Etyen MAHÇUPYAN
Laik bilincin kendisini tehdit altında hissettiği dönemlerde ulusal bayramlar ilginç görüntülere sahne olur. Örneğin art arda birkaç yıl kerli ferli insanların, boyunlarına asılmış silgileri, beyaz yakalı siyah önlükleriyle yollarda “Atatürk’ün izinde” yürüdüklerini görmüştük. Türkiye’nin ‘laik olup laik kalacağını’ haykırıyorlardı ama aslında farkında olmadan daha ‘derin’ bir mesaj veriyorlardı.
Söz konusu derinliği anlamak açısından bunun laik kesime has bir davranış olmadığını görmekte yarar var. Bugünlerde muhafazakârların bir bölümü de izinde yürüyecekleri birini arıyor ve kolaylıkla buluyor. Erdoğan’ın her sözü, bir önceki ile çelişkili olsa bile, iştahla benimseniyor, slogana dönüşüyor ve cemaatsal bir enerji üretiyor.
Anlaşılan o ki Türkiye halkı rehberleri arzuluyor, herkes kendisine uygun bir rehber bulup izinde yürümek istiyor. Toplu gösterilerde insanların yüzüne baktığımızda çocuksu bir heyecan, rehberi paylaşmanın ve onunla bütünleşmenin verdiği bir mutluluk görüyoruz.
Görünüşe bakılırsa bazısı Türkiye’nin laik, bazısı Müslüman kalmasını istiyor ve bunu bir siyasi/ideolojik talep olarak seslendiriyor. Ancak bu üzerinde fazla düşünülmemiş, aksine olabildiğince az düşünülmüş, neredeyse içgüdüsel olarak sahiplenilmiş bir tutum. Nitekim laik ve muhafazakâr kesimlerin rehberleri farklı, ama rehber ihtiyacı ve rehberle kurulan ilişki biçimi son derece benzer…
Halkımız aslında çocuk kalmak istiyor… Bilen ve yapan birileri gelsin, bizi korusun kollasın, karnımızın doymasını, iyi hissetmemizi sağlasın istiyor. Kolaya kaçıyor diye eleştirebiliriz ama bir yandan da gayet anlaşılır bir durum. Çünkü çocukluktan çıkmak gerçeklerle yüzleşmeyi, en azından onları görmezden gelmemeyi ve sorumluluk almayı gerektirir. Ne var ki ister laik ister dindar, kendi kimliğimizin ve iki kimliği ‘buluşturduğu’ varsayılan Türk kimliğinin birer ‘kâğıttan kaplan’ olduğunun farkındayız.
Bunun nedeni bizatihi söz konusu kimlikler değil. Dünya genelinde her üç kimlik de nispeten derinlikli bir arka plana sahip. Ancak bu kimliklerin bizdeki izdüşümleri epey ‘uyduruk’. Hiçbiri tarihsel ve felsefi bir arka plandan beslenmiyor. Kendinden menkul, devlet eliyle ‘uydurulmuş’ birer şablon olarak önümüze konuyor ve biz de bu ‘giysilerden’ birini üzerimize geçiriyoruz. Aynen bir okul önlüğü gibi… Tedrisatın niteliğine göre önlüğümüz de değişiyor, ama kendimizi önlüksüz hayal etmekte bile zorlanıyoruz.
Çocukluğa teşvik ediliyor, ona bağlanıyor ve büyümek istemiyoruz… Çünkü kendimizle, geçmişimizle ilgili gerçekleri bilmesek de en azından bize söylendiği gibi olmadığını, hatta muhtemelen bize anlatılandan çok farklı olduğunu seziyoruz. Gerçekler her geçen gün birikiyor, ağdalaşıyor ve üzerlerindeki örtüyü kaldırmak daha da korkutucu hale geliyor. Resmileşmiş yalanlarla kurulan dünyamızda, her katman bir öncekinin üzerini kapatıyor ve onu ‘doğruluyor’. Bir noktadan sonra bilmek istemiyor, bilgi olarak tekrarladığımız klişelerin gerçek olmasını istiyoruz. Resmileşmiş, toplumsallaşmış yalanın birikimli yükü altında yorgun düşmüş durumdayız…
Bu yükle uğraşmaya kalkıp gerçekleri anlamaya çalışmanın bizi ‘kimliksiz’ bırakabileceğini hissediyor, devletin sunduğu yapay kimliklerin peşinde çocuk kalmanın daha elverişli olduğunu (bilinçdışımızda) biliyoruz. Devlet ise bu halk için rakipsiz ve vazgeçilmez bir rehber olduğunu biliyor…
Osmanlıda devlete intisap eden birçok kişi ismini değiştirirdi. Çünkü devlete intisap bir yeniden doğuş, yeniden tanımlanma, sıradanlığın üzerine çıkma, kadim rehberliğin parçası olmak demekti. Diğer deyişle çocuk ancak devlete intisap ettiğinde büyüyebiliyordu…
O nedenle bizde devlet adına davrananlar kendiliğinden kurumsal rehberliğin parçası haline gelmişliği yaşıyor. Kişinin duruşu, konuşması, davranışı bir anda değişiveriyor. Halkın geri kalanına bu yeni ‘kişilikleriyle’ yaklaşıyorlar ve halkımız da onları gerekli saygı ile kuşatıp, onlardan birinin eteğine tutunarak hayatını iyileştirmenin ya da nüfuz elde etmenin yollarını arıyor.
Osmanlıda devlet ‘baba’ çünkü çocuğun adını koyuyor. Cumhuriyet’le birlikte devlet hâlâ ‘baba’ çünkü çocuğun kimliğini tanımlıyor. Geçmişte ataerkillik hakimdi ve insanlar devletin mutlak hükmüne razı olmaları karşısında kimliklerini seçebiliyordu… Şimdi ‘demokrasi’ gelince, devlet bizimmiş sanıyor ve bunun karşılığında devletin izin verdiği ve şekillendirdiği kimlikler arasında bölünüyoruz.
Devletin ‘bekası’ halkı çocuk kılmaktan ve o halde tutmaktan geçiyor. Öte yandan bu hiç de zor değil. Çünkü halkın benimsediği Türk, laik ve Müslüman kimlikleri devletin koruması olmadan yaşatacak, onları bağımsız ve özgür kılacak bir kültürel zemin yok.
Anadolu’yu ancak Gayrımüslimler, Aleviler ve Kürtlerle birlikte çoğulcu bir yapı içinde ele aldığımızda geliştirici bir kültürel zemin oluşturabiliriz. Ve ancak o zaman kimliklerimiz için kültüre yaslanabilir ve bu sayede devlete mesafe alabiliriz. Ne var ki böyle bir ihtimal gözükmüyor… Türklük Anadolu’nun otantik kültürünün dışlanmasına dayanan bir kimlik ve halkımız Türklüğü kaybetmekten o denli ürküyor ki bu uğurda devlete kapılanmayı yeğliyor. Öyle ki devleti olmayan bir Türk’ün Türk olarak kalmasının neredeyse imkânsız olduğu algısına sahibiz.
Devlet de kendisine düşeni yapıyor… Bütün kritik toplumsal tercihleri ‘millileştiriyor’, bunları eğitimin yapı taşları haline getiriyor, hayali bir gerçeklik ve geçmiş üreterek buna biat etmeyenleri vatandaşlığın dışına itiyor.
Sonuçta çocuk kalmayı ve babanın kendisini yönlendirmesini tercih eden çocuklarla, onları çocuk bırakmayı ve kendisine bağımlı kılmayı amaçlayan bir babanın ‘mutlu birlikteliğinin’ parçasıyız. Makbul kimlikler resmileşiyor ve devletin tutsağı olma pahasına meşrulaşıyor. Bu nedenle hepsi yüzeysel ve pragmatik özellikler gösteriyor, kolayca ilkesizleşip oportünizme kayabiliyor.
Çocukların tek derdi ‘asıl çocuk’ olmak… Babanın derdi bu sanıyı yaratarak onları çocuk bırakmak. Dolayısıyla bizim gerçeklikle ilgili bir derdimiz yok. Kendi sanal tarihimiz (Diriliş, Yükseliş vesaire), sanal bugünümüz (Gara ‘kurtarma’ operasyonu), sanal geleceğimiz (Ay’a ‘fetih’ seyahati) var.
Bu ‘muhabbetli’ ilişkiyi taçlandırmak için en uygun adımlardan biri, değiştirilemez maddeleri korunan bir yeni anayasa olacak. Yeni anayasa çocuklara babaya yardım etmiş, onu ‘geliştirmiş’ olma duygusunu verecek. Öte yandan değiştirilemez maddelerin korunması babanın halen bütün ‘kişiliği’ ile rehberliğe devam ettiğini gösterecek. Çocuklar devletin yeniden kurulduğunu sanacak, birbirine bunu anlatacak. Oysa aslında devlet çocukları yeniden klonlayacak… Bir sonraki ihtiyaca ve uygun döneme kadar…
Anayasa’nın değişmez maddelerinin olması bizden önce yaşamış bazı insanların değer ve tercihlerinin bizimkilerden daha üstün olduğunu ima eder. Bizlerin neyin iyi ve doğru olduğunu bilmeyen, olgunlaşmamış kişiler, yani çocuk olduğumuzu söyler. Vatandaşın ergenliği aşamadığını, bu nedenle babanın kollamasına ve yönlendirmesine muhtaç olduğunu gösterir. Özgüven yokluğunu, gerçeklik korkusunu vurgular. Velhasıl biz vatandaşların ‘bilinçli kişiliksizliği’ tercih ettiğimizi kanıtlar.
Devlet ise zaten bunu ister… “Türkiye çocuktur, çocuk kalacak” demeye getirir ve bunu hevesle içselleştirmemizi, bundan gurur duymamızı, kültürel zemini tırpanlanmış kimliklere tutunarak kişilik kazandığımızı sanmamızı ister…
Çocuğun bu şartlarda büyümesi zordur. Ne kendisi ister ne de babası. Büyümek için babanın sembolik olarak öldürülmesi gerekir… Ama bu da bize yakışmaz.
Yazarlar
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024
12.04.2024
11.04.2024
28.11.2023