Alper GÖRMÜŞ
“Türkiye’nin ilk ‘zenci’ Merkez Bankası Başkanı” Durmuş Yılmaz’ın (2007’de kaleme aldığım portresinde onu böyle nitelemiştim), siyasi otoritenin doların çılgın yükselişini öylece durup seyretmesine getirdiği ‘çılgın’ yoruma o kadar çok müşteri çıkmasına hiç şaşırmamak gerekiyor. (Bu girişten kolayca anlayabileceğiniz gibi, okumakta olduğunuz yazıyı Merkez Bankası’nın faizi üç puan yükseltmesinden önce kaleme almıştım. Bu hamle, Yılmaz’ın ‘çılgın’ yorumunu açığa düşürse de, o yorum ve onun üzerine yazılanları ele aldığım bu yazıyı açığa düşürmüyor. O nedenle, bir anlık bir tereddütün ardından yazıyı geri çekmeyip yayımlamaya karar verdim.)
Hatırlayalım Yılmaz’ın ‘çılgın’ yorumunu...
Durmuş Yılmaz’ın zannına göre (öyle diyor kendisi, “bilgi değil, zan” diyor), Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti), en net ifadesini doların alıp başını gitmesinde bulan ekonominin krize sürüklenmesini bilerek ve isteyerek körüklüyor, Dolara o nedenle müdahale etmiyor:
“Bildiğiniz gibi 7 Haziran 2015 seçimleri ile Kasım 2015 seçimleri arasında ülkemizde terörde bir tırmanış oldu. Bu tırmanışın sonucunda ilgililer siyasetçiler dediler ki, ‘Bunlar bize yarıyor bizim oyumuz artıyor’ dediler. Çünkü bu olaylarla topluma korku salındı ve bunun sonucunda insanlar ‘istikrar önemlidir’ noktasına geldiler ve dolayısıyla oylar ‘istikrar’ etrafında konsolide edildi. Elimde bir kanıt yok, delil yok ama bugün de böyle bir şey görüyorum. Bugün söylenen bu sorumsuzca kurumlara olan saldırı, ‘para politikasında daha fazla söz sahibi olacağım, ben yöneteceğim’ vs denmesi tamamen bilim dışı veya rastgele söylenmiş sözler değil. Aynen 7 Haziran-1 Kasım arasındaki olaylarda, oylar nasıl konsolide edildiyse bugün de bu tür söylemlerle, döviz kurlarındaki sıkıntılarla ve onun yarattığı işsizlik vs hepsi, öyle zannediyorum aynı yöntem uygulanarak bir siyasi proje uygulanıyor döviz kuru üzerinden. Türk halkı gerçekten çok borçlu. 100 lira geliri olanını 55-56 lira borcu var. İnsanların evleri arabaları krediyle alındığı için bu düzen bozulursa elimizdekiler gider korkusu yayılarak kurda bu tip hareketler bilinçli olarak yapıyor gibi geliyor bana.”
Hakikatin fazla irrasyonel göründüğü hallerde...
Durmuş Yılmaz’ın yorumunu neden ‘çılgınca’ bulduğumu uzun uzun anlatmama sanırım gerek yok. Çünkü yalnız Türkiye siyasetinin değil dünya siyasetinin de tekrar edile edile artık ezber haline gelmiş en temel neden-sonuç ilişkisini tersine çeviriyor...
Bu ‘ezber’e göre, ekonomik kriz iktidarları alaşağı eder... Durmuş Yılmaz ise bize, bizzat iktidarca körüklenmiş bir ekonomik kriz üzerinden iktidarın tahkim edildiği yepyeni bir model öneriyor.
Hakikatin fazla irrasyonel göründüğü hallerde, o hakikatin ardında başka nedenler ararız; bu arayış sık sık âfâki komplo teorilerine de varabilir.
Hakikaten: Örneğimizi çerçeveleyen olgulara bakıp da Durmuş Yılmaz gibi birinin bile olan biteni açıklayabilmek için ilk anda insana ‘yok artık’ dedirten alternatif açıklama çabalarına yönelmesini yadırgamak hiç kolay değil.
Hangi olgulardan söz ediyoruz? Başka tuhaflıkları ihmal edip Durmuş Yılmaz’ın zikrettiği iki tuhaflıkla sınırlı kalırsak: Tabii ilk sırada, yükselen doların yükselmesine seyirci kalmak, hiçbir şey yapmamak var... İkinci sırada ise Erdoğan’ın Londra’da büyük yabancı yatırımcılara söyledikleri var... Erdoğan orada, seçimlerden sonra Merkez Bankası’nın yetkilerinin bir bölümünü üstleneceğini, bu yolla faizleri düşüreceğini ve bunun da doğal olarak enflasyonun gerilemesine yol açacağını imâ etti ki, bütün iktisat yorumcuları az kalsın küçük dillerini yutacaklardı. Çünkü Erdoğan’ı dinleyenlerin tamamı enflasyonun sebep, faizin sonuç olduğuna inanıyordu, fakat Erdoğan bu genel kabul görmüş tezin tam tersini iddia ediyordu.
Durmuş Yılmaz, meselenin Londra söyleviyle ilgili kısmını da kendi ‘çılgın’ yorumu çerçevesinde şöyle değerlendirdi:
“Londra’dan ve dünyanın bir çok yerinden telefon alıyorum. Öğrenmeye çalıştıkları şu: Gerçekten bu söyledikleri teoriye inanıyorlar mı? Ben de açıkça söylemek gerekirse tamamen kestirebilmiş değilim. Eğer gerçekten ‘Onların rahatsız olmaları önemli değil, biz doğru olanı yapmaya çalışırız ve doğru olan da budur, dünyaya yeni bir doğru vereceğiz’ diyorlarsa onu da bir an önce gerçekleştirmeleri gerekir ki eğer faiz enflasyonun sebebi ise sonucu değilse o zaman bu arkadaşlarımız, bu insanlar gerçekten Nobel İktisat ödülü almaya hak kazanırlar.”
AK Parti bunu neden yapmıyor?
Durmuş Yılmaz’ın açıklamaları doğal olarak kamuoyunda geniş bir yankı buldu, tartışmaya yol açtı.
Bu tartışmaların bence en ilginç noktası, Yılmaz’ın ‘zannına’ katılmadıklarını ifade etmek için yazılar kaleme alan ciddi ekonomi yazarlarının, siyasi otoritenin ‘rasyonel’ ölçülerle izahı mümkün olmayan tutumunun nedenleri hususunda ikna edici bir şey söyleyememeleriydi.
Bu yazarlara göre ‘Londra söylevi’ bir iletişim kazasıydı, bir lapsustu; Erdoğan’ın dili, Erdoğan’ın beyninin gizlemeye çalıştığı şeyi fâş etmişti.
Doların dur durak bilmez yükselişini seyretme meselesine gelince... Burada da, siyasi iradenin ekonominin faiz-döviz sarmalına girdiğini gördüğü, bu nedenle faizi radikal ölçülerde artırsa bile derde deva olmayacağına inandığı için faizleri yükseltmediği tezi öne çıkıyor. Bu teze göre, siyasi irade şöyle demiş oluyor: “Bir işe yarayacağını bilsem faizleri artırırım, fakat yaramayacak ve ben de boşuna tükürdüğümü yalamak zorunda kalacağım, o nedenle faizleri yükseltmiyorum.”
Şahsen ben bu tezin geçerliliğine hiç inanmıyorum... AK Parti, izlediği ekonomik politikalarla faizlerin yükseltilmesinin çare olmayacağı bir ekonomik ortam yaratmış olabilir. Fakat bu, kısa vadede radikal bir faiz artışının geçici de olsa bir ‘düzelme’ye yol açacağı gerçeğini değiştirmez. Zaten problemimiz de burada: AK Parti bunu neden yapmıyor?
İnanmazsan olmaz, inancın temelsizse yine olmaz!
Dikkat edilirse, Durmuş Yılmaz’ın tezi de, ona karşı çıkanların tezleri de günümüz Türkiye’sinde siyasi karar vericilerin öyle ya da böyle ‘bilinçli’ ve ‘rasyonel’ davrandıkları, bir şeyi şöyle ya da böyle yapıyorlarsa, o şeyi öyle planladıkları için şöyle ya da böyle yaptıkları varsayımına dayanıyor.
Bence bu, malzemenin insan olduğunu, dolayısıyla sadece aklın değil duyguların da davranışlara yön verdiğini unutan bir bakışın ürünü...
Bunu da hesaba kattığımızda mesele bana şöyle görünüyor:
Birincisi: Hiçbir iktidar, Durmuş Yılmaz’ın ifade ettiği davranış modelinin içerdiği riskleri göze alamaz.
Yine de bir rezervim var... Türkiye gibi muhalefetin ‘yönetebilme ehliyeti’ hususundaki tereddütlerin tam olarak ortadan kalkmadığı bir ülkede, ekonomik kriz korkusunun, ‘suçlusu bu iktidar ama düzeltirse de ancak bunlar düzeltebilir’ düşüncesine yol açması tümden gözardı edilemez.
Yani, ekonomik krizin paradoksal biçimde ona yol açan iktidarın işine gelmesi mümkündür, fakat bu, iktidarın böyle bir sonuç yaratması beklentisiyle ekonomik krizi körükleyebileceği tezini doğrulamaz.
İkincisi: İnsanın ve insanların oluşturduğu kurumların her zaman kendi çıkarları doğrultusunda davranacağı inancından uzak durmak lâzım... İnsanlar ve kurumlar bir şeyin doğru olduğuna inanabilirler, fakat bu ille de onun kendi çıkarlarına uygun olduğunu göstermez. Bence siyasi irade (asında ‘Erdoğan’ demek lâzım, biliyorum), faizin düşürülmesinin her şeyi düzelteceğine samimi olarak inanıyor ve bu nedenle de tezinden vazgeçmiyor.
Mesele bu kadar basit ve insani.
Fakat problem şurada ki, inanmak yetmiyor. İnanmazsan olmaz, fakat inancın temelsizse yine olmaz!
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025