Alper GÖRMÜŞ
İkinci Dünya Savaşı’nın (1939-1945) hemen ardından Türkiye’nin tek partisinin (Cumhuriyet Halk Partisi – CHP) içinden yeni bir hareket filizlenmeye başlamıştı. Bir yıl sonra Demokrat Parti (DP) adıyla siyaset hayatına atılacak bu yeni girişim, Türkiye solu içinde derin bir tartışmaya yol açtı.
1946 seçimleri öncesinde tartışma daha da büyüdü. Başta Dr. Şefik Hüsnü Değmer’in Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi (TSEKP) olmak üzere bazı solcular CHP ile DP arasında temelde hiçbir fark olmadığı gerekçesiyle seçimlerde boş oy kullanılmasını savunurken, aralarında Behice Boran, Mehmet Ali Aybar, Zekeriya Sertel ve Sabiha Sertel’in de olduğu çok sayıda sosyalist solcu, DP’ye dair eleştirilerin çoğuna katıldıklarını söyleseler de, Türkiye’nin tek parti rejiminden kurtulması, “bürokratik, ceberrut devlet”e bir darbe vurulması vb. gerekçelerle seçimde CHP’ye karşı DP’nin desteklenmesi gerektiğini savundular. Hatta solun çeşitli bileşenleri ile DP etrafında siyaset yapanların CHP’ye karşı “Demokrat Milli Birlik Cephesi” veya “İleri Demokratlar Cephesi” adıyla ortak çalışma yapabilecekleri gibi fikirler de bu dönemde sol içinde ortaya atılan öneriler arasındaydı.
Düşünün ki bu solcular öyle az buz hedefi olan insanlar değildi; dönemin Sovyetler Birliği’ne benzer bir rejim hayal ediyorlardı, yani nihai hedefleriyle DP’nin siyasetleri arasında hiçbir ortak yan yoktu. Anladığınız gibi, 1945-50 arasının “yetmez ama evet”çi solcularından söz ediyoruz.
DP’nin baskıcı iktidarından sonra DP’yi destekleyen solcuların hali
Ne var ki, DP’nin iktidara geldiği 1950’den sonraki kimi siyaset ve uygulamaları, onun da tıpkı CHP gibi “faşist” bir parti olduğu ve aralarında temel hiçbir farkın bulunmadığı yönünde propaganda ve boş oy çağrısı yapanların eline çok güçlü bir koz verdi.
Solun bu kesimi, başta 1951 Tevkifatı ve Nazım Hikmet’in vatandaşlıktan çıkartılması olmak üzere DP’nin ilk yıllarında uyguladığı anti-komünist çizgiyi hatırlatarak, CHP’ye karşı DP’nin desteklenmesi gerektiğini söyleyen Boran, Aybar gibi sosyalistlerin ağır bir töhmet altında olduğu yönünde yoğun bir siyasi taarruza giriştiler.
DP’nin iktidara yerleştikten sonraki otoriter ve baskıcı siyasetleri, bu taarruz sahiplerine daha da kuvvetli bir koz verdi. Fakat Boran da Aybar da bu bunun altında kalmadılar. Taarruzculara, ‘siyaset’in nasıl bir şey olduğunu, keza o dönemdeki tavırlarının neden doğru olduğunu sabırla anlattılar.
Behice Boran’ın sözlerini, Dr. Sinan Yıldırmaz’ın 2011’de Praxis dergisinde kaleme aldığı “Demokrat Parti ve Dönemi: Sol Tarihyazımında ‘Kayıp’ Zamanın İzinde” başlıklı makalesinden aktarıyorum:
‘Sola, emekçilere karşı baskı hiç gevşemedi, ama…’
‘Sola, emekçi sınıfların hak ve hürriyetlerinin savunulmasına karşı baskı hiç gevşemedi, ama iktidar, hükümet, ‘büyüklerimiz’ tenkit edilemez, önünde sadece boyun eğilir varlıklar olmaktan bu devrede çıktı. Bir tenkit ve muhalefet alışkanlığı, geleneği oluşmaya başladı. Burjuva sınıfının ideolojisi sınırları içinde ve egemen sınıfların hak ve hürriyetlerine münhasır kalmak şartıyla da olsa, çok partili demokratik rejimin politik ve parlamenter kuralları, muhalefetin iktidarı tenkit, denetleme ve ona karşı koyma hakları bu devrede enine boyuna tartışıldı, savunuldu. (…) İşte 1950 seçimlerine bu açıdan bakıldığı zamandır ki bunun sonucu bir politik devrim niteliğinde, Türkiye’nin politik hayatında bir sıçrama olarak görünür. ‘C.H.P. ne de olsa devrimci, halkçı geleneği olan bir parti, D.P. ise düpedüz komprador burjuvazinin partisiydi, nasıl olur da 1950 seçimleri halkın devrimci bir davranışı sayılır?’ diye düşünmek olayı yanlış değerlendirmek, anlamını kavramamak demektir. (Boran, 1968: 43–44).”
‘Kahrolsunlar’ diye bağırırken aynı işi yapmak!
Behice Boran’ın sözleri, siyaseti, bir amaç belirleyip o düz çizgide -başka kimin ne deyip ne yaptığına bakmaksızın- yürümek biçiminde bir mutlaklık olarak anlayanlara… Ya da aynı anlama gelmek üzere, siyasetin çok sayıdaki nispîlikler arasından tercih yapma faaliyeti olduğunu anlamayanlara tabii ki hiçbir şey ifade etmeyecektir.
Keza, günümüzdeki, “Bu YAE’ciler var ya, başımıza ne geldiyse onlar yüzünden geldi” diye tutturanlara da hiçbir şey ifade etmeyecektir.
Yazık, bunlar kendi yüksek siyasi hedefleriyle ve hayalleriyle hiç ilgisi olmayan siyasi partilere ve figürlere oy verirken ‘Yetmez ama evet’çilik yaptıklarının farkında bile olmuyorlar.
Mesela Muharrem İnce’ye, mesela Ekrem İmamoğlu’na oy verirken, ya da günümüzde iktidara karşı muhalefetin birleşmesini isterken ve zamanı geldiğinde o ittifaka oy verme planları kurarken yaptıkları şeyin tam da bu olduğunun farkına bile varmıyorlar.
Verili tarihsel koşullarda, kendi uzun vadeli siyasi hedefleriniz doğrultusunda fonksiyonel olduğu apaçık bir siyasi taktikten, “Bunların ileride ne yapacağı belli olmaz, ben bu riski almayayım” diye uzak durarak siyaset yapılabilir mi?
Günümüzde, şair Haydar Ergülen’in, “özür diliyorum, herkes dilesin” çağrısıyla yeniden canlanan “kahrolsun YAE’cilik” kampanyasına omuz verenlerin kahir ekseriyetinin aynı zamanda “sağ-sol bütün muhalifler birleşsin, ben de oy vereyim, Erdoğan’ı devirelim”ci olduğunu söylemek herhalde yanlış olmaz. Peki, ya tamamı “özünde düzen partisi” olan bu partilerin iktidarı halkın tepesinde boza pişiren bir iktidar olursa? O zaman ne olacak? Geleceği kim bilebilir?
Böyle bir durumda herhalde bugün “Bunların AKP’den hiçbir farkları yok, AKP gibi onlar da faşist” diye diretmeye devam eden bazı ultra solcular da çıkıp, “Bir faşistten kurtulmak için başka faşistleri YAE diyerek desteklediniz, şimdi halkı ezdiriyorsunuz, sizi gidi YAE’ciler” demeyecek mi?
Tarihimizden iki ‘yetmez ama evet’ örneği
1945-50 arasında CHP’ye karşı DP ile kurulan ‘yetmez ama evet’ taktik ittifakına benzer sayısız ittifak var tarihimizde. Tarihimizin bu ‘yetmez ama evet’lerinden iki örneği hatırlatayım burada:
Türkiye Komünist Partisi ve Mustafa Suphi’nin maksimum programı enternasyonalizm ve sınıfsız toplumdu. Fakat oraya giden yolda, o tarihsel anda sınıf temelli ve milli bir iktidarı desteklemeyi doğru buldular ve ‘yetmez ama evet’ diyerek Kemalistleri desteklediler.
Sonrası malum, Kemalist iktidar zor zamanlarında kendisini destekleyen komünistlere kan kusturdu, Türkiye’de sosyalizm bir daha ancak 50 yıl sonra görünür hale gelebildi.
12 Mart darbesinden çıkarken Cumhurbaşkanlığı seçimi
12 Mart (1971) darbesinden iki yıl sonrası, cumhurbaşkanlığı seçimi… Darbenin lideri, Orgeneral Faruk Gürler ordunun adayı olarak istifa edip Cumhuriyet Senatosu’na seçilmiş, böylece cumhurbaşkanı olmak için önünde hiçbir engel kalmamıştır. Daha doğrusu ordunun adayı olarak Meclis’teki üç partinin de (CHP, Adalet Partisi ve Demokratik Parti) kendisine oy vereceğine emindir.
Ne var ki evdeki hesap çarşıya uymamıştır. Üç parti de, bunun 12 Mart rejiminin bir biçimde devamı olacağı kanaatine vararak Gürler’in seçilmemesi için birleşmiştir.
Seçim günü Meclis’in seyirci locaları generaller tarafından doldurulmuştur. Gazeteciler tam 52 general saymıştır localarda. CHP lideri Bülent Ecevit yıllar sonra o günün Meclis koridorlarını şöyle anlatır:
“Meclis askeri birliklerce sarılmıştı. Siviller içeriye alınmıyordu. Salonlar ve koridorlar ise tıklım tıklım çoğu üst rütbeli subaylarla doluydu. Koridorda hangimizi görseler, bazıları nezaketle bazıları ağır bir dille gerektiğinde tehdit ederek veya benim odama telefon ederek baskılarda bulunuyorlardı.”
Sonraki günlerde, cumhurbaşkanlığı seçimi turları devam ederken Meclis’in üzerinden uçakların uçurulduğunu da biliyoruz.
O günleri, yatmakta oldukları cezaevlerinden izleyen solcular, ağırlığını iki sağcı partinin oluşturduğu sivil ittifakı desteklediler ve sonunda Gürler seçilemedi, 12 Mart rejimi de sona erdi.
Sonrası fena geldi ama, iş “milliyetçi cephe” hükümetlerine kadar uzandı.
Gerek 1920’lerde Kemalistlere karşı komünistler, gerekse de 1970’lerde Gürler üzerinden darbeci generallere karşı sosyalistler yanlış mı yapmıştı? Sonra başlarına gelenlere baktığımızda, kendi süper programları dışında hiçbir şeyle ilgilenmeyen daha “sağlam” solcuların onlara dönüp, “Sizi gidi YAE’ciler, YAE diye diye Kemalistleri desteklediniz bakın başınıza neler geldi, YAE diye diye Demirel’i desteklediniz, bakın başınıza neler geldi” diye çemkirseler yeri değil midir?
Siyasette ‘yetmez ama evet’i defterlerinden silmişlerin düz mantığından bakarsak, yeridir tabii.
Fakat ben günümüzde ‘yetmez ama evet’ düşmanlığını sürdürenlerin, bu örneklerde TKP’yi ya da 12 Mart’ta cezaevlerinde cumhurbaşkanlığı seçimini izleyen sosyalistleri haksız bulacaklarını hiç sanmıyorum.
Yani aslında onlar ‘yetmez ama evet’e ilkesel olarak karşı değiller, ki yukarıda da anlattığım gibi şu anda bile her gün ‘YAE’cilik yapıyorlar.
Onların ‘yetmez ama evet’çiliğe karşı pozisyonları, öznesine göre, kimin önerisine ‘yetmez ama evet’ denmiş olduğuna göre değişiyor.
Bu son cümle biraz kapalı kalmış olabilir, onu da bir sonraki yazıda açacağım.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025