleri ve yetkinlikleri gelişir. Öğrenci doğanın ve yaşamın temel kurallarını öğrenirken, toplumun temel sorunları konusunda fikir sahibi olur. Genç sorumlulukları, değerleri, cinsiyet ile ilgili rolü, çevresi ile ilişki biçimi gibi konularda bazı kararlar verme aşamasına gelir.

Ortaöğretimde cümle kurmayı, paragraf oluşturmayı, özet çıkarmayı, not tutmayı, amaçlı, hızlı, doğru okumayı, zamanını doğru kullanmayı, yaptığı işe yoğunlaşmayı, tempolu çalışmayı öğrencide birer alışkanlık haline getirebiliyor muyuz? Öğrenciye lisede sayısal, sözel, çok yönlü düşünmeyi; kendini yazılı ve sözlü etkili ifade edebilmeyi, önceliklerini belirleyebilmeyi, öğrenmeyi öğrenmeyi öğretebiliyor muyuz? Hücrenin yapısını, atomun yapısını, doğanın, yaşamın temel kurallarını öğrenebiliyorlar mı gençler? Toplumun, insanlığın içinde yaşadığı temel sorunları özgürce tartışabiliyorlar mı okullarda, demokratik yaşamın kurallarını bu tartışmalar içinde içselleştirebiliyorlar mı?

Lise diploması verdiğimiz gençlerin bunların ne kadarına sahip olabildiklerini, bunları alışkanlık haline getirip getiremediklerini sağlıklı ölçebiliyor muyuz? 2012’de liseden mezun ettiğimiz bir milyon dokuz yüz bin öğrenciden 50.000’i üniversite seçme sınavlarında “sıfır” çekti, hatırlayalım. Üniversite Seçme Sınavında Türkçe, Fen, Matematik grubu testlerinde 40 soru içinde öğrencilerin doğru soru yapma ortalamaları 5-6 soruyu geçmiyor. Bu övünülecek durum mu?

İlköğretim ve Ortaöğretimdeki öğrenci başarılarında öğrencilerin aile içinde edindikleri eğitsel altyapının kuşkusuz önemli rolü var. Ancak öğrenciye kılavuzluk edecek eğitici uzman personelin yeterliliği ve becerisi de öğrencinin ailede edindiği eğitsel alt yapı kadar önemli ve sonuç belirleyicidir. Alanında iyi yetişmemiş, alanına hâkim olamayan, alanın gerektirdiği özel öğretim yöntemlerini bilmeyen, ya da bu yöntemleri beceri haline getirememiş, teknolojiyi amaca uygun kullanamayan öğretmen, rehberlik uzmanı, idareci ve diğer personel ile bu okullar üstlendikleri sorumlulukların altından kalkabilirler mi, bu mümkün mü?

Dili kullanamayan, öğrencisine nasıl hâkim olacağını, onu nasıl yöneteceğini bilmeyen; bilgiyi öğrencinin bildikleri ile ilişkilendiremeyen, bilgiyi öğrencinin anlayacağı hale getiremeyen, öğrencinin iç görüsünü, güdülerini harekete geçiremeyen öğretmenle ortaöğretimde hangi hedefe yol alacaksınız? Aracı amaç haline getirmiş, kendisi öğrenme özürlü, moralsiz; öğrenciden korkan, öğrenciyi potansiyel suçlu, kendine rakip gören; her fırsatta mesleki rolün arkasına sığınan, disiplinden diğerlerini kontrol altında tutmayı anlayan, bunun için maske kullanan, sınıfa ayağını sürüye sürüye giren mi öğrenciye yol gösterecek? 

Peki, bunun sorumlusu kim?

Eğitim fakültelerini ortaöğretime öğretmen yetiştiren kurum olmaktan çıkaranlar değil mi? Formasyon adı altında yalap şap aldığı eğitimle, dershanelerden aldıkları ile KPSS engelini her aşan orta öğretime atanıyor. Ortaöğretim kurumlarına atadıklarımızın iyi bir devlet memuru olup olmayacaklarına bakıyoruz, sınıfını yönetip yönetemeyeceğine değil. Aday öğretmenin aldığı eğitim, öğretmenin aldığı hizmet içi eğitimler de devlet memuru yetiştirmeye dayalı. Atanan gençlerin suçu değil bu?

Tıp alanında birini uzman olarak görevlendireceğiniz zaman üniversitede altı yıl tıp eğitimi üzerinde alanında lisansüstü uzmanlık eğitimi almış olmayı şart koşuyorsunuz. Neden liseye öğretmen olarak atayacaklarınızda 3-4 yıllık alanda lisans eğitimine ilaveten yüksek lisans düzeyinde alan eğitimi deneyimine sahip olmayı şart koşmuyorsunuz? Eğitim, sağlıktan sonra gelen en önemli yaşamsal alan değil mi?

Elinizde ortaöğretim öğretmenini yetiştirecek alan eğitimcisi akademik personel var mı? Eğitim fakültelerinde verilen öğretmenlik meslek eğitimi programları öğrenciye lider özellikler kazandırabilecek özellikte mi? Ortaöğretim için hazırlanan öğretmen adayına belirli uzman eğitimciler kontrolünde okuduğu teorik bilgiyi yaşama geçirebilecek şekilde yeterince okul ve sınıf deneyimi kazandırabiliyor musunuz? Eğitim Fakültelerinizin kaçı gerçekten eğitimci olanlar tarafından yönetiliyor? Bu okullar yeterince özerk mi? Ortaöğretim kurumlarınız, eğitim vereceği öğrenciyi, öğretmeni seçebiliyorlar mı? Ortaöğretimde görevlendirdiğiniz öğretmene emeğinin karşılığını ödüyor musunuz?

Hal böyleyken bu ülkede lise mezunu olmanın elbette bir anlamı olmayacak. Buna şaşırmalı mıyız?

Kaynak: 2011-2012, 2013-2014 Milli Eğitim İstatistikleri.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar