Cennet USLU
Bir süredir yükselmekte olan sağ aşırılığı Trump ile büyük bir zafer kazandı. Bu zaferin sağladığı itki ile, bazı yerlerde zaten yükselişte olan aşırı sağ söylem ve partilerin daha da güçleneceği öngörüsü müneccimlik sayılmaz.
Aşırılığın yükselişi ve nihayetinde merkezi işgalinin belli başlı semptomları var. Bunlardan en karakteristik olanı aşırılık siyasetinin saldırgan niteliğidir.
Aşırılık ister soldan ister sağdan olsun, yükselişe geçtiğinde hedefine koyduğu şey serbestliktir. Aşırılığın yükselişiyle birlikte ekonomik ve siyasi serbestlik hedef tahtasına oturtulur. Saldırgan siyaseti hayata geçirebilmenin başka bir yolu da yoktur. Aşırılık insanların rızalarına ve tercihlerine dayalı, yani serbestlik içeren mekanizmaları yıkıp zora dayalı mekanizmaları kurmak amacındadır.
Sol aşırılık mevcut kötülüklerin ve adaletsizliklerin müsebbibi olarak serbest piyasa ve demokrasiyi hedefe oturtur. Gelecek güzel dünya, bu ikisi ortadan kaldırıldığında mümkün olacaktır. Sağ aşırılık ise dönemin başarısızlıkları ve tatminsizliklerinin sorumlusuolarak gene serbest piyasa ve demokrasiyi hedef tahtasına oturtur. Serbestlik ortadan kaldırıldığında eski güzel günler geri gelecektir.
Her iki tip aşırılık da, hem belledikleri düşman, hem özledikleri düşler ülkesi -- birinde gelecek/romantik, diğerinde geçmiş/nostaljik bir düşler ülkesi -- bakımından gerçeklikle bağı çok zayıf veya hiç olmayan hedeflerin peşinde koşarken, etraftaki her şeyi yakıp yıkıp tarumar eder.
Serbestliğe yönelik saldırı, genellikle, serbestlik ile şikayet edilen olumsuzluklar arasındaki sebep sonuç ilişkisi tersine çevrilerek gerekçelendirilir. Ekonomik veya siyasi pek çok problemin asıl ve birincil sebebi ekonomiye müdahale ve siyasete baskı iken, sanki ilişki tersten işliyormuş gibi vaz’edilir. Buna göre, yaşanan musibetler ve başarısızlıklar ekonomik serbestlik ve siyasi serbestlik yüzünden gerçekleşmektedir.
Örneğin serbest ekonomi aşırı solcu biri için dev ABD şirketlerinin az gelişmiş ülkeleri sömürmesine, aşısı sağcı bir Amerikalı için Çin’in Amerika’yı mallarıyla işgaline yol açar. Ekonomik serbestlik bir yandan azgelişmiş ülkelerin yoksulluğunun, diğer yandan Amerika’daki işsizliğin sebebidir. Veya Türkiye’de aşırı sağ söyleme sahip biri için PKK katı siyasi baskılar sayesinde var olup güçlenmemiştir; aksine, siyaseten gösterilen hoşgörü ve serbestlik sayesinde bu ölçüde güçlenmiş ve yayılmıştır. Aşırılıktaki akıl yürütme tıpkı Orwell’in 1984’ündeki gibi “barış savaştır, savaş da barış” tarzı bir tersyüz etmeyi içerir.
Bu ters yüz edilmiş sebep-sonuç ilişkisi üzerinden aşırılık, içe kapalı ve devletçi ekonomi politikaları ile baskıcı ve yasakçı otoriter siyaseti sorunlara çözüm olarak sunar. Yapılan irrasyonel akıl yürütmeye ve önerilen çözümlere bakıldığında, aşırılığın sağdan mı soldan mı geldiği neredeyse önemsiz bir ayrıntı olarak kalır.
Ekonomik ve siyasi serbestlik hedefe konduğu için her iki tür aşırılar için de liberaller ve demokratlar neredeyse doğal düşman haline gelirler. Liberallere ve demokratlara küfretmek, aşağılamak, olumsuzlukların sorumlusu olarak onları göstermek aşırıların günlük “fikri egzersizleri” olur. Ilımlılara asıl düşmanlarından daha fazla öfke ve nefret beslerler.
Bunun sebebi basittir. Liberaller ve demokratlar saldırgan siyaset karşısında birlikte barış içinde yaşayabilme olasılığını hatırlatırlar; düşmanlaştırılmak istenenin hakkından hukukundan dem vururlar; zalimliğe işaret ederek vicdanları huzursuz ederler; hülyalar ve yalanlarla buğulanan zihinlere gerçeğin yalınlığını göstermeye kalkarlar; ne yeterince düşmandırlar ne de yeterince dost; bizden olmadıkları kesindir ama onlardan da görünmezler; barış çağrıları ve yöntemleri ile savaş koşullarına uygun değillerdir; savaşı tehdit ederler.
Ilımlıların barış içinde bir arada yaşama imkanını bir alternatif olarak temsil etmeleri aşırılık siyasetinin ontolojisini tehdit eder. Aşırılık siyaseti “öteki”ni muhalifler olarak, “onlarla” ilişkiyi de rekabet/yarış olarak görmez. “Biz” sadece ortak bir siyasi gaye etrafında birleşmiş insanlar değil(iz)dir, eylemleri(miz) de sıradan siyaset değildir.
“Biz” ve “onlar” dostlar ve düşmanlardır; insanlar vatanperverler ve vatan hainlerinden oluşur. Her şey siyah veya beyazdır; siyaset çıkarların ve tercihlerin yönlendirdiği bir faaliyet değil, bir varlık yokluk savaşıdır. Birilerinin ayakta kalacağı birilerinin ise yok olacağı veya köleleştirileceği bir hayat kavgasıdır.
Liberaller ve demokratlar saldırgan siyasetin çizdiği net ve keskin tabloyu eleştirerek, rasyonaliteye vurarak, sorgulayarak şüpheli hale getirirler. “Düşman”dan ve “biz”den olmayan bir ara kategoriyi oluştururlar. Bu yüzden düşmandan daha tehlikeli bulunurlar.
Aşırılığın yükselebilmesi ve ayakta kalabilmesi için saldırgan siyasete ihtiyacı vardır. Bu yüzden, hem ülke için hem hareket için geçerli olmak üzere, mümkün olduğunca içe kapanmış, içerden ve dışardan gelecek her türlü eleştiriye tahammülsüz, kenetlenmiş ve yekpare bir birlik yaratmaya çalışır. Herhangi bir farklı görüş veya eleştirinin yeri ve zamanı değildir. Buna kalkışanlar düşmana koz veren gafiller veya içimizdeki hainlerdir. Her şey ve herkes siyah ve beyaz, hayat ve ölüm kadar keskin ve net olmalıdır.
Aşırılığın muhtaç olduğu saldırgan siyaset, diyalogu dost-düşman düalizmi içinde işleyen bir monologa çevirir. Bu monolog, düşman tehdidinin abartılması ile düşmanın aşağılanması arasında salınan bir sarkaca mahkumdur. Düşman hem güçlü hem zayıftır; bir yandan aşırı tehlikeli, kötü niyetli ve kurnazdır, diğer yandan ahlâken düşkün, işe yaramaz veya tükeniş içindedir.
Aşırılığın siyasetinde “düşman” aşırı güçlü ve tehlikeli gibi sunularak kitle yoğun korku ve endişe ile birbirine yapıştırılır. Ardından aynı kitle aşırı bir özgüven yüklemesiyle “umuda doğru” mobilize edilir. Pompalanan korku ve kaygı, şişirilen ego üzerinden aşağılama ve kibir olarak yansıtılır, böylece harekete geçirici bir enerjiye dönüştürülür.
Saldırgan siyaset sıklıkla irrasyonel söylemler ve politikalarla ortaya çıkar, kendini gösterir. Olgulardan kopuk olarak kurulan sebep-sonuç ilişkilerine dayalı teşhisler, gerçeklikle bağı hiç olmayan veya çok zayıf olan politik çıkarımlar, işe yaramayacağı en başından belli çözüm önerileri, keskinliği içinde yüksek riskli ve tehlikeli siyasi hamleler, ortamla ve ortalamayla bağlarını koparan icraat, rasyonaliteden kopan (kopmak zorunda kalan) saldırgan siyasetin ürünleridir.
Aşırılık saldırgan siyasete mahkumdur. Çünkü beşeri dünyanın karmaşıklığı, çeşitliliği ve değişkenliği ile baş edebilecek bir vizyonu yoktur. Hayaller ile hayatlar arasındaki “uçurum”a öfke duyar; ancak hayaller ile hayatlar arasındaki ilişki (çelişki) konusunda doğru ve sonuç alıcı çözümleri yoktur. Gerçeğe duyulan öfke, onu rasyonel ve barışçı yollardan değiştiremeyeceğinin idraki ile birlikte, irrasyonel bir hikaye ile gerekçelendirilen saldırgan bir siyasete dönüştürülür. Öfke altı boş, romantik, çılgın ve yok edici bir maceranın motoru, irrasyonel hikaye ise yakıtı haline gelir ve araba son sürat uçuruma sürülür.
Demokratik sistemler sağ ve sol aşırılık tehdidine açıktır. İşler iyi giderken, bir yanda elitizm ve diğer yanda popülizm, demokrasinin işleyişinde karşılıklı dengeleyici unsurlar olarak işlev görebilir. Ancak işler kötüye gitmeye başladığında elitizmin yozlaşması sol aşırılığı, popülizmin yozlaşması ise sağ aşırılığı besleyen iki damara dönüşür.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları


































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.03.2025
10.10.2020
28.09.2020
21.09.2020
24.02.2020
3.01.2017
24.10.2017
16.10.2017
24.09.2017