Alper GÖRMÜŞ
Bugünden geriye bakıldığında şu artık çok net görünüyor: Darbe davalarındaki delillerin ikili bir hakikati vardı: Darbe girişimlerinin somut, ayrıntılı delilleri ve sonradan Cemaat’e bağlı polisler tarafından üretilmiş deliller. Dava süreçleri boyunca gerçek delilleri inkârdan gelen laik kesime, Cemaat’le kavganın başlamasından sonra iktidar çevreleri de eklendi. Gerçekte iki kesim de hakikatin “ikili” olduğunu biliyorlardı, fakat farklı güdü ve beklentilerle hakikatin bir bölümünü hakikatin tamamı gibi gösterdiler ve bunu da geniş kamuoyunun algısı haline getirebildiler.
Ne var ki, şu anda tarihin müsveddesi momentindeyiz. Yıllar sonra tarihin aslını okuyacak olanlar, orada, 2002’den sonra Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarını hedef alan darbe girişimlerinin gerçek; darbe davalarının haklı ve meşru; delillerin ise ikili bir yapıda olduğunu görecekler: Gerçek deliller ve Cemaat’in kendi çıkarları için ürettiği sahte deliller, araya soktuğu ‘parça’lar.
Bu dizide, darbe davalarının tarihin gerçek sayfalarında neden böyle anlatılacağını, bugünkü bilgilerimizden yola çıkarak ve Balyoz davasını örnek olay alarak göstermeye çalışacağım.
Dakika bir gol bir: ‘Zamanlama çelişkileri’
Bilindiği gibi Balyoz, AK Parti iktidarına karşı 2003 başlarında Birinci Ordu merkezli olarak planlandığı öne sürülen bir askeri darbe girişiminin davasıydı. Darbe girişiminin ayrıntılı planları olduğu iddia edilen belgeler ise 2010’da Taraf gazetesinde yayımlanmıştı.
Balyoz davası iddianamesi kabul edildikten bir süre sonra, Davanın bir numaralı sanığı Çetin Doğan’ın kızı Pınar Doğan ve damadı Dany Rodrik, bu belgelerin en önemlisi olan 11 No’lu CD’de çok sayıda ‘zamanlama çelişkisi’ saptadılar ve bunları, birlikte yazdıkları blogda kamuoyuna duyurdular. Çok ciddi, mutlaka cevaplanması gereken iddialardı bunlar. Rodrik ve Doğan’ın bulgularına göre, 11 No’lu CD’nin hazırlandığı öne sürülen 2003 başında var olmadıkları kesin olan bazı dernek, gazete, firma vb. adları, 11 No’lu CD’de yer alıyordu... Düşünün; 2003’te oluşturulan ve savcıların bir daha müdahale edilmediğini söyledikleri bir CD’de, diyelim 2005’te faaliyete geçmiş bir gazete, ya da çok daha sonra adı değişmiş bir firmanın yeni adı yer alıyor! Ya da, fiili darbe ânı için hazırlanan listelerin bazılarında, 2003’te Türkiye’de bulunmayan subayların adları var!.. Böyle şeyler...
Balyoz davası iddianamesinde zamanlama çelişkisi bulma avına sonraki aylarda avukatlar da katıldı ve zamanla bulunan çelişkilerin sayısı yüzleri aştı.
Savunma tarafı ‘zamanlama çelişkileri’ni nasıl kullandı?
‘Zamanlama çelişkileri’ni sanıklar lehine kullanmak için savunma tarafının önünde iki yol, iki tercih imkânı vardı:
Birinci yolu tercih etselerdi şöyle diyeceklerdi: İddianamede darbe planının gerçek belgeleri gibi duran dokümanlar olsa da, ‘zamanlama çelişkileri’nin gösterdiği gibi bu belgelere sonradan müdahale edilmiştir. Bu da, var olan belgelerin hukuki anlamda belge olma özelliklerini ortadan kaldırır ve davaları düşürür.
Nitekim ben davanın bir aşamasında, bu ‘zamanlama çelişkileri’nin, darbe girişiminin akim kalıp darbecilerin soruşturmaya uğraması durumunda kullanılmak üzere belgelere bizzat sanıklar tarafından yerleştirilmiş ‘savunma tuzakları’ olabileceğini öne sürdüğümde (ileride bunu açacağım), Dani Rodrik ve Pınar Doğan bana cevaben şöyle yazdılar:
“Bu tuhaf senaryo gerçekleşmiş olsa dahi, belge ve CD’lerin üstverileri değiştirilmiş olduğundan ve belgelerin gerçekte ne zaman en son kaydedildiğini yansıtmadığından hukuki olarak delil kabul edilmeleri zaten mümkün değil.”
Fakat savunma avukatları bu yolu tercih etmediler, ikinci yolu tercih ettiler ve mealen şöyle dediler: Ortada hiçbir gerçek (orijinal) belge yoktur. 2003’te bir darbe girişimi olmamıştır, 2009’dan sonraki tarihte birileri oturup 2003’te geçtiği iddiasıyla bir darbe senaryosu yazmıştır. Böyle olunca da ‘senaryo’da bir sürü hata yapılmıştır (‘zamanlama çelişkileri’). Özetle: Bütün deliller sahtedir, dava bütünüyle bir ‘kumpas’tır.
İkinci yol tercih edildi, çünkü...
Dediğim gibi, savunma tarafı birinci yol üzerinden de hakiki delilleri ‘kadük’ hale getirebilir ve hukuken davayı çökertebilirdi. Fakat ikinci yolu tercih ettiler, çünkü bu dava salt hukuki bir dava değildi, aynı zamanda siyasi bir davaydı ve savunma tarafına hakiki delilleri hukuken geçersiz hale getirmek yetmemişti. O nedenle darbe girişimini gösteren delilleri külliyen reddetmeyi ve her şeyi ‘senaryo’ ile açıklamayı tercih etmişlerdi.
Toplumsal kutuplaşmanın AK Parti karşıtlığı tarafında yer alan kesimi, ‘senaryo’ açıklamasına dört elle sarıldı. Çünkü AK Parti’ye ve o dönemdeki partneri Cemaat’e en büyük darbe buradan vurulabilirdi. Hakiki delillerin (de) varlığını teslim eden, fakat sonraki müdahalelerle onların hukuki geçerliliklerinin kalmadığından yola çıkan bir ‘hukuki’ savunma çizgisi, bu siyasi amaca hizmet etmezdi. Çünkü bu, AK Parti iktidarına karşı 2003’te gerçek bir darbe girişiminde bulunulduğunu kabul etmek anlamına gelecekti.
... Ve başka hiçbir şeye bakılmaksızın ‘senaryo ve kumpas’ savunmasına odaklanıldı. Oysa birilerinin, altı yıl öncesine dair, içinde binlerce hakiki ismin geçtiği hatasız bir senaryo yazabileceğine inanması, sonra da bu senaryoyu sadece iç kamuoyuna değil, dış kamuoyuna da açık bir davada iddianame haline getirmesi mantıkla açıklanabilecek bir şey değildi.
‘Senaryo’ şıkkının imkânsızlığı
Nitekim, gerek mahkûmiyete hükmeden mahkemenin gerekse de mahkemenin kararını onaylayan Yargıtay’ın gerekçelerine baktığımızda, yargıçların, bu ‘zamanlama çelişkileri’ni sanıkların ‘bilerek ya da bilmeyerek yaptıkları hatalar’a bağladıklarını görüyoruz. Çünkü mahkemeye göre, belgelerin altı yıl sonra bir ‘çete’ tarafından düzenlenmiş olması “hayatın olağan akışına uygun değil”di. Yargıtay’ın gerekçesinden izleyelim:
"Rakamsal olarak bakıldığında, yaklaşık 5 bin subay ve astsubayın adlarının, özel operasyon ve sorgulama timlerinde, sıkıyönetim mahkemelerinde, gözaltı timlerinde, kamu kurum ve kuruluşlarında, özel hastaneler ve ilâç depolarında, gümrüklerde vs. kullanılacak personel olarak sıralandığı; ayrıca 13 bin sivil kişinin görev yerleri ve bazı kişisel bilgileriyle, 2 bin tüzel kişinin de adreslerinin belirlenmiş kategoriler içinde listelendiği görülmektedir. Toplam 20 bin gerçek kişi ve kurumu ilgilendiren 2003 yılına ait bilgi ve değerlendirilmelerin, ileri sürüldüğü gibi tamamen kurgulanmış, asılsız ve sahte olduğu yönündeki savunmalar, dosya kapsamına ve hayatın olağan akışına uymamaktadır. Yapılan çalışmaların kapsamı ve ayrıntıları, sanıkların görev, unvan ve çalışma alanının uyumu, yıllar öncesine ait (2003'e ait) geniş bir sahayı ilgilendiren detaylı bilgilerin, yıllar sonra bu çap ve içerikte kurgu olarak hazırlanamayacağını göstermektedir.”
Demek ki ortada Balyoz davasına dair iki büyük muamma vardı.
Birincisi: Yargtay’ın karar gerekçesinde dile getirdiği gibi 20 bin gerçek kişi ve kurumu ilgilendiren 2003 yılına ait bilgi ve değerlendirilmelerin, ileri sürüldüğü gibi altı yıl sonra tamamen kurgulanmış olması inandırıcı değildi.
İkincisi: Öte yandan, savcıların darbe girişimine dair planların belgeleri diye sundukları metinlerde yüzlerce “zamanlama çelişkisi” bulunuyordu.
Peki, bu zamanlama çelişkileri, savunma tarafının öne sürdüğü gibi altı yıl sonra tümüyle yeniden yazılmış bir ‘senaryo’ ile açıklanamazsa neyle açıklanabilirdi?
11 Nisan Pazartesi günü bu noktadan devam edeceğim.
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025