Cennet USLU
Bir ara çok yaygın kullanılan bir “caps” tipi vardı. Gerçek olan ile farklı kişilerin bakışından görünenler arasındaki uçurumu mizahi bir dille anlatırdı. Örneğin, üç farklı fotoğrafa “annemin gördüğü, benim gördüğüm, gerçekte olan” türünden ifadeler yazılarak bu algı farklılıkları ti’ye alınırdı. Sanırım artık pek fazla rağbet görmüyor.
15 Temmuz’a kadar sekülerler, muhafazakârlar ve Gülenciler için Türkiye’deki “gerçekler,” o “caps”lerdeki gibi birbirinden çok farklı görünüyordu. 15 Temmuz gecesi işler değişti. 15 Temmuz sonrasında, o gece yaşanan şeyin ne olduğuna dair temsili resim üzerinde muhafazakârların ve sekülerlerin büyük bir kısmı görüş birliğine vardı.
Bu resim genel hatlarıyla şöyle: “FETÖ, askeriyedeki üyeleri eliyle iç savaşı bile göze alan kanlı bir darbe girişimine kalkıştı. Ülke, her kesimden siyasisi, medyası, emniyetçisi ve en önemlisi sıradan vatandaşıyla bu darbe girişimine karşı canla başla direndi. Darbe başarılı olsaydı, bu, ülke için bir felaket olurdu. Bu darbe girişimi karşısında iktidarıyla muhalefetiyle gündelik siyasî anlaşmazlıkları bir kenara bırakıp birleşmemiz gerekirdi, biz de öyle yaptık.”
Ancak şöyle tuhaf bir şey oldu. 15 Temmuz’a kadar “kutuplaşmış iki kesim” olan sekülerlerin ve muhafazakârların büyük bir kısmının aynı fotoğraflar üzerinden gördüğü 15 Temmuz Türkiye resmini, Batılılar adeta FETÖ’cülerin fotoshoplayarak servis ettiği “fake” fotoğraf üzerinden gördü veya görmek istedi.
Bu resim ise kabaca şöyle: “Kemalist ordu, ülkede sekülerlere kan kusturan, IŞİD gibi cihatçı örgütleri destekleyen, hukuku ve demokrasiyi rafa kaldıran, otoriter ve baskıcı bir rejim kurma yolunda ilerleyen, sultan olma heveslisi Erdoğan’ı haklı olarak devirmek istedi. Halkın büyük bir çoğunluğu darbenin başarılı olmasını dört gözle bekliyordu. Lakin İslamcı veya cihatçı Erdoğan destekçileri sokaklara çıkarak bu güzel darbeyi durdurdu.” Darbe başarısız olunca kullanışlı hale gelen bir başka versiyona göre ise “bu darbe, istediği rejimi kolay yoldan kurabilmek için planlanan bir ‘Erdoğan tiyatrosu’ydu.” Şimdi “darbe bahane edilerek Türkiye’nin muhalif sekülerleri ve Batıcı ılımlı Müslümanları tutuklanıyor, işkence görüyor veya görevinden alınıyor. Başarısız darbeyle Türkiye uçuruma yuvarlandı. Erdoğan kazandı, Türkiye kaybetti.”
Batı’nın büyük bir kısmının darbeye karşı durmak konusundaki bu isteksizliği, neredeyse darbenin başarısız olmasına üzülen ve ülke içindeki demokrasi kutlamasına ilgisiz kalan hali, seküler kesimin pek çok siyasetçi, gazeteci ve yazarını şaşırttı. Bu kesimin çok okunan kimi yorumcuları da bu şaşkınlık ve hayal kırıklığını köşelerinde, televizyonlarda dillendirdiler.
Oysa muhafazakâr kesim, epey süredir zaten bu tür bir duygudaydı. Kendilerinin bizzat yaşadığı ve gördüğü gerçek ile içerde sekülerlerin ve dışarda Batı medyasının gördüğü gerçek arasındaki farka inanmakta güçlük çekiyorlardı. 15 Temmuz sonrası sekülerler de kısmen benzer bir duyguyu yaşadılar. Üstelik, TÜSİAD veya kimi gazeteciler örneğinde tanık olduğumuz üzere, seküler kesim yurt dışına 15 Temmuz’un gerçekte ne olduğunu bizzat anlatmak için çaba ve enerji sarf etmek durumunda kaldı.
İşin ilginç yanı, sekülerlerin Batı’nın bu “anlaşılmaz” görünen tavrında (tek sebep değilse bile, sebeplerden biri olarak) katkılarının bulunmasıdır. Sekülerlerin, bitmek bilmeyen ve bilhassa Gezi ile zirve yapan “dincilik” endişeleri ve Erdoğan karşıtlıklarının, Batılılara Türkiye’yi anlatırken gerçeği gölgeleyecek ve olduğundan farklı gösterecek bir mercek işlevi gördüğünü söylemek gerekiyor. O günlerde sekülerlerin merceğinden Batılılara yansıyan Erdoğan ve Türkiye “gerçeği”, bugün Batılıların darbenin başarısızlığından hayıflanmalarında pay sahibidir.
Batılı medya, akademi ve STK çevreleriyle yakın ve sürekli ilişkilere sahip kesim, her zaman ülkenin (şimdi eski) seçkinleri konumundaki sekülerler olmuştur. Batılıların, orada neler oluyor diye arayıp sordukları, görüş ve yazı aldıkları kişiler büyük ekseriyetle seküler network’un üyeleri olmuştur. Batı’ya, Türkiye’de olup bitenler hakkındaki resim de büyük ölçüde bu kesimlerin filtrelerinden süzülerek, merceklerinden yansıyarak iletilmiştir. Aynı yıllar boyunca AK Parti, kendi imkânları ve kanalları ile kendi pozisyon ve politikalarını dünyaya aktaracak, anlatacak ve destek inşa edecek PR (halkla ilişkiler) faaliyetleri konusunda çok zayıf bir durumdaydı. İşte bu yüzden, (hatalı bir genellemeyle “liberaller” denen) Kemalist olmayan seküler aydınların, o dönemde AK Parti’nin yanında durması kritik bir etki yaratmış; bunun o dönemde Batı’da gözlemlenen AK Parti ve Erdoğan sempatisine katkısı olmuştu.
Dindar kesimler arasında, Batı ile iletişim ve etkileşim kanalları ve network’una sahip olanlar sadece Gülencilerdi. Dindar kesimler arasında Batı’yı en iyi bilen, Batı’da rahat hareket edebilen ve Batı’nın kurum ve kurallarını iyi işletebilen tek kesimdi. Kemalist sekülerlerin Batı’ya yansıttığı Türkiye resmini dengeleme, hatta belirleme konusunda AK Parti’ye destek veren (Kemalist olmayan) seküler aydınlarla birlikte Gülenciler de, askeri vesayetle mücadele döneminde önemli bir işlev gördüler. O dönem, bu iki kesimden gelen PR desteği çok işine yaradı AK Parti’nin.
Ne zaman ki, Gezi ile Kemalist olmayan seküler aydınların büyük bir kısmı cephe değiştirdi; ardından, 17-25 Aralık ile Gülenciler “FETÖ’ye dönüşerek” yeminli Erdoğan düşmanlığına giriştiler -- işte o zaman, dışarıya yansıtılan Erdoğan ve Türkiye resmi, farklı kanallardan gelen ama (Gülencilerin hem içerde hem dışarda seküler dünyanın kalbini kazanma stratejilerinin sonucu) “benzer,” tek ve korkunç, karanlık bir fotoğraf üzerinden yansımaya başladı. Gerçeklerden uzaklaşan, Batı’nın önyargı ve eski ezberlerini uyaran bu fotoğraf, “gerçekte olan”ın hayli bozulmuş bir versiyonunu sunuyordu.
Bu bakımdan, 15 Temmuz’da muhafazakâr ve sekülerlerin bizzat ve birlikte deneyimleyerek gördüğü “gerçekte olan” ile Batı’nın gördüğü apayrı bir “gerçekten olan” resmi arasındaki tezat ile karşılaşmamız, fazla sürpriz olmamalıydı aslında. Batı’nın gerçekte olandan çok farklı bir resim görmesinin ve yansıtmasının tek sebebi bu değildi elbette (örneğin, aynı zamanda zaten görmeyi veya çizmeyi arzu ettikleri bir resimdi); ancak bu da önemli sebeplerden biridir.
AK Partili muhafazakâr-mütedeyyin kesimler, on dört yıllık iktidarlarına rağmen Batı ile resmi ilişkilerin ötesindeki alanlarda, etkin ve geniş bir iletişim ve etkileşim ağı kurmayı bugün bile başarabilmiş değiller. 2013 yılında yaşananlardan sonra bu ihtiyaç fark edilmiş, ancak bunun üzerinde yeterince ve özenle çalışılmamıştır. Eskiye göre ilerleme görülmekle birlikte, 15 Temmuz sonrası dünya kamuoyuna ulaşma konusunda yaşanan sıkıntıların bir kez daha sarsıcı şekilde gösterdiği üzere, bu girişimler çok yetersiz bir çapta ve kalitededir.
Uzunca bir süredir ilk defa muhafazakârlar ve sekülerler benzer bir Türkiye resmi görüyor; Batı’nın başka bir resim görüyor olmasına ise birlikte esef ediyor ve kızıyorlar. Belki de bu ortaklık, epey bir süredir bir toplum sözleşmesi yokmuş gibi görünen Türkiye toplumu için iyi bir başlangıç noktası olabilir. Ve 15 Temmuz’a karşı gösterilen ortak tepkiden, görülen ortak Türkiye resminden yola çıkarak, yeni bir toplumsal ortaklık sözleşmesi kurmayı başarabiliriz.
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.03.2025
10.10.2020
28.09.2020
21.09.2020
24.02.2020
3.01.2017
24.10.2017
16.10.2017
24.09.2017