Alper GÖRMÜŞ
İkinci Dünya Savaşı’nın (1939-1945) hemen ardından Türkiye’nin tek partisinin (Cumhuriyet Halk Partisi – CHP) içinden yeni bir hareket filizlenmeye başlamıştı. Bir yıl sonra Demokrat Parti (DP) adıyla siyaset hayatına atılacak bu yeni girişim, Türkiye solu içinde derin bir tartışmaya yol açtı.
1946 seçimleri öncesinde tartışma daha da büyüdü. Başta Dr. Şefik Hüsnü Değmer’in Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi (TSEKP) olmak üzere bazı solcular CHP ile DP arasında temelde hiçbir fark olmadığı gerekçesiyle seçimlerde boş oy kullanılmasını savunurken, aralarında Behice Boran, Mehmet Ali Aybar, Zekeriya Sertel ve Sabiha Sertel’in de olduğu çok sayıda sosyalist solcu, DP’ye dair eleştirilerin çoğuna katıldıklarını söyleseler de, Türkiye’nin tek parti rejiminden kurtulması, “bürokratik, ceberrut devlet”e bir darbe vurulması vb. gerekçelerle seçimde CHP’ye karşı DP’nin desteklenmesi gerektiğini savundular. Hatta solun çeşitli bileşenleri ile DP etrafında siyaset yapanların CHP’ye karşı “Demokrat Milli Birlik Cephesi” veya “İleri Demokratlar Cephesi” adıyla ortak çalışma yapabilecekleri gibi fikirler de bu dönemde sol içinde ortaya atılan öneriler arasındaydı.
Düşünün ki bu solcular öyle az buz hedefi olan insanlar değildi; dönemin Sovyetler Birliği’ne benzer bir rejim hayal ediyorlardı, yani nihai hedefleriyle DP’nin siyasetleri arasında hiçbir ortak yan yoktu. Anladığınız gibi, 1945-50 arasının “yetmez ama evet”çi solcularından söz ediyoruz.
DP’nin baskıcı iktidarından sonra DP’yi destekleyen solcuların hali
Ne var ki, DP’nin iktidara geldiği 1950’den sonraki kimi siyaset ve uygulamaları, onun da tıpkı CHP gibi “faşist” bir parti olduğu ve aralarında temel hiçbir farkın bulunmadığı yönünde propaganda ve boş oy çağrısı yapanların eline çok güçlü bir koz verdi.
Solun bu kesimi, başta 1951 Tevkifatı ve Nazım Hikmet’in vatandaşlıktan çıkartılması olmak üzere DP’nin ilk yıllarında uyguladığı anti-komünist çizgiyi hatırlatarak, CHP’ye karşı DP’nin desteklenmesi gerektiğini söyleyen Boran, Aybar gibi sosyalistlerin ağır bir töhmet altında olduğu yönünde yoğun bir siyasi taarruza giriştiler.
DP’nin iktidara yerleştikten sonraki otoriter ve baskıcı siyasetleri, bu taarruz sahiplerine daha da kuvvetli bir koz verdi. Fakat Boran da Aybar da bu bunun altında kalmadılar. Taarruzculara, ‘siyaset’in nasıl bir şey olduğunu, keza o dönemdeki tavırlarının neden doğru olduğunu sabırla anlattılar.
Behice Boran’ın sözlerini, Dr. Sinan Yıldırmaz’ın 2011’de Praxis dergisinde kaleme aldığı “Demokrat Parti ve Dönemi: Sol Tarihyazımında ‘Kayıp’ Zamanın İzinde” başlıklı makalesinden aktarıyorum:
‘Sola, emekçilere karşı baskı hiç gevşemedi, ama…’
‘Sola, emekçi sınıfların hak ve hürriyetlerinin savunulmasına karşı baskı hiç gevşemedi, ama iktidar, hükümet, ‘büyüklerimiz’ tenkit edilemez, önünde sadece boyun eğilir varlıklar olmaktan bu devrede çıktı. Bir tenkit ve muhalefet alışkanlığı, geleneği oluşmaya başladı. Burjuva sınıfının ideolojisi sınırları içinde ve egemen sınıfların hak ve hürriyetlerine münhasır kalmak şartıyla da olsa, çok partili demokratik rejimin politik ve parlamenter kuralları, muhalefetin iktidarı tenkit, denetleme ve ona karşı koyma hakları bu devrede enine boyuna tartışıldı, savunuldu. (…) İşte 1950 seçimlerine bu açıdan bakıldığı zamandır ki bunun sonucu bir politik devrim niteliğinde, Türkiye’nin politik hayatında bir sıçrama olarak görünür. ‘C.H.P. ne de olsa devrimci, halkçı geleneği olan bir parti, D.P. ise düpedüz komprador burjuvazinin partisiydi, nasıl olur da 1950 seçimleri halkın devrimci bir davranışı sayılır?’ diye düşünmek olayı yanlış değerlendirmek, anlamını kavramamak demektir. (Boran, 1968: 43–44).”
‘Kahrolsunlar’ diye bağırırken aynı işi yapmak!
Behice Boran’ın sözleri, siyaseti, bir amaç belirleyip o düz çizgide -başka kimin ne deyip ne yaptığına bakmaksızın- yürümek biçiminde bir mutlaklık olarak anlayanlara… Ya da aynı anlama gelmek üzere, siyasetin çok sayıdaki nispîlikler arasından tercih yapma faaliyeti olduğunu anlamayanlara tabii ki hiçbir şey ifade etmeyecektir.
Keza, günümüzdeki, “Bu YAE’ciler var ya, başımıza ne geldiyse onlar yüzünden geldi” diye tutturanlara da hiçbir şey ifade etmeyecektir.
Yazık, bunlar kendi yüksek siyasi hedefleriyle ve hayalleriyle hiç ilgisi olmayan siyasi partilere ve figürlere oy verirken ‘Yetmez ama evet’çilik yaptıklarının farkında bile olmuyorlar.
Mesela Muharrem İnce’ye, mesela Ekrem İmamoğlu’na oy verirken, ya da günümüzde iktidara karşı muhalefetin birleşmesini isterken ve zamanı geldiğinde o ittifaka oy verme planları kurarken yaptıkları şeyin tam da bu olduğunun farkına bile varmıyorlar.
Verili tarihsel koşullarda, kendi uzun vadeli siyasi hedefleriniz doğrultusunda fonksiyonel olduğu apaçık bir siyasi taktikten, “Bunların ileride ne yapacağı belli olmaz, ben bu riski almayayım” diye uzak durarak siyaset yapılabilir mi?
Günümüzde, şair Haydar Ergülen’in, “özür diliyorum, herkes dilesin” çağrısıyla yeniden canlanan “kahrolsun YAE’cilik” kampanyasına omuz verenlerin kahir ekseriyetinin aynı zamanda “sağ-sol bütün muhalifler birleşsin, ben de oy vereyim, Erdoğan’ı devirelim”ci olduğunu söylemek herhalde yanlış olmaz. Peki, ya tamamı “özünde düzen partisi” olan bu partilerin iktidarı halkın tepesinde boza pişiren bir iktidar olursa? O zaman ne olacak? Geleceği kim bilebilir?
Böyle bir durumda herhalde bugün “Bunların AKP’den hiçbir farkları yok, AKP gibi onlar da faşist” diye diretmeye devam eden bazı ultra solcular da çıkıp, “Bir faşistten kurtulmak için başka faşistleri YAE diyerek desteklediniz, şimdi halkı ezdiriyorsunuz, sizi gidi YAE’ciler” demeyecek mi?
Tarihimizden iki ‘yetmez ama evet’ örneği
1945-50 arasında CHP’ye karşı DP ile kurulan ‘yetmez ama evet’ taktik ittifakına benzer sayısız ittifak var tarihimizde. Tarihimizin bu ‘yetmez ama evet’lerinden iki örneği hatırlatayım burada:
Türkiye Komünist Partisi ve Mustafa Suphi’nin maksimum programı enternasyonalizm ve sınıfsız toplumdu. Fakat oraya giden yolda, o tarihsel anda sınıf temelli ve milli bir iktidarı desteklemeyi doğru buldular ve ‘yetmez ama evet’ diyerek Kemalistleri desteklediler.
Sonrası malum, Kemalist iktidar zor zamanlarında kendisini destekleyen komünistlere kan kusturdu, Türkiye’de sosyalizm bir daha ancak 50 yıl sonra görünür hale gelebildi.
12 Mart darbesinden çıkarken Cumhurbaşkanlığı seçimi
12 Mart (1971) darbesinden iki yıl sonrası, cumhurbaşkanlığı seçimi… Darbenin lideri, Orgeneral Faruk Gürler ordunun adayı olarak istifa edip Cumhuriyet Senatosu’na seçilmiş, böylece cumhurbaşkanı olmak için önünde hiçbir engel kalmamıştır. Daha doğrusu ordunun adayı olarak Meclis’teki üç partinin de (CHP, Adalet Partisi ve Demokratik Parti) kendisine oy vereceğine emindir.
Ne var ki evdeki hesap çarşıya uymamıştır. Üç parti de, bunun 12 Mart rejiminin bir biçimde devamı olacağı kanaatine vararak Gürler’in seçilmemesi için birleşmiştir.
Seçim günü Meclis’in seyirci locaları generaller tarafından doldurulmuştur. Gazeteciler tam 52 general saymıştır localarda. CHP lideri Bülent Ecevit yıllar sonra o günün Meclis koridorlarını şöyle anlatır:
“Meclis askeri birliklerce sarılmıştı. Siviller içeriye alınmıyordu. Salonlar ve koridorlar ise tıklım tıklım çoğu üst rütbeli subaylarla doluydu. Koridorda hangimizi görseler, bazıları nezaketle bazıları ağır bir dille gerektiğinde tehdit ederek veya benim odama telefon ederek baskılarda bulunuyorlardı.”
Sonraki günlerde, cumhurbaşkanlığı seçimi turları devam ederken Meclis’in üzerinden uçakların uçurulduğunu da biliyoruz.
O günleri, yatmakta oldukları cezaevlerinden izleyen solcular, ağırlığını iki sağcı partinin oluşturduğu sivil ittifakı desteklediler ve sonunda Gürler seçilemedi, 12 Mart rejimi de sona erdi.
Sonrası fena geldi ama, iş “milliyetçi cephe” hükümetlerine kadar uzandı.
Gerek 1920’lerde Kemalistlere karşı komünistler, gerekse de 1970’lerde Gürler üzerinden darbeci generallere karşı sosyalistler yanlış mı yapmıştı? Sonra başlarına gelenlere baktığımızda, kendi süper programları dışında hiçbir şeyle ilgilenmeyen daha “sağlam” solcuların onlara dönüp, “Sizi gidi YAE’ciler, YAE diye diye Kemalistleri desteklediniz bakın başınıza neler geldi, YAE diye diye Demirel’i desteklediniz, bakın başınıza neler geldi” diye çemkirseler yeri değil midir?
Siyasette ‘yetmez ama evet’i defterlerinden silmişlerin düz mantığından bakarsak, yeridir tabii.
Fakat ben günümüzde ‘yetmez ama evet’ düşmanlığını sürdürenlerin, bu örneklerde TKP’yi ya da 12 Mart’ta cezaevlerinde cumhurbaşkanlığı seçimini izleyen sosyalistleri haksız bulacaklarını hiç sanmıyorum.
Yani aslında onlar ‘yetmez ama evet’e ilkesel olarak karşı değiller, ki yukarıda da anlattığım gibi şu anda bile her gün ‘YAE’cilik yapıyorlar.
Onların ‘yetmez ama evet’çiliğe karşı pozisyonları, öznesine göre, kimin önerisine ‘yetmez ama evet’ denmiş olduğuna göre değişiyor.
Bu son cümle biraz kapalı kalmış olabilir, onu da bir sonraki yazıda açacağım.
Yazarlar
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları

























































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025