Etyen MAHÇUPYAN

Etyen MAHÇUPYAN
Etyen MAHÇUPYAN
Serbestiyet Tüm Yazıları
Genelleme ihtiyacı
8.11.2012
3781

 Genellemelerin rahatlatıcılığını inkâr edemeyiz... Bir olgunun ‘özünde’ ne olduğunu anladığımızdan emin olmak ve söz konusu olgunun değişimini tali bir unsur olarak kenara koymak epeyce tatmin edici bir duygudur.

Bu ‘bilme’ halinin cazibesi, özellikle kendimizin de içinde olduğu toplumsal yapılara bakarken çok daha fazla. Ancak cemaatleşmiş bir toplumda, eğer cemaatler arası kültürel kopukluk derinse, diğer cemaatin ne tür bir ‘gerçeklik dinamiğine’ sahip olduğunu, yani gerçekliği nasıl algılayıp ona nasıl adapte olmaya çalıştığını anlamak kolay olmaz. Buna karşılık ‘öteki’ cemaatin iktidarda olması halinde, bilme ve öngörme ihtiyacı daha da acil bir hal alır...

Laik kesimin aydınları bir süredir AKP iktidarına ve İslami cemaate bu bilme isteğini tatmin etmek üzere ‘bakıyorlar’. Ancak cemaatçi ayrışmanın bir sonucu olarak, maalesef söz konusu toplumsal zemine değişmekte olan çoğulcu ve karmaşık bir yapı olarak bakabilme yetenekleri fazla değil. Bu da kolayca ulaşılan kanaatleri ve genellemeleri teşvik ediyor. Bilimsel olduğu düşünülen çabalar ve akıl yürütmeler nihayette ideolojik niteliği ağır basan ve değişmezlik ima eden yargılara neden oluyor. Sonuçta laik kesim AKP’yi ve dindar kesimi pek anlamadan, ama anladığını sanarak yola devam ediyor ve siyaset üzerinde etkili olma şansını bir türlü yakalayamıyor.     

Siyaseten etkisiz olma hali ise sıkışık bir ruh hali yaratmakta ve genellemeleri neredeyse birer ihtiyaç haline getirmekte... Bunların en popüleri, laik kesimin düşünme ve anlama ihtiyacını asgari düzeye indiren bir kalıplaştırma: AKP klasik ‘Türk sağının’ devamıdır ve Türk-İslam sentezinin taşıyıcısıdır... Bu çok rahatlatıcı bir söylem, çünkü AKP’yi zaten bildiğimizi düşündüğümüz bir türün parçası kılarak onun özgüllüğünü önemsizleştiriyor. Böylece artık AKP’yi ‘içerden’ izlemek ve irdelemek durumunda kalmıyoruz. Bu partinin ne yaparsa yapsın ‘temel’ niteliğinin belli olduğunu ve onu bildiğimizi varsayıyoruz.

Bu yargının delillendirilmesine gelindiğinde örneğin bu partinin ‘çoğunlukçu’ anlayışı sağ popülizmine kanıt olarak öne sürülüyor. Ama bizim siyasi kültürümüzde çoğunlukçu olmayan partilerin zaten toplumdan oy alamayanlar olduğuna, çoğunlukçuluğun bizdeki demokratik meşruiyetin sivil dayanağını oluşturduğuna değinilmiyor.

Daha yapısal olarak AKP’yi ‘Türk sağının’ uzantısı saymak ise gözlerini Cumhuriyet gerçeğine kapamak anlamına geliyor. AKP’nin kalkınmacılığını geçmiş dönemde merkez sağın yaklaşımına benzetebiliriz. Ama bugün bu kalkınmacılığın sosyal adaletçi bir paylaşmayla birlikte geldiği ve temelde uzun süreli bir mahrumiyetin telafisi olarak, merkeze değil çevreye hitap ettiği, o çevreyi merkezleştirdiği açık. Aynı kalkınmacılığın, yine geçmiştekinden çok farklı olarak, belirli bir benlik tasavvuru ile örtüştüğü ve bunun açılımcı bir dış politika ima ettiği de göz ardı edilemeyen bir gerçek. Diğer deyişle AKP’nin kalkınmacılığının hem ideolojik anlamı hem de toplumsal etkisi çok farklı. Bu ‘kalkınmacı’ hükümetin şimdiye kadar rastlanmayan bir bütçe disiplini gösterdiğini, popülizme taviz vermediğini de eklemekte yarar var. Demek ki kolaycı genellemeler yapmaktansa bugün karşımızda benzersiz bir fenomenin durduğunu idrak etmek gerekiyor.

Siyasi açıdan bakıldığında Cumhuriyet’in askeri vesayet altında daraltılmış bir siyaset yelpazesi ürettiğini ve merkezi burada tanımladığını da biliyoruz. AKP’yi yaratan ve besleyen dinamiğin ise bu yelpazenin dışından gelerek oradaki siyaseti kadük ettiğini ve merkezi eski siyasi yelpazenin dışına çektiğini görüyoruz. Yani AKP ‘Türk sağının’ parçası olmak bir yana, o sağı anlamsızlaştırmış durumda. Eğer Erdoğan’ın eski liderlere atıfta bulunmasını önemsiyorsanız, o atıfların hepsinin sisteme karşı direnç bağlamında sunulduğunu da fark etmeniz gerekiyor.

Bu bağlamda hele AKP’nin ‘Türk-İslam’ sentezini savunduğu türünden yaklaşımlar sadece az düşünmüşlüğü yansıtıyor. Çünkü son yirmi yıl, dindar kesimin yeni bir özgüven inşası üzerinden Türk kimliğine mesafe almasının da hikâyesi. Bugün dindarların Türk kimliğine karşı olduklarını söyleyemeyiz ve devletin tehdit altında olduğu her an bu kimliğe yaklaşacaklarını da görmek durumundayız. Ama aynı dindarların artık Türk kimliğine muhtaç olmadıklarını da görmeliyiz. Türk-İslam sentezi devletin dindarları Türklüğe entegre etme çabasıydı. Bugün ise dindarların önünde Türk olan devleti dindar dünyaya entegre etme işi var...     

Laik kesimin popüler genellemeleri bu karmaşık gerçeklik karşısında fazlasıyla yetersiz.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar